Yıllarca evin bildiğin dört duvar aslında hiç senin değilmiş. Baba deyip sarıldığın, anne deyip omzunda ağladığın insanlar aslında bir yabancıdan başkası değilmiş. Kardeşinden sakındığın o mavi oyuncak aslında sadece ona aitmiş, sana değil. Her şeye en çok onun hakkı varmış. Sabahları banyoya ilk girme hakkı onunmuş, en sıcak ekmek onun hakkıymış, ikinizin sevdiği pizzada büyük dilim ona aitmiş.
Düşündükçe utanıyordum. Jeremy'yle her sabah yaptığımız banyo kavgaları, ondan gizli büyük pizza dilimini almam, sıcak ekmek benim olsun diye ilk çıkan ekmeği ona vermem... Bunlar utandırıyordu beni. Onlar benim değildi. Hiçbir zaman değildi ve olmayacaklardı. Hepsi Jeremy'nindi.
Kapı tıklatıldığında irkildim ve hızlıca arkama dönüp kapıya baktım.
"Gelebilir miyim?" dedi Zayn.
"Gel." dedim gülümsemeye çalışarak.
Oturduğum sandalyeden kalkarken Zayn beni süzmüştü.
"Vay canına," dedi ve elimi tutup beni etrafımda döndürdü. "tıpkı bir melek gibi olmuşsun." dedi.
"Teşekkür ederim." dedim ve gülümsedim.
Kafamı dağıtmak için, hatta gerilmemem için söylemişti bunları. İçim öylesine karışıktı ki korkup korkmadığımı anlayamıyordum bile.
"Beyaz sana çok yakışıyor." dedi ve göz kırptı.
"Tekrar teşekkür ederim." dedim ve kıkırdadım.
Kalın askılı beyaz mini bir elbise giymiştim. Oldukça sadeydi. Harry bunu bile hak etmiyordu. Aslında bunu çocukların Des'e duydukları saygıdan ötürü yapmıştım. Yoksa Stylesların evine pijamayla gitmeye bile tenezzül etmezdim.
"Hazır mısın?" dediğinde ellerimle saçlarımı topladım.
"Toka takıp geliyorum." dedim.
"Tamam, biz aşağıdayız." dedi Zayn.
Başımı sallayarak onu onayladım ve odadan çıkışını izledim. O odadan çıktığında saçlarımı bıraktım ve derin bir nefes verdim. Her şey bir an önce olsun istiyordum. Hemen Harry'nin ölüm döşeğindeki halini görmek istiyordum. İçim nefret ve intikam duygusuyla yanıp tutuşuyordu.
Ağlamadığıma inanamıyordum. Şu an benim kendimi parçalarcasına ağlamam gerekirdi ama ben son derece sakin kalıp ailemin intikamını almak için sabırsızlanıyordum. Tek istediğim her şeyin hemen olup bitmesiydi.
Saçlarımı topladıktan sonra aynadan kendime son bir kez daha baktım ve derin bir nefes alıp verdim. Ardından aşağı indim.
"Ailenle konuştum." dedi Zayn.
"Onlar benim ailem değiller." dedim dişlerimin arasından.
"Öyleler." diye itiraz etti. "Sana evlatlık olduğunu hissettirdiler mi, Heavs? Hayır. Seni Jeremy'den ayrı tuttular mı? Hayır. Onlar seni öz kızları olarak görüyorlar." dediğinde gözlerimi kapattım ve susması için elimi kaldırdım.
"Yeter, Zayn. Bunları duymak istemiyorum." dedim.
"Sen sormadın ama ben söyleyeyim. Polisi aramalarına engel oldum. Benim yanımda olduğunu bildikleri için şu an polise haber vermeyecekler. Seni benim ikna edip geri götüreceğimi düşünüyorlar." dedi.
"Ama sen böyle bir şey yapmayacaksın." dedim.
"Sana düşünmen için son bir fırsat veriyorum, Heavs. Istersen seni hemen evine götürürüm. Onlarla konuşup bu olayı bir de onlardan dinlersin. Ama istemezsen birlikte içeri gireriz ve en fazla beş dakika sonra Stylesların evine gitmek için yola çıkarız." dediğinde düşünmeye ihtiyaç duymadım. Çünkü kararım zaten kesindi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
locked out of heaven
Fanfiction''Adının anlamını biliyorsun değil mi, Heaven?'' dedi eliyle yanağımı okşayıp yeşil gözlerini gözlerimle buluştururken. ''Evet, cennet.'' dedim gözlerimi ondan kaçırırken. ''Adının hakkını veriyorsun, Heaven...'' dedi ve yüzüme yaklaştı. ''Tanrı...