''Pekala.'' dedi ve çantasından bir kağıt parçası ve bir kalem çıkardı. Numarasını yazdı ve kağıdı bana uzattı.
''Mesajını bekleyeceğim.''
Yaptığım şeyden pişmalık duyacak mıydım bilmiyordum. Ah, partiye Troan Styles ile katılacak olmak çok berbattı! Hayır Heaven, eğer Troan'la partiye katılmaktan daha berbat bir şey varsa o da partiye partnersiz katılmaktı. Yani Heaven, pişman olmak gibi bir şansın yoktu.
''Tamam.'' dedim.
''Tamam.'' dedi.
''Yarın görüşürüz o zaman.''
''Görüşürüz.'' dedi ve gülümsedi.
Hızlı adımlarla çıkışa doğru ilerledim.
*****
''Evet, Hazel. Troan'la konuştum. Partiye birlikte gideceğiz.'' dedim ve gözlerimi devirdim.
Telefonda konuşuyorduk ve o partiye Troan'la gimem konusunda benden daha heyecanlıydı. Aslında benim heyecanlı olduğum söylenemezdi bile. Ben sadece partner bulduğum için mutluydum.
''Bu muhteşem olacak Heavs. Belki Troan Zayn ve Liam'la takılmaya başlar ve muhteşem bir grup oluruz!''
''Ah, aman Tanrım! Hazel. Sadece bir parti! Abartma lütfen!'' diye isyan ettim.
''Belki ileride bir gün yemeğe çıkarız.''
''Ah bu hızda gidersen bizi evlendirirsin sen! Hazel, lütfen. Böyle bir şey olmayacak.''
''Her neyse. Ben duş alacağım. Sonra görüşürüz.''
''Görüşürüz.''
*****
Masanın üzerindeki kağıdı aldım ve numarayı çevirdim. Evet, Troan'ın numarasıydı. Dördüncü çalışta cevap verdi.
''Alo Troan?''
''Kimsiniz?'' dedi soğuk bir ses. Bu onun yumuşak sesine hiç benzemiyordu.
''Merhaba, benim. Heaven.''
''Im,'' sesi biraz yumuşadı. Boğuk ve dolgun bir sesi vardı. ''ben Harry, Troan'ın kuzeniyim.''
''Oh, peki. Onunla görüşebilir miyim?''
''Korkarım hayır.''
''Neden?''
''Çünkü o meşgul. Hem de çok meşgul.''
''Ne?''
Cevap vermedi.
''Alo? Harry?''
Telefonu kulağımdan indirdim ve ekrana baktım. Kapanmıştı.
Troan'a ne kadar sövdüğümü anlatamazdım. Sonuçta ona onu arayacağımı söylemiştim! Ne meşguliyetinden bahsediyordu aptal kuzeni?
Odamın kapısı açılınca irkildim ve kapıya baktım.
''Jeremy! Kapıyı çalmayı hala öğrenemedin mi?! Giyiniyor olabilirdim!''
''Biraz farklılık yarat Heaven. Giyiniyor olabilirdim artık çok klasik.''
Gözlerimi devirdim.
''Ne istiyorsun?''
''Yarınki parti için hangisini giymeliyim?'' dedi ve arkasından iki kombin çıkardı.
Göz ucuyla baktım.
''Sağdaki.''
''Pekala, o zaman soldaki.'' dedi ve odamdan çıktı.
''Bu da çok klasik bir taktik!'' dedim arkasından bağırarak.
Evet, tahmin edileceği gibi Jeremy benim kardeşimdi. Aramızda bir yaş vardı. Bazen çok kavga eder bazen çok iyi anlaşırdık. İlginç bir ilişkimiz vardı her kardeş gibi.
*****
Twitter... Hiçbir sosyal paylaşım sitesine değişmeyeceğim siteydi. Telefonum çalınca Destiny ile mesajlaşmayı bırakıp telefona cevap verdim.
''Heaven?''
''Evet?''
''Ben Troan.''
''Oh, merhaba.''
''Merhaba. Şey, üzgünüm. Evde değildim. Telefonumu da evde unutmuştum.''
''Sorun değil.''
''O zaman seni yarın kaçta alacağım?''
''Saat altı gibi olur.''
''Peki. Yarın görüşürüz o zaman.''
''Troan?''
''Evet?''
''Bir sorun yok, değil mi?''
''Hayır, yok. Neden sordun? Bir şey mi oldu?''
''Hayır, sadece... Sormak istedim.''
''Pekala.''
''Yarın görüşürüz.''
''Görüşürüz.''
Hayatımda yaptığım en saçma telefon konuşmasıydı. Berbattı.
İçime düşen kurda anlam veremiyordum. Neler oluyordu böyle? Neden böyle kuşkulu hissediyordum ki? Bunu onu sevmiyor olmama rağmen yarın onunla zaman geçirecek olmama yordum ve üzerinde fazla durmamaya karar verdim.
Derin bir nefes verdim ve aşağı indim. Canım sıkılıyordu ve babamla vakit geçirmek her zaman muhteşem hissettirirdi. Küçüklüğümden beri birlikte film izlerdik, maç izlerdik. Gerçi ne zaman bir kovboy filmi izlersek daha filmi yarılamadan uykuya dalardım. Tabi bunlar küçük yaştayken olurdu. Ah, kimi kandırıyordum?! Hala kovboy filmlerinden bir şey anlamıyordum!
Yine her zamanki gibi televizyonun karşısındaki yerini almıştı.
''Baba?'' dedim ve yanına oturup yanına bir öpücük kondurdum.
''Heavs?''
Ah, bizimkilerle çok takılıyor gibi hissettiriyordu.
''Ne izliyoruz?'' dedim başımı göğsüne koyarken.
''Ne izlemek istersin?''
''Aslında maç hiç de fena olmaz.''
''Ben de maçı bekliyorum. Henüz başlamadı.''
''Muhteşem,'' dedim ve güldüm. Başımı göğsünden kaldırdım. ''o zaman cipsleri ve kolaları alıp geliyorum.'' yerimden kalktım. Kapıya ulaştığımda konuştu.
''Ben bira istiyorum.''
''Eğer sen bira içersen ben de-''
Sözümü kesti.
''Vazgeçtim.'' dedi ve gözlerini devirdi. ''kola getir.''
''Ama -''
''Kolaları bekliyorum Heaven.''
Gözlerimi devirdim ve küçük adımlarla mutfağa yürüdüm.
Babam içki içmek için henüz küçük olduğumu söylüyordu. Ama ona kötü bir haberim vardı. Çocuklarla bir araya geldiğimizde içtiğimiz oluyordu. Kızın artık masum değildi baba.
---------------------
Ben hiçbir hikayeme sınır koymadım, koymayacağım. Locked Out Of Heaven'ın yükselmesi umuduyla asfdgd :D umarım beğenmişsinizdir <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
locked out of heaven
Fanfiction''Adının anlamını biliyorsun değil mi, Heaven?'' dedi eliyle yanağımı okşayıp yeşil gözlerini gözlerimle buluştururken. ''Evet, cennet.'' dedim gözlerimi ondan kaçırırken. ''Adının hakkını veriyorsun, Heaven...'' dedi ve yüzüme yaklaştı. ''Tanrı...