Bazı anlar vardır. O an zaman dursun, tekrar tekrar başa sarılsın, veya çerçeveletilip duvara asılsın isteriz. O kadar ki mutlu edici, o kadar ki sonsuzlaştırılmasını istediğimiz bir andır. Kalbinizden vücudunuza doğru bir sıcaklık, mutluluk, huzur yayılır. Bu duygunun bir adı var mı bilmiyorum. Ancak böyle tarif edebiliyorum bu duyguyu.
****
Emre ve ben yerde dizlerimizi kırmış bir şekilde oturmuş, şaşkınlıktan gözlerimiz ayrılmış bir şekilde birbirimize bakıyorduk. Emre sürekli bir şey söylemek için ağzını açıyor, ama bir şey söyleyemeden geri kapatıyordu. O da benim gibi çok şaşkındı anlaşılan... Sonunda ağzını açıp hızlıca söyledi dakikalardır uğraştığı şeyi.
-Peki şimdi ne olacak? Yani... Biz... Ne olacağız?
-Biz... Biz olalım?
Utançtan yanaklarımın yandığını hissediyordum. Nasıl söyleyebilmiştim böyle bir şeyi! Başımı yerden kaldıramıyordum. Resmen biz olalım dedim!
-Ben seve seve kabul ederim. Hiç ayrılmayalım olur mu?
Elini uzatıp hafifçe çenemi kavradı ve kıpkırmızı olmuş olan suratıma baktı sevgiyle. Ben hâlâ gözlerine bakamıyordum halbuki...
-Peki. Hiç ayrılmayalım.
-Söz mü?
-Söz.
-Söz. Söz sevgilim..
Gülümsedi, gülümsedim. Elimi tuttu, elini tuttum.
Mutluydum,
Mutluyduk
Biz... Keşke hep öyle kalsaydık...****
Sabah olunca uyandım, elimi yüzümü yıkayıp mutfağa geçtim kahvaltı hazırlamak için.
Ben kahvaltı hazırlamayı bitirip mutfaktaki lavaboda ellerimi yıkarken, aynı zamanda dün geceyi düşünüyordum. Biz artık sevgiliydik, ve birbirimize söz vermiştik. Hiç ayrılmayacaktık. Sözler tutulmak için, hayaller gerçekleşmek için vardı, değil mi?
-Güzelim, senin canın sağolsun da, yine de bence musluğu çok açık bırakmayalım. Hani malum, su faturası felan...
Gülerek ve aynı zamanda da dalga geçerek söylediği bu sözler karşısında bende gülümsememi engellemeye çalışarak sahte bir sinirle konuştum:
-Sana da günaydın!
Bir süre sahte kızgınlıklarla birbirimizin gözlerinin içine baktık, ama beş saniye bile dayanamayıp kahkahalar atmaya başladık.
-Ahh cidden! Ellerimi yıkıyordum en son, sonra dalmışım.
-Peki peki. Affedildin.
-Ukala...
-O zaman sevgili olmamızın ilk sabahına güzel başlamak için, zamanı geriye alalım. Ellerini yıkama kısmına dönelim, bende tekrar içeri gireyim.
-Peki.
Dalgın bir şekilde, dün geceyi düşünerek ellerimi yıkıyordum.
-Günaydın güzelim.
Emre gelince suyu kapattım. Bir yandan ellerimi kurularken, bir yandan da Emre'ye cevap verdim:
-Günaydın. İyi uyudun mu?
Dedim gülerek. O da güldü. Sonra kahkaha atmaya başladık tekrardan.
-Hmm... Harika uyudum! Sen?
-Ben de aynı şekilde. Kahvaltı?
-Kahvaltı!
Beraber masaya geçtik ve kahvaltı yapmaya başladık.
-Bugün alışveriş yapsak iyi olur. Senin için kıyafet felan.
-Önce biraz para kazanalım. Beni düşünme sen. Üzerimdekilerle idare ederim...
-Saçmalama. Olur mu öyle şey? Avans aldım ben 100₺. Kahvaltımızı bitirip çıkarız. Olur mu?
-Peki olur. Sen nasıl istersen.
****
Birkaç mağaza gezmiştik, ama ben beğenmediğim için geri çıkmıştık hepsinden. Aslında hepsini çok beğenmiştim ama pahalılardı..
Sonunda ucuz bir mağaza bulup orada tüm işimizi hallettik. Kıyafet, pijama, çorap, iç çamaşırı, her şey tamamdı. Poşetleri Emre'nin elinden almak için ne kadar uğraşsam da, Emre bana taşıtmamak konusunda oldukça ısrarlıydı. Başımı Emre'den çevirip önüme döndüğümde karşıdan gelen bir çift tanıdık ve sinsi gözle karşı karşıya geldim.
Ayla...
-Ebrar. Benimle geliyorsun tatlım.
-Emre, arkanda! Ekrem arkanda, dikkat et! Emre!
****
Sende gördüğümü görecekler diye ödüm kopuyor.
-Cemal Süreya
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEDEN BEN?
Teen FictionBir yardım elinin bana uzanmasını, bir sihirli değneğin bana dokunmasını, bir iyilik perisinin yanıma gelmesini, her ne olursa olsun bir şeyin beni bu karanlıktan çekip çıkarmasını istiyorum. Ama ne yazık ki bir filmde değiliz. Kızın en ihtiyaç duyd...