Etrafımızda bizi seven kişi ya da kişiler illa ki vardır. Bizi mutlu hissettirip, rahatlatırlar. Onlar bizi koşulsuz seven insanlardır.
Ama bazı zamanlar var, o insanlar hiç yokmuşçasına, hiç hayatımıza girmemişçesine bir hüzün, yalnızlık, öfke, kırgınlık, sıkıntı, duyarız. Bütün negatif duyguları hissederiz. Bütün iyi anılarımız aklımızdan uçup gider, ve biz onları hatırlayıp rahatlamaya çalıştıkça beynimiz o anıları kısa bir süreliğine, hiç yaşanmamışçasına bizden alır ve onun yerine bütün kötü anılarımızı tozlu bir sandıktan çıkarıp acı bir yemek gibi önümüze serer. Bu yemek o kadar acıdır ki, boğazımızda düğümlenir, gözlerimizi yaşartır ve canımızı yakar. Biz ne kadar yemeği yememek için dirensek de, açlıktan ölmek üzereymiş gibi hisseder, ve o yemeği yeriz. Sonrasında ne olacağını zaten biliyoruz. Geceleri kimseye duyurmadan döktüğümüz gözyaşları, çekiğimiz acılar, yaşadığımız üzüntüler...
Ben şuan tam olarak öyleyim. Bir yardım elinin bana uzanmasını, bir sihirli değneğin bana dokunmasını, bir iyilik perisinin yanıma gelmesini, her ne olursa olsun bir şeyin beni bu karanlıktan çekip çıkarmasını istiyorum. Ama ne yazık ki bir filmde değiliz. Kızın en ihtiyaç duyduğu anda oğlan gelir, ve saçlarını okşayarak ona her şeyin geçtiğini, yanında olduğunu, ve onu bırakmayacağını fısıldar. Mutlu son! Ya da başka bir filmde küçük çocuk kötü hisseder, ve birdenbire annesi bunu kalbinde hissetmişçesine çocuğun yanına gelir ve ona sarılıp yanında yatar. Yine mutlu son...
Ama ne yazık ki bir filmde değiliz, ve ne yazık ki ben bu şanslardan hiçbirine sahip değilim. Benim yanımda annem yok. Olmayacak da. Yanıma gelip bana güzel sözler söylemeyecek, saçlarımı okşayıp alnımı ve yanaklarımı öpmeyecek. Annem ve ben sarılmayacağız. Sarılamayacağız..
İçimdeki üzüntü gitgide büyüyor, dayanılamayacak kadar artıyordu. Bir keresinde bir kitapta okumuştum;
'Bir yaşam istiyorsanız, gidin alın onu.'
O sözü düşündüm, ve bir anda
ayaklandım. Burada ağlayıp üzülerek içimdeki sıkıntıyı gideremeyecektim. Odamdan çıktım, oradan balkona geçtim. Evet. Filmlerdeki gibi değildi hayat. Mesela Emre şuan balkonda değildi, ve ben ona 'Seni de mi uyku tutmadı?' demiyordum. Ben şuan balkonda yalnız başıma durup, demirlere tutunmuş bir şekilde gözyaşlarımı serbest bırakıyordum. Rüzgar saçlarımı uçuşturarak benimle olduğunu fısıldarcasına eserek kalbimdeki, ruhumdaki, ve beynimdeki karanlığı alıp götürüyor, yerini boşluğa bırakıyordu. Çünkü benim aydınlığım yoktu.Aklıma gelen ani delilikle balkon demirlerinin üstüne çıktım ve ayaklarımı aşağıya sarkıtarak demirlerin üzerine oturdum. Gökyüzünde uçuyor gibiydim. Gözlerimi kapattım başımı yukarıya doğru kaldırdım ve saçlarımın uçuşmasına izin verdim. Birkaç saniye sonra, önce sağ gözümden, ardından sol gözümden büyük birer damla düştü. O damlalar dudaklarıma ulaştığında buruk bir şekilde gülümsedim.
Ardından ne mi oldu? Sanki Allah asla umudumu kesmemem gerektiğini fısıldadı bana. Sanki evren, 'hayat aslında bir film.' diye bağırdı. Ve bunu, bana film gibi bir sahne yaşatarak gösterdi.
Belime bir çift kol iki yandan sarıldı ve beni sıkıca tutup havaya kaldırdı, ardından aşağıya indirip beni kedine doğru çevirdi ve bana sıkıca sarıldı.
-Nasıl yine yalnız olduğunu düşünürsün? Ben her zaman senin yanındayım. Bir daha sakın üzüntüden ağlama. Ben varken, yalnızca mutluluktan ağla Ebrar, lütfen!
Birbirimize sıkıca sarılmış bir vaziyette dururken beni geriye doğru çekti ve yüzüme ters bir bakış atıp konuşmasına yüksek bir sesle devam etti:
-Ayrıca, bir daha böyle bir hareket yapma lütfen. Ne kadar üzüleceğimi tahmin edemezsin. Seni bilmem ama ben o zaman yapayalnız kalırım.
Söylediklerinin ardından gülümseyerek boynuna sımsıkı sarıldım. Ben sıkıca sarıldığım için garip sesler çıkarmaya başlayınca korkuyla geri çekilip yüzüne baktım.
-Boğul de boğulayım Ebrar. Ama bu işi senin yapman üzdü biraz. Bu kadar mı heveslisin ölmeme!
-Ay pardon. Çok pardon.
Sol kolunu omuzlarıma atıp sağ eliyle saçlarımı karıştırdı ve beni odama yöneltti.
-Ebrarcığın ağlamaktan gözleri kızarmış. Bence artık uyumalı. Sence?
-Olabilir..
Beni yatağıma yatırdı ve saçlarımı okşadıktan sonra odasına gitti.
****
Ben yatarken bir anda odamın kapısı içeriden kapandı, ama üzerinde anahtar olmadığı için kilitlenmedi. Panikle arkama döndüğümde elinde beyaz bir bezle sırıtarak bana doğru yaklaşan Ekrem'i görmem bir oldu. Odama mı gizlenmişti?!
-Ben seni götüreceğim dediysem götürürüm Ebrar Hanım. Gel bakalım buraya!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEDEN BEN?
Teen FictionBir yardım elinin bana uzanmasını, bir sihirli değneğin bana dokunmasını, bir iyilik perisinin yanıma gelmesini, her ne olursa olsun bir şeyin beni bu karanlıktan çekip çıkarmasını istiyorum. Ama ne yazık ki bir filmde değiliz. Kızın en ihtiyaç duyd...