11. BÖLÜM

310 37 13
                                    

Bu bölümü şu hayatta en değer verdiğim insan olan biricik anneme ithaf ediyorum, seni seviyorum anneciğim!

Bu arada, bir takım sorunlardan dolayı bölümü erken yayınlamak istiyorum. En uzun bölümümüz hayırlı uğurlu olsun!

Başımın yoğun ağrısıyla gözlerimi yavaş yavaş araladım ve dirseklerimin üzerinde doğrulup etrafa bir göz attım. Üzerimde beyaz, bana birazcık bol gelen yarım kollu, uzun bir gecelik vardı. Bu evi tanıyamamıştım. Duvar kenarındaki tek kişilik bir yatakta yatıyordum. Odada bir dolap, bir komodin, ve bir yatak vardı. Dolabın aynasından kendimi görüyordum. Yüzümde hala morluklar vardı. Sanırım yere düşerken kafamı çarpmıştım. Başım hâlâ acıyordu. Ve alnımda bir yara bandı vardı.

Neredeydim ben? Yoksa Ekrem beni bulmuş muydu! Eğer öyleyse nasıl kaçacaktım? Kesin öldürürdü beni. Gerçi bazen, ölümden kötü şeyler vardır...

Ben korkuyla kalkmaya yelteneceğim sırada içeriye bir kadın girdi. Yüzü sevecen ve güleç duruyordu. Gülümseyerek bana bakınca, gözleri ışıldadı.

-Ay uyandın mı canım? Bir yerin acıyor mu?

-Hayır acımıyor. Teşekkür ederim. Fakat siz kimsiniz? Burası neresi?

-Öncelikle, adım Elif. Ben ve eşim Yiğit, Emre'nin eski ev sahipleriyiz. Emre demişken, o da içeride Yiğit'le hasret gideriyorlar şuan. O bizim yarı oğlumuzdur. Benim de süt oğlum. Hadi kalk da yanlarına gidelim.

Emre? İnanamıyordum! Bilincimi kaybetmeden önceki görüntü gözlerimde canlandı o anda. Emre beni bulmuştu! Uzun zaman sonra, bir nebze olsun mutlu olmuştum. Yüzümde rahatlamış bir ifadeyle ayağa kalktım.

-Tamam. Ben izninizle elimi yüzümü yıkasam?

-Tabi canım. Ama lütfen sizli bizli konuşmayalım. Bana abla de. Gel hadi sana banyoyu göstereyim.

-Tamam. Abla..

Gülümseyerek onu takip ettim. Bu kadını cidden çok sevmiştim. İyi kalpli birisi gibi görünüyordu. Gerçi bu devirde babaya bile güven olmaz. Yaşamış birisi olarak söylüyorum...

Elif abla bana banyonun yerini gösterdi ve elimi yüzümü yıkadım. Aynadan kendime baktığımda gözlerimin altındaki mor halkalar biraz olsun azalmıştı ama hâlâ belirginlerdi. Belime kadar uzanan ipek gibi, dümdüz olan saçlarımı biraz suyla ıslatıp ellerimle taradım. Ardından bileğimden hiç çıkartmadığım, annemin ince siyah tokasıyla ensemden özensiz bir atkuyruğu yaptım.

İçeriye geçtiğimde Elif Abla Yiğit Abi'ye tepsideki çay bardağını vermiş, Emre'ye doğru eğilip tepsiyi ona uzatmıştı. Emre çayını eline alıp bakışlarını kapıya çevirince beni gördü. O esnada gözlerinden önce şaşkınlık, ardından da sevinç geçti. Beni gördüğüne cidden sevinmiş miydi? Ah, benim onu gördüğüme sevindiğim kadar olamaz. Sahi, şuan kaç yaşındaydı? Benden iki yaş büyük olduğuna göre şuan on beş yaşında olmalıydı. Ne kadar da büyümüştük..

Ben bunları düşünürken o şaşkınlığını üzerinden atmış, gizlemeye çalıştığı bir tebessümle ağzından bir kelime dökülmesine izin vermişti.

-Uyanmışsın..

Gülümseyerek başımı yere eğdim ve cevap verdim.

-Evet uyandım.

-Nasılsın? Daha iyisindir umarım.

-Evet. Daha iyiyim. Teşekkür ederim.

Ardından Elif abla söze girdi.

NEDEN BEN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin