"İyi vakit geçiriyor olmana gerçekten çok sevindim, Heavs." dedi Destiny.
"Kesinlikle, ben de." Hazel yeni ağladığı için burnu hala tıkalıydı ve burnunu çekip duruyordu.
Kızlarla FaceTime yapıp biraz hasret gidermeye karar vermiş ve aradaki saat farkını umursamadan bir saat ayarlayıp bunu yapmıştık.
"İnanabiliyor musunuz? Üç haftadır Seul'deyim! Neredeyse her yeri gezdim. Kızlar, Asya'yı mutlaka görmelisiniz!"
"Zayn'in sanırım bir Asya planı var, tabi ortalık durulduktan sonra." dedi Destiny.
Hazel'ın sessizliği ardından başını çaresizce eğip gülümsemesi garip hissettirmişti. Çünkü o her zaman Liam ile birlikteydi ve çift olarak planlar yapmak onlara aitmiş gibiydi. Şimdi sessizce dinliyordu.
"Eğer Japonya'ya giderseniz bana Kimono almak zorundasın Destiny!" dedi ve kahkaha atmaya çalıştı ama sahte kahkahası hıçkırıklara dönüşmüştü. "Özür dilerim, özür dilerim. Kahretsin, ilgi manyağı kızlar gibiyim şu an!"
"Hayır, Hazel. Böyle hissetmen çok normal. Ama her şey bitmiş gibi davranma henüz hiçbir şey belli değil."
"Ne yani Heavs? Neredeyse iki buçuk ay olacak ve bana karşı bir adım bile atmadı. Sierra kafasını gerçekten karıştırmış olmalı. Gururumdan Zayn'e de soramıyorum."
"İstersen senin için sorabilirim." dedi Destiny. Hazel'ın bu hali onun da içini parçalıyordu ve bu yüzünden okunuyordu.
"Hayır, hayır. Beraber olduklarını duyarsam ne yaparım hiç bilmiyorum. Hem beni boş verin şimdi. Yeterince başınızı şişirdim. Sen anlat Heavs, neler oluyor? Harry nerede?"
Adını duymamla beraber vücudum tepeden tırnağa titremişti. Gülümsememek için ciddi çaba sarfediyordum.
"Kan bankasına gitti, evde değil."
"Destiny, şuna bak! Kıpkırmızı oldu!"
"Kızlar, bana anlamlandıramadığım şeyler oluyor. Destiny bana belki kızacaksın ama o gerçekten iyi biri. Baksana çok uzun zamandır onun yanındayım ve bana hiçbir şey yapmadı. Aksine bana çok iyi davranıyor, kendinden çok düşünüyor. Tabi bunu benden hoşlandığı için yaptığını söylemiyorum ama kötü biri olmadığını söylemeye çalışıyorum."
"Sen ne hissediyorsun?" diye sordu Hazel gülümseyerek. Destiny ise sessizliğini koruyordu ve aslında benim tercihim de buydu. Destiny benim istemediğim şeyler söylerse gerçekten kötü hisseder ve dağılırdım çünkü tutunduğum tek şey Harry'ydi.
Derin bir iç çektim. Harry'yi anlatabileceğim kelimeleri bulmak mümkün müydü?
"Hazel, sanki onu çok uzun zamandır tanıyormuşum gibi bir güven yatıyor gözlerinde. Baktıkça teslim olmak istiyorum. Kendimi ona bırakmak istiyorum. Yarın yokmuş gibi bugünü sadece onunla yaşamak istiyorum. Kalbinde başka birinin olması beni durduruyor ama bunu unutmak için her şeyi yapabilirdim. Eğer uzun zamandır beklediği biri olduğunu bilmesem onu baştan çıkarmak için elimden geleni yapardım."
"Ne kaybedersin ki?" dedi Hazel omuzlarını silkerek. "Hem sana bir şey söylemek istiyorum. Bence artık bunu bilmelisin."
JEREMY
Cecelia kendini yatağıma bırakıp laptopu kucağına aldı ve YouTube'a girip Rihanna playlistini açtı. Ben de kendimi onun yanına bıraktım ve dirseğimden destek alarak hafifçe doğruldum.
"Ashlynn gelmeyecek mi?" dedim.
"Ashlynn sadece düzüşmek için gelir, hala anlamadın mı?" dedi ve güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
locked out of heaven
Fanfiction''Adının anlamını biliyorsun değil mi, Heaven?'' dedi eliyle yanağımı okşayıp yeşil gözlerini gözlerimle buluştururken. ''Evet, cennet.'' dedim gözlerimi ondan kaçırırken. ''Adının hakkını veriyorsun, Heaven...'' dedi ve yüzüme yaklaştı. ''Tanrı...