21.BÖLÜM

149 26 10
                                    

Sabah uyandığımda aklıma gelen ilk şey, her zamanki gibi annemin yokluğu olması gerekirken, bu kez Emre'nin yokluğuydu.

Öncelikle yapmam gereken ilk şey, Yiğit Abi'ye gidip her şeyi anlatmaktı. Bir an önce kahvaltımızı edip Yiğit Abi'ye gitmeliydim. O bana yardımcı olurdu. Daha sonra ise karakola gidecektim ve her şeyi anlatıp babamı, Ekrem'i ve Ayla'yı ihbar edecektim. Bir an önce işe koyulmalıydım.

İlk önce kahvaltıyı hazırladım ve kardeşlerimi uyandırmaya gittim. Ayşe kolaylıkla uyandı ve yüzünü yıkamaya gitti. Sırada Ali vardı.

Alinin kaldığı odaya, yani Emre'nin odasına girdim. Odaya girdiğim anda kötü bir koku gelmişti burnuma ve ne olduğunu anlamıştım. Bakışlarımı Ali'ye doğru çevirdiğimde yatakta oturarak sessizce ağladığını gördüm. Battaniyeyi kendine sarmıştı ve suçlu gibi bakıyordu. Utançla. Annem olduğu zamanlar hiç böyle olmazdı Ali. Ne zaman altını ıslatsa annem sabırla onu temizler, ve yanaklarından öpüp 'bir gün bitecek oğlum.' derdi, Ali'de kendini kötü hissetmezdi. Zaten son zamanlarda bu sorun tamamen ortadan kalkmıştı. Ama şimdi öyle değildi Ali. Ona ne olmuştu böyle? Neden böyle suçlu ve korkmuş bir şekilde bakarak ağlıyordu?

-Günaydın ablacığım. Gel hadi seni bir yıkayalım.

-Abla... Özür dilerim. İsteyerek yapmadım, lütfen affet beni. Lütfen kızma abla. Lütfen kızma. Özür dilerim!

Yüzünü kapatarak bunları söylüyor, bir yandan da kesik kesik nefesler almaya çalışıyordu. Hemen koşup sarıldım ona. Ayla kardeşlerime şiddet uyguluyordu...

-Ablacığım ne vurması, ne kızması? Ben senin isteyerek yapmadığını biliyorum. Söyle bana, Ayla seni dövüyor muydu?

-Evet. Çok canımızı acıtıyordu Ayşe ile benim.

-Bunların hepsi geçti gitti ablacığım. Artık ben yanınızdayım. Emre abin de gelecek, biz sizi koruyacağız ve çok mutlu olacağız. Artık korkmak yok. Anlaştık mı?

-Anlaştık. Birde, şey...

-Hm? Ne?

-İyi ki varsın abla.

-Sende iyiki varsın Ali'm!

Biz daha sıkı sarılmaya başladığımızda bir anda Ayşe üzerimize atladı.

-Demek bensiz ha? Peki. Tamam.

-Gel buraya güzellik.

****

-Karnınızı iyice doyurun çocuklar. Bütün gün benimlesiniz, ve benim evimde aç kalmanız yasak.

-Ama Elif Teyze. Midemizin yemek alabilme kapasitesini aştık. Yemeklerin de çok güzel ama yeterince doyduk biz. Lütfen daha fazla ısrar etme.

-Ayşe haklı Elif Teyze. Sık sık yanınıza uğrarız, yemeklerinden yeriz. Ama bugün daha fazla yiyebileceğimizi sanmıyorum.

-Ekmeksiz yiyin?

Ali ve Ayşe daha fazla dayanamayıp yardım isteyen gözlerle bana baktıklarında kıkırdadım.

-Elif Abla birazdan yine yerler bence. Ellerine sağlık bu arada. Yemekler çok güzel olmuş. Yiğit Abi nerede? Biz çıksak artık..

-Afiyet olsun canım benim. Yiğit de üzerini değiştiriyor. Gelir şimdi. Ah! İyi insan lafın üstüne gelirmiş.

-Hadi Ebrar'cığım. Gidelim. Görüşürüz çocuklar. Görüşürüz canım.

-Güle güle gidin!

****

Yiğit abinin arabasında otururken elimdeki annemin günlüğünü ve Emre'nin bana gönderdiği mektubu sıkıyordum. Gerçekten kararsızdım. Emre iki ay sonra geleceğim demişti, ama nereden? Hem ona zarar gelmeyeceğini nereden bilebilirdim ki? Evet evet. Emre'nin gönderdiği mektubu da polislere gösterip onu bulmalarını isteyecektim.

-Ebrar! Beni duyuyor musun?

-Ne? Ah! Dalmışım abi pardon.

-Tamam canım. Geldik diyordum. İnelim hadi.

-Peki.

Çok heyecanlıydım. Arabadan inerken heyecandan başım dönüyordu. Kalbimin sesini beynimin içinde duyabiliyordum neredeyse.

İçeriye girdiğimizde bir güvenlik görevlisi bize yöneldi.

-Buyurun? Kime bakmıştınız?

-Biz bir ihbarda bulunacaktık.

-Peki. Böyle gelin lütfen.

Polise her şeyi anlatmıştım. Günlüğü okumuştu, delil yetersizliği varmış. Parmak izine bakın dedim, bakacağız deyip günlüğü aldılar. Yiğit Abi tam gitmek için kalktığı anda kararımı verdim.

-Durun! Ben bir ihbarda daha bulunmak istiyorum. Kayıp ihbarı...

-Haklısın kızım. Gelmesini beklememiz çok saçma. Anlat gitsin...

-Sizi dinliyorum küçük hanım.

Mektubu ona gösterdim, olanları anlattım, Emre'ye iğne vurduklarını, beni bayılttıklarını, her şeyi anlattım. Polisler sonuna kadar arayacaklarını söylediler, ve oradan ayrıldık.

****

Akşam saat dokuz buçuk civarında iken kahvemi yudumlayarak gökyüzünü izliyordum. Bir anda zil çaldı. O kadar heyecanlanmıştım ki, adeta uçarak kapıya koştum. Ya Emre'yse? Kim olduğunu birkaç kere sormama rağmen cevap gelmedi. Bende kapıyı açtım. Önce etrafa baktım, kimse yoktu. Sonra başımı aşağıya eğdiğimde bir hediye kutusu gördüm. Kare bir kutu. Çok renkli ve şirindi. Hemen elime aldım. Belki de Emre'den yeni bir mektup gelmişti?

Kutuyu alıp hızla balkona tekrar koşup sandalyeme oturdum ve derin bir nefes alıp kutuyu açtım. Önce bir kağıt gördüm. Katlanmış bir kağıt. Kağıdı alıp açtım, ve telefonumun flaşını açarak okumaya başladım.

"Selam Ebrar. Beni özledin mi? Ahh bende seni çok özledim canım. Yakın zamanda görüşelim:D Aa bu arada, bugün karakola gittiğini biliyorum. Ve gitmeni istemiyorum. Bence sende istememelisin. Tabi Emre'ye zarar gelmesini istemiyorsan... Son olarak, eğer yarın karakola gidip ihbarını geri çekmezsen Emre'nin iki ay sonra gelme sözü, üç aya çıkar. Ama canlı mı, cansız mı, onu bilemeyeceğim. Bu arada kutudaki hediyemi beğendin mi? Ömür boyu unutamayacağın bir hediye. Bunun gibi hediyeleri daha çok istiyorsan yarın ihbarını geri çekme. Görüşürüz Ebrar;)
-Ekrem"

Ellerim tirerken kağıdı yanıma bırakıp kutunun içine doğru telefonumun ışığını tuttum ve ağzımdan bir çığlık koptu. Kutunun içinde bir tutam saç vardı. Saçların uzunluğuna ve tellerin inceliğine bakılırsa Emre'nin saçlarıydı. Saçlar birbirine yapışmış ve sertti. Çünkü...
Çünkü kanlıydı...

****

Pembe uçurtmalar yolladığından beri
Sarardı tiryaki menekşeleri
Sonbaharın tozlu kafeslerinde
Sevgi turnaları yakalıyorum
Turnalar gidiyor; ben kalıyorum
Avareyim, asudeyim, yorgunum
Bilmiyorum neden sana vurgunum
Erzurum garında banklar üstünde
Uyku tutmuyor karanlıkları
Yitik düşlerimi kovalıyorum
Gölgeler gidiyor; ben kalıyorum.
Binbir türlü kokuyorsa yaylalar
Siyah gözlerine beni de götür
-Nurullah Genç

NEDEN BEN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin