"Aman Tanrım!" dedi Hazel gözleri fal taşı gibi açılırken. "Yani bu akşam buraya gelecek öyle mi?" dediğinde heyecanla güldü.
"E-evet. Y-yani b-bilmiyorum. Heyecandan ölebilirim." dedim ve elimi kalbime koyarak derin bir nefes verdim.
"Onu görmek istiyorum!" dedi ve ellerini çırptı.
"Hayır, hayır. Siz burada kalacaksınız. Sizi görünce vazgeçebilir." dedim.
Omuz silkti ve dudağını sarkıttı.
"Pekala, ben de buradan dinlerim o zaman." dedi.
Önce anlamasamda sonradan vampir özelliklerinden biri olduğunu anlamıştım. İşitme duyuları güçlüydü bunu herkes bilirdi.
Hazel geldiğinde sıkıca sarılarak her şeyi konuşmuş, bol bol ağlamış ve hasret gidermiştik. Vampir olayına karşı daha anlayışlı olacağımızı söylemiş ama alışana kadar bizi mazur görmelerini rica etmiştik.
Ardından ona maskeliyi anlamıştım.
Hazel'ın telefonu çaldığında üçümüz de ekrandaki isme bakmıştı. Liam'dı.
"Ayrı kalmaya dayanamıyor." dedi ve gülümseyerek iç çekti. "Ben konuşup hemen geleceğim." ayağa kalktı ve odadan çıktı.
Normalde yanımızda konuşurdu ama bu sefer konuşmamasını sorun etmemiştim. Çünkü onların vıcık vıcık aşk cümlelerine, aşkım sen kapat tartışmalarına, hayır ben daha çok seviyorum kavgalarına tahammül edebilecek durumda değildim. Benim heyecanım ve telaşım bana yetiyordu.
- Hazel'ın Ağzından. -
"Alo?" dedim banyonun kapısını kilitlediğimde.
"Hazel, her şey yolunda mı? Mesajında acilen aramamı söylemişsin." dedi telaşla.
"Harry, bugün buraya gelecek." dediğimde bir müddet konuşmadı. "Liam, orada mısın?" dedim.
"N-nereden biliyorsun? E-emin misin?" dedi şaşkın şekilde.
"Heaven'a not bırakmış. Heaven'ın kolyesi kopmuş ve tamire bırakmış. Kolyeyi Harry almış ve Heaven'a kolyeyi maskesiz gelip kendisinin takacağını belirten bir not bırakmış." dedim.
"E-emin misin?" dediğinde bir nefes verdim.
"Eminim, Liam. Inan bana. O kolye Harry'ye ait. Siz de Heaven'ın doğum gününde gördünüz. Bak, böyle bir fırsat elimize geçmez. Çocuklara haber ver ve hemen gelin." dedim.
"T-tamam." dediğinde hemen atıldım.
"Liam, eğer arkadaşının ölmesini istemiyorsan Troan'a haber verme."
"Haklısın, vermeyeceğim." dedi.
- Heaven'ın Ağzından. -
Telefonum bilinmeyen bir numara tarafından arandığında o olduğunu anlamıştım. Gelmişti ve aşağı gelmemi söylüyordu.
Nefesimi tuttum ve telefonu kızlara çevirdim.
"Geldi!" dedim böğürerek. "Hemen. Aşağı. İnmeliyim. Aman Tanrım, kötü görünüyor muyum?" dedim ayağa kalkıp karşılarına dikildiğimde.
"Sakin ol." dedi Hazel ve kıkırdadı. "Çok güzel görünüyorsun." dedi gülümseyerek.
"Heyecandan bayılmam değil mi?" dedim elimi göğsüme bastırarak. Kalbim yerimden fırlayabilirdi.
"Heavs, sen abayı yakmışsın!" dedi Destiny ve kahkaha attı.
"Hayır! Hayır!" diye itiraz ettim. "Sadece merak ediyorum." dedim ve omuz silktim. Sonuçta daha yüzünü görmediğim birine aşık olamazdım ya da 'abayı yakamazdım' değil mi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
locked out of heaven
Fanfiction''Adının anlamını biliyorsun değil mi, Heaven?'' dedi eliyle yanağımı okşayıp yeşil gözlerini gözlerimle buluştururken. ''Evet, cennet.'' dedim gözlerimi ondan kaçırırken. ''Adının hakkını veriyorsun, Heaven...'' dedi ve yüzüme yaklaştı. ''Tanrı...