14. BÖLÜM

243 27 18
                                    

Emre'den:

Sabah işe gitmek için kalkıp üstümü giyindim, daha sonra Ebrar'ın odasına girdim. Bu yanlıştı, ama onu kontrol etmeden rahat edemiyordum. Melekler gibi uyuyordu. Fakat o ve güzelliğin arasınıda bir parça huzursuzluk da sezdim. Üstünü örtmek için yaklaştığımda sol gözünden bir damla yaş süzüldü. Yüzünü acı ve üzüntüyle buruşturup, "Yapma. Lütfen..." dedi. Hemen yanına koşup elimi başına koydum ve alnından öptüm. Rahatlaması için bir yandan saçlarıyla oynarken, bir yandan da "Geçti, hepsi geçti,ben yanındayım" gibi şeyler söylüyordum. Ebrar yavaşça gözlerini açtı ve uyku mahmurluğu ile konuştu;

-Emre.. İyi ki varsın.

-Sen de iyi ki varsın Ebrar.

Gülümseyerek cevapladım onu, ama beni duymayıp da, bir de üstüne çoktan uykuya dalmış olduğunu görünce kıkırdadım ve ayağa kalkıp Ebrar'ın üstünü örttüm.

-Hoşça kal Ebrar. Akşam görüşürüz.

Önce odadan, ardından anahtarımı alıp evden çıktım.

****

Yolda yürürken, Ebrar'ı düşünüyordum. Ne kadar da güzeldi öyle? Sade bir güzelliği vardı. Hatta gördüğüm en güzel yüze sahipti. Gözleri, burnu, dudakları, kaşları, kirpikleri, saçları, sanki hepsi beni büyülemek için yaratılmıştı. Saçlarına elimi daldırdığım an kalbim hızlanıyordu. Gerçi onu gördüğümde kalbim zaten maraton koşuyordu ama, bir de saçlarına dokunup gözlerine bakınca..

Ben bunları düşünürken çalışacağım yerin önüne geldim. Burası bir kafeydi. Büyük ve şık bir yerdi. Adı, Kanatsız Melek. Çok farklı bir adı vardı. Ama çok hoşuma gitmişti. Üç basamaklı tahta merdivenlerden çıkıp kapıdan girdim ve kasanın önüne gittim. Çalışana doğru dönüp sordum;

-Yiğit abi nerede acaba?

-Sen Emre misin kardeşim?

-Evet, benim.

-Gel bakalım. Önce Yiğit Bey'le konuş, sonra da işe başlarsın herhalde.

Dedi gülümseyerek ve omzumdan tutup beni bir koridora, oradan da bir odaya yönlendirdi.

-Yiğit Bey, Emre geldi.

-Ooo hoşgeldin aslanım. Gel otur bakalım.

-Ben çıkayım mı efendim?

-Çık Oğuz çık. Sağol sana da.

-Ne demek efendim..

Oğuz abi odadan çıkıp kapıyı çektiğinde ben de Yiğit abinin masasının önündeki iki misafir koltuğundan soldakine oturdum.

-Naber abi? Nasılsın?

-İyiyim aslanım. Sen nasılsın bakayım? Ebrar nasıl? Nasıl gidiyor?

-İyiyiz vallahi. Şükür bir sıkıntı yok şuan için.

Dün yaşananları anlatmalıydım, ama o an anlatmak istemedim. Belki daha sonra..

-İyi iyi. Şimdii.. Garsonluk yapabilecek misin bakalım?

-Yaparım tabi abi. Ne zaman başlayayım?

-Şimdi?

-Tamamdır.

-Oğuz abinin yanına git, sana anlatsın her şeyi.

****

İşimi güzelce yaptıktan sonra, akşam beş buçuk, altı arası çıktım ve eve doğru yürümeye başladım. Yolda ilerlerken içimi derin bir telaş sarmıştı. Ebrar'a bir şey mi olmuştu yoksa?

Eve vardığımda, koşarak geldiğimi yeni fark etmiştim. Ne kadar da dalgındım şu aralar..

Eve girdiğimde her yer duman olduğu için hiçbir şey göremiyordum. Ne olmuştu evde böyle!

-Ebrar!

****

-Ya ne demek yemek yapmaya çalışırken yemeği yaktın. Beceriksiz misin sen?

-Sen de omleti yakmıştın ama..

-Konumuz bu değil şuan. Konuyu değiştirmeyece çalışma!

-Ne demek konumuz bu değil! Sen değiştiriyorsun asıl!

****

Bu günümüz de epey garip geçmişti. Alışmalı mıydım bu duruma?

NEDEN BEN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin