HARRY
Eve döndüğümde tarifsiz bir heyecan ve mutluluk yaşıyordum. Dün gece Heavs'a teslim olmuştum ve bana attığı adıma karşılık vermiştim. Ona bir daha yaklaşamayacağımı düşünürken baş başa harika zamanlar geçirmiştik. Bana bir yabancı gibi davranması canımı acıtsa da güvenini tekrar kazanabilmiş olmak harika bir histi. Ve ben onun için yaratılmıştım. Onu sevmek içindi varlığım.
"Heaven, ben döndüm!"
Ev çok sessizdi. Heaven'ın şimdiye kadar çoktan bir yerlerden çıkıp beni karşılaması gerekirdi ama yoktu. Ben yokken eve biri mi gelmişti? Belki Jo? Belki Niall? Belki Rylie?
Koşarak üst kata ulaştım. Odasının kapısı açıktı ama ses yoktu.
"Heaven iyi misin?"
"Odadayım." Kapısı açık olan odasından cılız sesini duymuştum. Soluğu içeride almam kısa sürmüştü. Başka birinin kokusu yoktu. Burada başka biri olduğunu düşünmüyordum.
"Beni korkuttun." dedim. Buğulu gözleriyle bana bakıyordu. Olayın şokunu atlatır atlatmaz kavrayabilmiştim bir şeyleri. Bağdaş kurmuş, önünde eski fotoğraflarımın olduğu kutuyla yatağındaydı. Elinde ise bizim fotoğraflarımız vardı.
"Korkan sen misin?" Bağırmaya bile gücü yok gibiydi. "Korkmaya hakkın var mı?"
"Heaven, her şey düşündüğünden çok daha karmaşık. Anlatsam bile inanmazsın ama lütfen beni dinle."
Heaven alayla güldü. Çok kısa süren bu gülüşünün ardından başını eğdi ve bir nefes verip soluklandı.
"Ben neden bu fotoğrafları hatırlamıyorum? Ya da daha kolay bir soru senin bizim aramızda ne işin var? Bu fotoğraflarda ne işin var? Bizim neden öpüşürken fotoğraflarımız var?! Biz buralara ne zaman gittik?! Hangi birini açıklamayı düşünüyorsun?!"
"Hatırlamaman gerektiği için unuttun, Heaven."
"Buna hanginiz karar verdiniz? Hayatıma benden çok siz yön vermişsiniz! Ama biliyor musun bana her şeyi anlatacaksın!"
Yanına oturmak ona sarılıp onu sakinleştirmek istemiştim fakat elini kaldırarak bana engel olmuştu.
"Sakın bana yaklaşma, yerde otur." dedi.
Gardrobun önüne oturup sırtımı yasladım. Bütün çabam boşa gitmişti. Her şeyi onu korumak için yapmıştım ama artık hiçbir önemi kalmamıştı. Belki ona anlatmamalıydım ama ne kadar inkar edebilirdim ki? Her şeyi görmüştü zaten.
"Sen evlat edinildikten sonra biz hiç kopmadık, Heaven." diyerek başladım söze. "Ben bir yolunu bularak hep senin yanında oldum. Sen büyüyünce de çok güzelleştin, çok düzgün ve zeki bir kadın oldun. Ben de sana karşı koyamadım."
Heaven gözyaşlarını sildi. "O kadın, ben miydim?"
Ağlaması beni bitiriyordu. Onu ağlarken görmek beni nasıl üzmezdi ki? Benim de gözlerim dolmuştu, konuşamayacağımı da bildiğim için dudaklarımı birbirine sıkıca bastırıp başımı sallamakla yetindim.
"Sen benim aşık olduğum tek kadındın, önceden ve şimdi."
"Ben seni seviyor muydum gerçekten?"
"Sevdiğini söylüyordun ve ben de sevdiğinden emindim."
"Neden seni hatırlamıyorum o zaman?"
Tek dizimi kendime doğru çekip kolumu dizimin üzerine bıraktım. Çok normal bir sohbetmiş gibi geçmişten bahsetmek komik aynı zamanda acınası geliyordu. Ona yaşadığı şeyleri ben anlatıyordum. Ona bunu yaşatmaya hakkım var mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
locked out of heaven
Fanfiction''Adının anlamını biliyorsun değil mi, Heaven?'' dedi eliyle yanağımı okşayıp yeşil gözlerini gözlerimle buluştururken. ''Evet, cennet.'' dedim gözlerimi ondan kaçırırken. ''Adının hakkını veriyorsun, Heaven...'' dedi ve yüzüme yaklaştı. ''Tanrı...