Yarım saat kadar sonra havaalanına gelmiştik. İtalya uçağına binmiş ve La Spezia şehrine inmiştik. Uçaktan indiğimizde dışarıda bir araba bizi bekliyordu.
"Teşekkürler, Adam." dedi Harry ve arabadan çıkan adamla tokalaştı.
Adam, şaşkın şaşkın bana bakarken bakışlarından rahatsız olmuştum.
"Rica ederim, dostum." dedi ve anahtarı Harry'ye verdikten sonra uzaklaştı.
Harry bagajı açıp bavulumu arkaya koyduktan sonra bana baktı ve gülümsedi.
"Bin, lütfen." dedi ön koltuğu göstererek.
Arabaya bindiğimde çok geçmeden o da şoför koltuğundaki yerini almıştı.
"N'aber güzelim? Babayı özledin mi?" dedi arabasına. Ardından minik ve bir o kadar sıcak bir kahkaha attı.
Bir nefes verdikten sonra dışarıyı izlemeye başladım. Italya'ya daha önce gelmiştim. Ama tahmin edileceği gibi Roma ve Venedik'i görmüştüm. La Spezia daha önce duymadığım bir şehirdi.
"Gideceğimiz yeri çok seveceksin." dedi ve arabayı çalıştırdı.
"Daha önce geldin mi buraya?" dedim.
"Burada yaşadım." diye düzeltti. "Yaklaşık iki yıl." diye ekledi.
"Neden Londra'ya döndün?" dedim. Dönmeseydi şu an olanların hiçbiri olmayacaktı.
"Her şeyim orada çünkü." dedi ve bir anlığına gözlerini yoldan ayırıp bana baktı.
Rahatsız olduğumu belirtmek için önüme dönüp camdan dışarı baktım ve bir nefes verdim. O da kaza yapmamak için mi yoksa rahatsız olduğumu anladığı için mi bilmiyordum ama önüne dönmüştü.
"Ne zaman buradaydın?" dedim.
"2010-2012'de." dedi. "Ama Londra'ya döndükten sonra birkaç ayda bir buraya geldim. Bir evim var ve kontrole ihtiyaç duyuyor." dedi.
Şehir oldukça yeşildi ve renkliydi. Londra gibi gri değildi.
Kulaklıklarımı taktım ve etrafı izlemeye öyle devam ettim. Gerçekten güzel bir şehirdi.
Manarola tabelasını gördüğümde etrafa bakınmaya devam ettim. Kayalıkların üzerine kurulmuş bir sahil kasabasıydı. Rengarenk evleri vardı. Harry şaşkınlığımı fark etmiş olmalı ki konuşmaya başlamıştı.
"Burası Manarola. Italya'da görüp görebileceğin en huzurlu kasabalardan biri. Insanları da gayet iyi." dediğinde neyi kastettiğini düşündüm.
Insanları iyi derken kişilik olarak mı yoksa kanlarının lezzetleri açısından mı yoksa kendilerini yemelerine ses etmemesinden mi bahsediyordu anlayamamıştım. Ama ben birinci seçeneği tercih ederdim.
"Güzel bir yere benziyor." dedim.
Yokuşu indikten sonra sola dönüp bir yokuş çıkmıştık ve yol boyunca müstakil evlerin bulunduğu bir caddeye gelmiştik.
Harry bir evin önünde durduğunda eve baktım.
İki katlı şirin bir evdi. Öyle büyük değildi. Gerçi buradaki evlerin hemen hemen hepsi küçük sayılırdı.
Çakıl taşı renginde bir evdi ve küçük bir bahçesi vardı.
"Geldik." dedi Harry sevinçle.
"Evin güzelmiş." dedim.
"Teşekkür ederim." dedi ve kapısını açtı.
O inerken ben de kapımı açıp indim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
locked out of heaven
Fanfiction''Adının anlamını biliyorsun değil mi, Heaven?'' dedi eliyle yanağımı okşayıp yeşil gözlerini gözlerimle buluştururken. ''Evet, cennet.'' dedim gözlerimi ondan kaçırırken. ''Adının hakkını veriyorsun, Heaven...'' dedi ve yüzüme yaklaştı. ''Tanrı...