1.7

429 29 5
                                    

Canın yandığında sığındığın ilk insan, ağlarken omzunu liman saydığın ilk kişi, adını haykırdığın, sana iyi geleceğini, seni dinleyeceğini, seni teselli edeceğini bildiğin kişi de canını yakabiliyormuş.

Yalan söylemez sandığın, kendine kendinden bile yakın bulduğun, her tecrübeni, her anını paylaştığın, her düştüğünde başını kaldırıp baktığın zaman seni kaldırmak için uzanan elin ait olduğu kişi seni yerle bir edebiliyormuş.

Kalbim öyle acıyordu ki sırtımın acısını duymuyordum bile. Gözyaşım bir kez daha çarşafla buluştuğunda gözlerimi sıkıca kapattım ve ayaklarımı kendime doğru çekerek cenin pozisyonuna geçtim. Hala dünkü elbiseyle duruyordum. Beynimde ise aynı kelimeler tekerrür ediyordu. Nasıl affedecektim? Bu kadar yalanı nasıl görmezden gelip onlarla eskisi gibi olacaktım? Barıştığımızı varsayalım; ne zamana kadar acaba doğru mu söylüyor diyecektim? Ne zamana kadar acaba beni etki altına aldılar mı, unuttuğum bir şey var mı, diye düşünecektim?

Kapının tıklatılmasıyla irkildim ve kapıya baktım.

"Tatlım, iyi misin?" dedi babam.

Başımı yastığa gömüp ağlamak istedim. Başımı yastığa da gömdüm ama cevap beklediğini bildiğim için tekrar başımı çekip derin bir nefes aldım. Sesimin titrememesi için dua ediyordum.

"I-iyiyim babacığım. Dün çok yorulmuşum. Uyanamıyorum." dedim.

Şu an güldüğünü biliyordum. Uykuya olan düşkünlüğümü biliyordu.

"Kahvaltını odana getireyim mi?" dedi.

"Hayır, hayır." dedim. "Birazdan duşa gireceğim."

"Pekala." dediğinde hemen arkasından ona seslendim.

"Baba?"

"Evet, canım?"

"Destiny'yi gördün mü?"

"Sabah sekizde çıktı, tatlım."

Bir nefes verdim. Yalanları hepimizi yaralamıştı.

"Tamam." dedim.

Telefonum tekrar titremeye başladığında bu sefer göz ucuyla yerde duran telefonuma baktım. Troan arıyordu.

Onun adını gördüğümde diğer tarafa döndüm ve pencereden dışarı baktım. O da bana yalan söylemişti.

Bugünün pazar günü olmasının verdiği rahatlığı tarif edemezdim. Ama bugün güneş batacaktı ve pazartesi gelecekti. Sonra okula gitmek zorunda kalacaktım ve onları görecektim. Bu düşünce canımı iyice sıkınca bir inilti yükseldi dudaklarımın arasından.

Karşılaşmak istemiyordum. Binlerce bahane sunacak ve niye söylemedikleri açıklayacaklardı.

Ama hiçbir bahane benim kırılan güvenimi ve kırılan kalbimi tamir etmeyecekti.

Telefonum bir kez daha titremeye başladığında yataktan kalktım ve yavaş adımlarla kapıya doğru ilerledim. Duş almak istiyordum. Telefonun yanından geçtiğim zaman arayanın tekrar Troan olduğunu gördüm.

- Troan'ın Ağzından. -

"Cevap vermiyor." dedim ve telefonu kulağımdan indirip sıkıntıyla bir nefes verdim.

"Çok kızgın." dedi Liam.

"Ondan hoşlanıyorsun, değil mi?" dedi Zayn bana bakarak.

"Zayn -" sözümü kesti.

"Bir soru sordum, Troan." dedi.

"Pekala," dedim sesimi yükselterek. "onun için deli oluyorum, evet. Onu seviyorum." dedim net bir şekilde.

locked out of heavenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin