Bazı zamanlar olur. Yüklü miktarda birisine sarılma ihtiyacı duyarsınız. Ben de şuan öyleyim. Yanımda birisi olsa, tek kelime etmeden sımsıkı sarılırdım boynuna. Omzuna yüzümü gömüp, saatlerce ağlardım...
Aceleyle odama gidip eşyalarımı çantama doldurmaya başladım. Peki ya kardeşlerim ne olacaktı? Buna yüreğim el vermiyordu. Ama yapabileceğim bir şey de yoktu. Elimden ne gelirdi ki? Daha küçük yaşta büyümüştüm ben. Kardeşlerimi babamın yanında bırakmaktan başka şansım yoktu. Benim yanımda heba olmalarını istemezdim. Eşyalarımı hazırladıktan sonra yatağıma oturup yastığımı kucağıma aldım. İpleri sökmeye başlarken günlükte ne yazdığını düşünüyordum. Neredeyse hiç okuyamamıştım ki. Günlüğü çıkarıp kokladım. Annemin kokusu yavaş yavaş gidiyordu. O anda anneme seni seviyorum demediğim her an için kendime kızdım. Annemi mutlu etmediğim, kokusunu içime çekmediğim her an için kendimden nefret ettim. Ben.. Annemi çok özlemiştim.
Düşüncelerimden ayıldıktan sonra merakla günlüğü açıp okumaya başladım.
"Bugün Kemal'in telefonu çaldı ve yemekten kalktı. Tuvalete gidip kapıyı kilitleyince önemli bir şeyler döndüğünü anladım. Hemen kapının önünde eğilip içeriyi dinlemeye başladım.
"Tamam hayatım. Haklısın. Biliyorum. Evet ondan kurtulacağız ve beraber yaşayacağız seninle. Tamam. Ben planı düşündüm. Aynen şöyle yapacağız. Üç gün sonra. Ben karı-koca başbaşa birşeyler yapalım deyip onu arabayla dışarıya çıkaracağım. Daha sonra dağa götüreceğim. Sen de bizi orada bekliyor olursun, o arabadan indiği an onu aşağıya ittirip uçurumdan düşmesini sağlayıp hemen benim arabama atlayacaksın ve, tamamdır. Özgürüz! Ama çocuklarım ne olacak onu bilmiyorum. Onları bırakmak istemiyorum. Sen ciddi misin? Biliyordum böyle bir fedakarlık yapacağını. Senden çok harika bir anne olur. Neyse neyse. Benim şimdi kapatmam lazım. Unutma. Üç gün sonra, saat üçte."
O tuvaletten çıkmadan koşarak odamıza gittim ve yatağa oturdum. Gözlerimden yaşlar süzülüyordu. Benim korktuğum yada üzüldüğüm şey kocamın beni aldatıyor olması yada ölüm değil. Çocuklarım. Ben öldüğümde yalnız başlarına ne yapacaklar? Hele Ebrar'ım? Kardeşlerine nasıl bakacak o? Yüzümü yıkadıktan sonra içeriye gidip çocuklarımla vakit geçirdim. Onlara bol bol sarıldım, öptüm, kokladım. Nede olsa son günlerim. Eğer üç gün sonra Kemal ile gitmezsem, yine de her türlü öleceğimi biliyorum. O yüzden boyun eğmek zorundayım. Ne kadar dirensem de öleceği-"
"Bana bak Ebrar! Şimdi oraya geliyorum. Neredesin sen on saattir?!"
Hem ağlıyordum, hemde annemin o ani ölümünü anlıyordum. Annemin canının yandığı düşüncesi benim de canımı yakıyordu. Kim bilir neler çekmişti, nasıl korkmuştu! Ayla odaya girdi ve elimdeki günlüğü görüp donup kaldı. Ayağa kalkıp bağırmaya başladım.
-Siz öldürdünüz değil mi? Annemi siz öldürdünüz! Siz nasıl insanlarsınız ya! İkinizden de nefret ediyorum. Sizi polise şikayet edeceğim ve hapse attıracağım! Görürsünüz siz!
-Ver çabuk onu bana!
Günlüğü elimden aldı ve saçlarımdan tutup beni aşağıya sürükledi. Aşağıda, kapının önünde bir adam duruyordu. Gözlerinde anlayamadığım bir ifade vardı. Sanki... Sanki onunla gideceğim için özel bir sevinç besliyordu.
-Bırak Ayla kızı! Ne kadar da ayıp. Aaa! Gel canım gel. Eşyaların nerede senin bakayım?
Adama hiç güvenmiyordum ama bu sevecen tavrı ona doğru bir adım atmama yetmişti. Eşyalarımı almadan beni kucakladı ve evin önünde bekleyen taksinin arka koltuğuna geçip oturduk.
-Gidelim.
-Peki efendim.
Arka koltuklar üç kişilik olmasına rağmen beni kucağına oturttu.
-İsterseniz ben koltuğa geçeyim size rahatsızlık olmasın.
-Yok canım ne rahatsızlığı? Aşkolsun ama. Hem şu sizli bizli konuşmayı bırakalım lütfen. Yabancı değiliz sonuçta. Artık seninle ben ev arkadaşıyız.
Beni kendisine biraz daha bastırarak,
-Rahat mısın?
Diye sordu.
-Evet çok rahatım, sağ ol abi.
Ne kadar da iyi bir insan? Çok sevdim. Şaşırdım doğrusu. Bu dünyada annemden sonra, iyi bir yetişkin kalmış mıydı?
****
Uzun bir süre sonra o adamın evinde uyandım. Üzerimde dev gibi bir tişörtten başka bir şey yoktu. Sağıma döndüğümde o da benim yanımda yatıyordu. Ve üzerinde tişört yoktu. Bu yanlış bir şey değil miydi? Of! Bende ne kadar kötü düşünmeye başladım? Adamcağız iyilik yapmak istemiş, sıcaklayınca da üzerini çıkartıp uyuyakalmış, hepsi bu!
Elimi yüzümü yıkamak için banyoya girdim. Ellerimi, yüzümü, boynumu yıkayıp ferahlarken boynumun kenarında yuvarlak bir morluk dikkatimi çekti. Başka bir yerimde var mı diye bakıyordum ki, aynı izden 2-3 tane de göbeğimde vardı. Bunlar ne olabilir ki? Belki de ayla beni döverken olmuştur deyip geçiştirdim. Banyodan çıkıp yatak odasına tekrardan gittim ve eski kıyafetlerimi darmadağın, savrulmuş bir biçimde yerlerde buldum. Üzerimdeki tişörtü çıkartıp öbür kıyafetlerimi üzerime geçirdim. Aynadan arkaya doğru bakarken onun da beni izlediğini gördüm.
-Günaydın canım!
-Günaydın abi.
-Bugün seninle çok eğleneceğiz. Çok güzel oyunlar oynayacağız, filmler izleyeceğiz..
****
Dün cidden çok eğlendik. Ama iki şeyi pek anlamadım doğrusu. Birincisi, meyve suyu. İçinde acımsı bir tat vardı. İkincisi ise başımdaki ağrı. Belki de meyve suyundandır. Uzun zamandır içmeyince yan etki yaptı herhalde. Onu içtikten sonrasını da hatırlamıyorum zaten. Yine aynı yatakta, ilk günkü şekilde uyandım ve tuvalete gittim. Bu sefer morluklar birazcık daha artmıştı. Hiç bir şey anlamıyordum. Ayla olmadığı halde nasıl artabiliyordu ki? Anlayamıyordum..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEDEN BEN?
Teen FictionBir yardım elinin bana uzanmasını, bir sihirli değneğin bana dokunmasını, bir iyilik perisinin yanıma gelmesini, her ne olursa olsun bir şeyin beni bu karanlıktan çekip çıkarmasını istiyorum. Ama ne yazık ki bir filmde değiliz. Kızın en ihtiyaç duyd...