Karadeniz'in uçsuz bucaksız temiz havasına doğru yol aldık. Şehir gürültüsünden kaçıp, cennetin unutulmuş yüzü olan dağların arasında ilerlemeye devam ettik. Etraf ahenk içinde dans eden yeşilin bütün tonlarını gözler önüne seriyor,basıncıyla kulaklarımızı tıkasa da bir o kadarda burnumuzu açan kokuluyla bütünleşiyor bizi gevşetiyordu.
"Güzel manzara" deyip memnuniyetimi belli ettim. Ateş gözlerini yoldan ayırmadan "evet güzel "deyip beni tasdikledi. Kafamı cama dayayıp büyük bir hayranlıkla geçtiğimiz şeritlerin dansına odaklandım. "Yalancı cennet dedikleri bu olsa gerek"dedim. Ateş sessizliğini bozmadan tebessümle sözlerimi karşıladı. Karşımızda Trabzon tabelasını görünce biraz doğruldum. Rüzgarla birlikte Kayalara çarpan denize baktım. İzmir'in Deniz'i bunun yanında gölge kalır .Sahil boyunca ilerliyor müthiş bir manzaraya şahit oluyordum. Kartpostallık görüntüden kendimi alıp " Bende İzmir'in sularını hırçın bilirdim "dedim.
"Karadeniz'in suları insanlarının aynası gibidir. Hırçın sert ama bi o kadarda sıcak" diyerek görüşünü belirtti. Sanki buraya daha önce gelmiş gibiydi. Anlamamış gözlerle ona bakıp "daha önce geldin mi?" Diyerek bir soru yönelttim.
"Babamla küçükken gelmiştik. İnanırmısın yazın o cehennem sıcağından kaçıp bu serin yere gelmek apayrı bir zevk"diyerek hislerini belli etti. Gözlerimi sıcakkanlılıkla devirip" benim böyle bir yere gelme şansım olmadı " dedim.
"Dur bakalım saha insanlarıyla tanışmadın " Trabzon'un insanları dikkatimi çekermiydi bilmiyorum . Ben İzmirdeyken insanlarıyla pek aram yoktu. Komşuluk içgüdüsünü bilmeksizin kendi başıma yaşayıp gidiyordum. Ben miydim soğuk onlar mı bilinmez ama aile ortamından yoksun büyümek çevreyle ilişkilerdir yok etmeye neden olmuştu.
"Annene Nasıl bir yalan uydurdun?"diye ansızın bir soru yönelttim. Ateş sorum karşısında parmaklarını direksiyona dahada kenetleyip kaşlarını çattı. "Yalan mı?"
Evet dercesine kafamı sallayıp "Annene Trabzon'a geldiğimizi söylemedin umarım"
"Tam da öyle dedim""Anlamadım" deyip az önceki lafını geri almasını istedim.
"Trabzon'a geleceğimizi söyledim."
Ellerimi bacaklarıma vurup "Ateş ne yapmaya çalışıyorsun? Annenden şüpheleniyoruz ve sen ona yaptığımız herşeyi rapor mu ediyorsun?" hayıflandım.
"Çisem salak olma annem bu işin içindeyse onunda parmak izine rastlayabiliriz.O Zaman suçlayabileceğimiz bir şey olur.""Nasıl yani?"
"Yanisi annem bizim Trabzon'a geldiğimizi öğrenmesi demek plan yapacağı anlamın gelir. Bir yerden illaki açık verecektir. "
"Ateş güldürme beni, buna Nasıl güvenip hareket edersin"
"Salak olmayıp gözümüzü dört açarsak birşey olmaz"
"Sonumuzu hiç hayırlı görmüyorum"
"Ona bakılırsa hangi işimizi sonunu düşünüp yapıyoruz kı?" Haklıydı . Aklımı kurcalayan olaylarda dahil hiçbirine önceden düşünüp birşeylere kalkışmıyordum.
Trafiğin biraz sıkışık olması açıkcası beni germişti. Çok mu yavaş gidiyorduk acaba? Diyerek sıkılganlığımı beynimce onayladım.
Yarım saatlik bir yol serüvenin ardından köy yolu gibi bir yere girdik. "Düz yoldan saptık" diyerek ikaz ettim."Biliyorum biraz dinlenmeye ihtiyacım var, ve çok açım"diyip sitem etti. Yollar kasvetliydi "burada iyi bir lokanta biliyorum" Dedi.
"Sanki küçükken gelmemişti saha geçen hafta biradaymışsın gibi" diyerek inceden bir imada bulundum.
"Yanı bir kaç kez gelmiş olabilirim "
Tam ağzımı açtım bir şey diyecektim ki anı frenle irkildim. Ateş önümüzdeki arabalara söve söve arabadan indi. "Ne oluyor lan burda"
Bir halk müziğinin sesi kulaklarımı yırtınca merakıma yenik düşüp arabadan indim.Bir topluluk birleşmiş horon oynuyorlardı. Gelin ve damattan anlaşılacağı üzere düğün vardı . Dışarıdan bakılınca bize çok uzak olan mutluluk sahnesi yüzümü güldürdü. O kadar mutluydular ki havanın soğuğuna aldırmaya pek vakitleri yokmuş havası veriyorlardı. Ateş kaşlarını çatıp "gidip başka yerde yapamadılar eğlencelerini hey Allahım" diyerek sitemde bulundu . Gülmeye başlayınca "gülme Çisem açım" deyip ellerini cepleriyle buluşturdu .
Bir kaç saniyelik bakışmamızı bir kadının elimden tutup çekiştirmesiyle son buldu. "Gelin sizde" sıcak gülümsemesine hayır demek mümkün değildi. Ateş'e bir kez bakıp dudaklarımı kulaklarıma varıncaya kadar açtım. Hava kararmak üzereydi. Kapıyı kapatıp kadını takip ettim. Oynamayı bilmiyordum. Ama uzun süre sonra yüzümdeki gülümsemeyi yerleştiren bu insanlara ayak uydurmaya çalışıyordum. Bir süre sonra Ateş 'te bize katılınca bu mutluluk iki katına çıktı. Yarım yamalak oynattığı ayaklarıyla çok saf bir görüntüye dönüşmüştü. Yüzünün gülmesi halinden memnunmuş gibi yansıtmasına neden olmuştu. Dakikalarca yorulmadan oynayan bu insanlar ilaç gibi gelmişti. Müzik aniden durdu . Kadınlar bir bir gelinin arkasına dizildi. Geriye doğru bir adım atıp nefes nefese kalan Ateş'in yanına geçtim. Kadın elindeki çiçeği tam atacaktı ki aynı kadın elimi tutup beni karmaşık sıranın içine çekti. Kadın sanki on yıllık akrabam gibiydi. Ateş'in bahsettiği sıcaklık bu olsa gerek diye düşündüm. Gülümsedim ama bir o kadarda utanmıştım.
"Biir ikiii üüüç" gelin elindeki çiçeği atınca bütün eller havaya kalktı. Çiçek kucağımla birleşirken anın şokuyla kadınlar beni aralarına aldılar. Herkes anın mutluluğunu yaşarken ben çiçeği geline uzattım.
"Şimdi değil " deyip geri çekildi. Adamlardan biri Ateş'i çekiştirdiğini görünce kavgamı var diye düşünsemde amaçları ortaya almak diyerek düşüncelerimi yok ettim. Ateş bir süre dirensede soğuk bedenine söz geçiremedi. Anlamamış gözlerle birbirimize bakarken ıslık çaldı. Etrafımızda yuvarlak oluşturdular. Kenarda kı müzisyen dans müziğini çalmaya başlayınca yüzüm bi anda alev aldı. Ateş elleriyle beni kendine çekti. Parmaklarımı omuzlarıyla birleştirirken kafamı biraz daha yaklaştırdım. Ateş'in nefesi saçlarıma hapsolurken ellerim terlemeye başladı."Sana ne kadar kızsamda senden kopamıyorum"diye kulağıma fısıldadı.
Belli belirsiz sırıtıp "sana ne kadar kızsamda senden kopamıyorum" diyerek söylediğini tekrar ettim. Anın tadını çıkarmak o kadar güzelsiniz bi an müzik hiç bitmesin istedim. Bütün gerginliğimizin yerinden yeller esmişti. Şarkı bittiğinde utanırmışçasına geri çekildik. Çiçeği teslim ettikten sonra hepsine teşekkür ettim. Geline yaklaşıp "mutluluklar "dedim. Ateş gözleriyle yalvarırcasına bakış atıyor gitmemizi istiyordu . Gelin gülümseyip "darısı sizin başınıza "deyince Ateş gözlerini devirip " Allah korusun " Dedi. Ortamın sıcaklığını bozmadan "aman sana çok meraklıydım"
Ellerini iki yana açıp "sen benden iyisini bulunca haber et"
"Senden iyisi mi ?"deyip sırıttım ve devam ettim.
"Sen başıma gelebilecek en kötü şeysin"
Sözümü tamamlar tamamlamaz seksenli yaşlarda bir amca ortamıza girip bir elini Ateş'in beline diğer elini benim belime koyup "siz şimdiden delirmişsiniz"diyerek gülümsedi.
Ateş bir kaşını kaldırıp Ada'ma dikkatle bakarak "ne ?" Dedi.Adam tavrını bozmadan "ben akıllı aşıklar hiç görmedim" deyip yanımızdan ayrıldı. Aşık felan değildik. Ateş'le birbirimize bakmadan gelinle damadın sinsi gülüşleri arasında arabaya bindik. Konvoydan kendimizi soyutlayıp restoranda girdik. Ateş listeye bakıp biraz düşündü. "Sen donat masayı" diyerek emir verdi. Bende daha bakma ihtiyacı duymadan menüleri kenara koydum.
"Bugün güzeldi"
"Evet de daha çok acıkmama neden oldu."diyerek saçma bir cevap verdi."Çisem kaç sevgilin oldu?" Konuşacak daha ciddi bir konumuz varken bu saçma soruda nerden çıkmıştı.
"Üç felandır senin?"
"Hımm. Bir " diyip ellerini göğsünde birleştirdi. beynimce ben yanlış mı duymuştum diyerek şok olmuş tavrımdan çıkmaya çalıştım. Alaycı bir tavır takınıp "Alev mi?"dedim.
"Hayır öyle takıldıkların dışında gerçekten sevdiğim" Dedi.
Ateş'in durgunlaştığını hissettim.Cümlelerin tonu gittikçe düşerken "peki sonra ne oldu?"Ateş gözlerini üzerime dikip sanki bu soruyu neden sordun havası veren tuhaf bir bakış fırlattı.
"Sonra mı? Hıh! Boşluk" deyip sustu.Bunu kasdetmemiştim ama üzerine de gidemezdim.
O mu terketti?" Merakımı sindirmek için kaçınılmaz bir soruydu."Sayılmaz. Bırakmak zorunda kaldı."
"Neden?"
Bıkmış gibi bir görüntüye dönüştü. Garson masayı donatırken gözlerimi Ateş'ten hiç ayırmadım . "Önce taşındılar Amerika'ya ,bir süre öyle sürdü. Sonra olmayacağını düşündük"diyip yemeğini yemeye başladı. Şu anda ergence bir nedenden dolayı ayrılmışlar havası veriyordu . Mesafeler aşka engel değil tezini çürütecek derecede saçma bir neden.
Ateş'e gözlerim dalınca yemeğini kesip "bana öyle bakma terketmedi. Hadi yemeğini ye aç kalma uğraşamam" diye tersledi.Biraz durduktan sonra ona eşlik ettim. Ateş o kızı unutabilmiş miydi şimdide bu soru beynimi yakmaya başlamıştı. Belki de o yüzden bana böyle davranıyordu . Yarım saat kadar vaktimizi yemekte harcadıktan sonra yan tarafta bulunan otele girdik. Ateş Pansiyona gidip "iki oda " Dedi. Adam iki kartı bize uzatınca odalarımıza çıktık. Karşı karşıya bulunan odalardaki birine girip "görüşürüz" Dedi. Otel odasının ışığını yakarken aklıma zehirleyerek öldürdüğümüz Adam geldi. Oda böyle bi odadaydı. Tuhaf bir şekilde irkildim. Kendimi sırt üstü yatağa bıraktım. Gözlerimi tavanla birleştirirken uykuya daldım.
"Çisem kalk "zorda olsa tek gözümü açıp karşımda bulunan Ateş'e baktım."Bu saatte ne oldu ?"diyerek uykulu ses tonumla soru yönelttim. Hava hala karanlıktı belli ki gecenin bir yarısı odaya girmişti. "Ne oldu?" Diye diretince Ateş koltuğa oturdu. "Uyku tutmadı""Şaka mı yapıyorsun yorgunum dinlenmem gerek diyen Ateş'e bak"
"Uzatma işte Çisem ."
Oflayarak yataktan doğrulup Ateş'in yüzüne baktım.
"Terketti. "Diyerek bodoslama lafa daldı."Ne?"
"Duydun işte " Ateş'ten bi sözleri duymak beni bir kez daha şaşırtmıştı. Birşey dememi beklemeden devam etti. "İki yıl geçti Çisem. Unuttum gitti" cama yönelirken derin bir nefes aldı. İçimde kalan soruyu dudaklarıma. Döktüm "peki hala seviyor musun ?"
********

ŞİMDİ OKUDUĞUN
GİRDAP
ChickLitOnlar farklı yerlerde; kendi hayatlarının kendi hayallerinin savunmasız kahramanlarıydı. Taa ki çaresizlik çanlarını çalıncaya kadar.. "Ateş Ilgaz" ismini kendine çeken sıcaklığından alan , kapalı bir ku...