4.0

365 32 16
                                    

2014

"Bana sıcak çikolata yapar mısın?" dedim ve alt dudağımı sarkıttım.

Harry bir nefes verdiğinde hapşırdım.

"İyileştiğin zaman kışın ortasında soğuk duş almanın hesabını soracağım sana." dedi azarlarcasına.

"Soğuk duşu seviyorum!" diye savunmaya geçtim. "Hem hastalanmayı sevdim. Saatlerce yanımda kalıyorsun." dedim ve gülümsedim.

"Ben de çileği seviyorum ama bunun için yazı beklemem gerekiyor. Veya portakal seviyorum ve kışın yiyebiliyorum. Ya da en net örnekle; dondurma. Kışın dondurma yersen davul gibi olan bademciklerle dolaşmak zorunda kalırsın." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Hey, vampirler hasta oluyor mu?" dedim.

Harry gözlerini devirdi.

"Gerçekten mi? Şuan havale geçirebilecek kadar hastasın ve senin düşündüğün şey bu mu?" dediğinde güldüm.

"Harry, rahatla biraz." dedim ve elini tuttum. "Ben iyi olacağım." dediğimde tekrar hapşırdım. "Lanet olsun." diye eklediğimde Harry kıkırdadı.

"Hiç büyümeyeceksin." dediğimde omzuna vurdum.

"Farkında mısın?! Sen benim erkek arkadaşımsın, babammış gibi konuşmaktan vazgeç." dediğimde sahte bir ciddiyete büründü.

"Pekala, kız arkadaşım. Çok yaşa." dediğinde kollarımı kenetledim.

"Teşekkürler." dedim.

*****

2015

En hızlı şekilde merdivenleri indikten sonra yüz üstü yatan Harry'nin yanına çöktüm ve onu dürtmeye başladım.

''Harry.''

''Harry?''

''Harry, uyan.''

Gözlerim bulanıklaşmaya, sesim titremeye başlayınca ne yapacağımı bilemedim. Böyle olmasına sebep olan zehir miydi?

Zorlukla onu sırt üstü pozisyona getirdikten sonra yüzünü avuçlarımın arasına aldım ve hafifçe tokatlayarak uyandırmaya çalıştım. O sırada yüzünde oluşan birkaç küçük yaranın iyileştiğini gördüm. Bu inanılmazdı.

''Gözlerini aç, Harry. Yalvarırım aç gözlerini.'' ağzımdan bir hıçkırık kaçtığında kendime inanamadım. Onun için ağlıyor olmama inanamadım.

Hızlıca tekrar yukarı çıktım ve çantamdan telefonumu çıkarıp Destiny'yi aradım. Açmamıştı.

İkinci arayışımda da açmadı.

Üçte de açmadı.

Dördüncü de nihayet açmıştı.

''Tanrı aşkına! Neden şu sikik telefonuna bakmıyorsun?!'' diye gürledim.

''Heavs, saat sabahın sekizi. Ben hayatta bu saatte uyanmam, biliyorsun.''

Saat farkını hesap etmemiştim. Londra buradan bir saat gerideydi. Haklıydı.

locked out of heavenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin