Gözlerim Emre ve Metehan arasında mekik dokuyordu. O anda Emre hızla sınıfıma girip Metehan'ı omzundan sertçe ittirdi. Ne olmuştu Emre'ye böyle birdenbire? Bu benim sevdiğim Emre değildi. Bu bir canavardı. Ben anlayışlı, bana güvenen, ve sakin Emre'yi sevmiştim. Bu Emre beni korkutuyordu...
-Emre dur! Dursana!
-Karşıma Ebrar! Ne işin var senin bu oğlanla lan?! Gelmiş birde elini omzuna koyuyor. Sen çok oldun oğlum! Yeter lan yeter!
-Emre saçmalama! Kötü bir şey yapmadı. Rezil ediyorsun bizi! Dışarı çık! İkiniz de dışarı çıkın çabuk!
Emre önce Metehan'a, sonra bana baktı ve sinirle sol elimin bileğinden tutup beni dışarı sürüklemeye başladı. O kadar çok sıkıyordu ki, bileğimin moraracağından emindim. Anlayamıyordum. Emre bu değildi. Olamazdı...
-Emre bırak! Bileğimi sıkıyorsun Emre bıraksana?!
O esnada Metehan koşarak Emre'nin önüne geçti ve elini Emre'nin göğsüne koyup simsiyah gözleriyle, Emre'nin kahverengi gözlerinin içine bakıp telkin verir gibi, fısıldayarak konuştu:
-Sakin ol, sakinleş, derin nefes al, gözlerini kapatıp derin nefes al.. Şimdi Ebrar'ın bileğini bırak, ve yüzünü yıkamaya git. Yüzünü yıkayıp sakinleş. Tamam mı? Ebrar'ın canını acıtıyorsun. Ebrar'ın bileğini bırak, sakinleş, sakinleş...
Ben şok içinde onları izlerken Emre'nin parmakları yavaşça bileğimden çözüldü ve sonrasında tamamen elini bileğimden çekip, okulun lavabolarına doğru yol aldı. Ağzım açık kalmış bir şekilde Emre'nin arkasından bakarken, daldığımı Metehan bileğimi narin ve acıtmaya korkar gibi eline alınca fark ettim.
-Çok acıyor mu? Gel de hademeden buz isteyelim. Morarmaya başlamış bile.
-Emre neden öyle davrandı?
-Önce bileğine buz koyalım, hepsini anlatacağım. Ama bana güvenmen gerek. Anlaştık mı?
-Anlaştık. Bu arada, teşekkür ederim..
-Rica ederim.
Gülümseyerek bana cevap verdikten sonra bir eliyle bileğimi, diğeriyle omzumu tutarak beni hademe odasına doğru götürdü. Bileğim gerçekten zonkluyordu. Metehan bir yandan bileğime yavaşça buzu bastırıken, bir yandan da anlatmaya başlamıştı.
-Ben son üç yılımı yetimhanede geçirdim. Benim ikinci yılımda, Emre yetimhaneye gelmişti. Ama uzun bir süre kimseyle konuşmadı, yemek yemedi, uyumadı, o gerçek bir tramva yaşamıştı, ve bu tramva ona psikolojik zararlar vermişti. Daha sonra sadece benimle konuşmaya başladı. Onu sakinleştirmeyi başaran tek kişi bendim, ama o bir anda benden de nefret etmeye başladı. Nedenini hâlâ bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey varsa o da, Emre'nin hasta olduğudur. Ve hastalığı gerçekten tehlikeli. Dikkatli olmalısın. Hatta ondan uzak durmalısın.
-Hayır. Emre hasta felan değil. Sadece bugün sinirlendi biraz. Emre hasta değil Metehan!
Yavaşça yere çöküp ağlamaya başladım. Ben sarsılarak ağlarken, Metehan da aynı benim gibi yere çöktü ve bana sarılıp sırtımı okşadı.
-Ebrar, senin iyiliğin için anlattım bunları. Zamanla sen de anlayacaksın zaten, ama anlayacağın zaman iş işten geçmiş olacak diye korkuyorum. Lütfen uyarılarımı dikkate al. Olur mu?
Ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Tam o anda zil çaldığı için gözyaşlarımı sildim ve yavaşça ayağa kalktım.
-Hadi seni sınıfına bırakayım. Zil çaldı zaten.
-Teşekkürler, zahmet etmeseydin...
-Ne zahmeti? Hadi gidelim.
Aramızda mesafe bırakarak yürümeye başladık. Ben düşüncelerle boğuşurken Metehan bir anda beni kendine doğru çekti. Tam bunu neden yaptığını soracakken yanımdan koşarak geçen 4-5 çocuğu görmemle, minnet dolu gözlerle ona baktım.
-Teşekkür ederim.
-Rica ederim. Daha dikkatli olmalısın. Ben her an yanında olamam..
-Haklısın. Daha dikkatli olmalıyım. Sınıfa da geldik zaten. Görüşürüz. Tekrardan teşekkür ederim.
-Görüşürüz.
Gülümseyerek bana el salladı, ve ben sınıfa girince de arkasını dönüp gitti.
****
Gün sonunda hiçbir dersi dinleyememiş bir şekilde sınıfımdan çıkarken kapının önünde sırtını ve bir ayağını duvara yaslamış, başını öne eğmiş bir şekilde bekleyen bir adet Metehan'la karşılaşmıştım. Benim çıktığımı fark ettiğinde önce etrafını kolaçan etti, ardından hızla elindeki bez parçasını morarmış olan bileğime sardı.
-Annen bileğini görünce meraklanır diye düşündüm. Bunu sararsak fark etmez. Hoşçakal.
Bana el sallayıp hızlıca arkasını döndü, ve teşekkür etmeme bile fırsat vermeden ilerlemeye başladı. Ben arkasından şaşkınca bakarken, dikkatimi çeken şey beni daha çok şaşırtmış, üstüne bir de gülümsetmişti. Dikkatimi çeken şey Metehan'ın elindeki, yarısı olmayan hırkasıydı. Diğer yarısı benim koluma sarılıydı..
****
Sen, şiirimin en güzel mısrası.
Sen, defterimin en güzel yaprağı.
Sen, en güzel kalemim,
Ve sen, kalbimin en sıcak köşesindeki yâr.
Şiirimin mısraları seninle süslü.
Kalemim yalnızca seni yazıyor.
Defterimdeki sayfaların sesi, senin sesin sanki.
Elini tutarcasına sımsıkı tutuyorum kalemimi.
Yüzünü okşarcasına okşuyorum defterimi.
Ve ben, bir şiir gibi seviyorum seni...-Kardelen Atamer
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEDEN BEN?
Teen FictionBir yardım elinin bana uzanmasını, bir sihirli değneğin bana dokunmasını, bir iyilik perisinin yanıma gelmesini, her ne olursa olsun bir şeyin beni bu karanlıktan çekip çıkarmasını istiyorum. Ama ne yazık ki bir filmde değiliz. Kızın en ihtiyaç duyd...