Bazı insanları yıllarca görmeyiz, onlarla konuşmayız, kokusunu, sesini duymayız. Ama öyle çok özleriz ki, gün geçtikçe yokluğuna alışsak da özlemimiz azalmaz. Ve kavuştuğumuzda da kalbimiz huzur dolar, rahatlarız. Kalbimizdeki boşluk silinir, beynimizdeki eksik tamamlanır.
Ama bazı insanlar da vardır, yıllarca görmeyelim, özlemeyi geçin, her düşündüğümüzde nefretimiz artar. Bizi öyle çok kırmışlardır ki, en güzel anılarımızı bile silip atarız zihnimizden. En sevdiğimiz anılarımız, en güzel resimler, en güzel sözler, şarkılar gider aklımızdan. Hemde acı bir şekilde, kendi isteğimizle. Bu çok can yakar. Hele de unuttuğunuz, gün geçtikçe nefret ettiğiniz, sizi her an kıran kişi babanızsa. Bir söz okumuştum, 'Perdeleri güneş yıpratır çocuk, kızları ise babaları.'
****
Babam karşımda dikiliyordu. Ne yüzle gelmişti buraya? Ne diyecekti ki? 'Özür dilerim' mi? 'Lütfen affedin' mi? 'Hata ettim' mi? Ne dese geçecekti bu kırgınlıklar? Ne dese düzelecekti bu paramparça kalp? Sonunu beğenmediğin bir kitabı tekrar tekrar okusan da sonu değişir miydi? O final seni üzse, bunu düzeltebillir miydin? Babam kırgınlığımı nasıl onaracaktı? Ne yapacaktı? Belki de pişman bile değildi. Belki de bizsiz ne kadar mutlu olduğunu söylemeye gelmişti. Yapar mıydı bunu sahiden? Peki ya ben üzülür müydüm buna? Annem üzülür müydü? Babam bizi yıpratmıştı, üzmüştü, paramparça etmişti bizi. Sadece terk etmemişti. Bizim, -özellikle de annemin- hayatımızı bitirmişti. Ama biz dayanmış, yıkılmamıştık. O sarsıcı fırtınalara rağmen birbirimize tutunarak ayakta kalmıştık. Şimdi ne yaparsa yapsın bizi yıkamazdı. Hayat bizi güçlendirmişti. Yaşadığımız zorluklar bizi sarsıyordu, ama kalkanımızı güçlendiriyordu. Ve şuan babam bizi yıkamazdı. Annemin sesi düşüncelerimi bölmüştü:
-Ne işin var senin burada?
Öyle soğuk ve umursamaz bir sesle söylemişti ki, babamın biraz gururu olsaydı burayı terk ederdi. Ama onda gururun ne işi vardı ki?
-Hayatım ba-
-Bana hayatım deme. Sen benim için bir yabancıdan daha değersizsin.
-Ben yaptığım hataları anladım, çok pişman oldum. Senden af dilemeye geldim ben. İstediğin kadar kov, kapından gitmeyeceğim.
-Sen de istediğin kadar af dile, seni affetmeyeceğim. Hadi yürüyün çocuklar.
-Ebrar kim bu oğlan? Elin erkeklerini evimize almayın.
O anda beynimde şimşekler çakmıştı ve Emre'nin yokluğunun verdiği üzüntüyü ve kızgınlığı dışa vurmanın zamanı gelmişti benim için.
-Sen kim oluyorsun da bize karışıyorsun? Hangi sıfatla karışıyorsun bana sen! Senin 'elin oğlanı' dediğin kişi var ya, bize senden çok sahip çıktı be! Senin yapman gerekenleri o yaptı bana! Onun omzunda ağladım, onun omzunda uyudum, ona yaslandım ben düşeceğim sırada! Sen şimdi hangi sıfatla bana hesap soruyorsun?! Ayrıca bir daha 'evimiz' kelimesini kullandığını duymayayım, zira burası senin değil, bizim evimiz!
-Özür di-
Bu sefer Metehan'dan gelmişti tepki. Ama bir şey söylememişti, çünkü buna gerek kalmamıştı babamı susturmak için. Öyle bir bakış yollamıştı ki babama, sağ elinin işaret parmağını kendi dudaklarının üstüne koyarak. Bu bakış onu susturmaya yetmişti, çünkü nefret doluydu.
****
Akşama doğru Metehan, kardeşlerim ve ben okuldan eve dönerken son günlerde aklımı epey kurcalayan soruyu Metehan'a sormanın vaktinin geldiğini düşünüp, sormuştum.
-Baban sürekli bize gelmene kızmıyor mu?
-Babam.. Beni öyle umursayan bir insan değil. Aslında beni pek sevmez. O yüzden hiç sorun etmiyor. Mesela veli toplantılarına katılmıyor. Ara sıra mecburiyetten katılınca da hiç durumumu sormadan çıkıp gidiyor. Bu beni üzse de, alışıyorum sanırım. Sizinle olmayı seviyorum, çünkü siz bana babamın verdiğinden çok değer veriyorsunuz.
-Sen de bize babamın verdiği değerden daha fazlasını veriyorsun. Her anımızda yanımızdasın, teşekkür ederim.
Eve vardığımızda babam kapının önünde yoktu. Şaşırmamıştım. Çünkü o bize değer vermiyordu. Zile bastık, ve annem kapıyı zoraki olduğu çok belli olan bir gülümsemeyle açtı.
-Neyin var anne? Ne oldu?
-Bir şeyim yok kızım. Hadi elinizi yüzünüzü yıkayın da içeri gelin.
Hepimiz üzerimizi değiştirip ellerimizi yıkadıktan sonra içeriye geçtik. Metehan annemin uyarısıyla, bir hafta önce buraya birkaç kıyafetini getirmişti. Burası onun da evi olmuştu artık.
İçeriye geçtiğimizde şok olmuştum. Öyle şaşırmıştım ki ağzım açık kalmış, sinirden gözlerim dolmuştu. Annem bu adamı nasıl eve almıştı?
-Anne?
-Ali, Ayşe, hadi siz ödevlerinizi yapın çocuklar.
Kardeşlerim odadan çıkınca koltuğa oturdum ve anneme döndüm.
-Anne bu adamın ne işi var evimizde?
-Baban artık bizimle kalıyor Ebrar. İtiraz istemiyorum.
-Ya ne demek artık bizimle kalıyor?! Anne sen ne dediğinin farkında mısın? Bunca şeyi yaşamamıza sebep olan kişi bu adam! O bizimle ka-
-İTİRAZ İSTEMİYORUM DEDİM! SANA FİKRİNİ SORAN OLMADI!
-Haklısın, bana fikrimi soran olmadı..
Ayağa kalkıp odama gittim. Metehan'da peşimden gelmişti. Yatağımın yanına çöküp dizlerimi kendime çektim, ve kollarımı bacaklarıma sarıp ağlamaya başladım.
-Neden Metehan? Neden bu kadar şeyi yaşıyorum? Ben kime ne kötülük yaptım da bunları yaşıyorum? Kötü birisi miyim ben?
-Değilsin tabi.
Başımı dizlerimden kaldırıp yaşlı gözlerle Metehan'ın gözlerinin içine baktım.
-O zaman neden ben?
****
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun, etme.
Başka bir yar, başka bir dosta meylediyorsun, etme.
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı?
Hangi hasta gönüllüyü kastediyorsun, etme.
Çalma bizi, bizden bizi, gitme o ellere doğru.
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun, etme.
Ey ay, felek harab olmuş, altüst olmuş senin için...
Bizi öyle harab, öyle altüst ediyorsun, etme.
Ey, makamı var ve yokun üzerinde olan kişi,
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun, etme.
Sen yüz çevirecek olsan, ay kapkara olur gamdan.
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun, etme.
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan.
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun, etme.
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer;
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun, etme.
Ey, cennetin cehennemin elinde oldugu kişi,
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun, etme.
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize,
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun, etme.
Bizi sevindiriyorsun, huzurumuz kaçar öyle.
Huzurumu bozuyorsun, sen mahvediyorsun, etme.
Harama bulaşan gözüm, güzelliğinin hırsızı.
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun, etme.
İsyan et ey arkadaşım, söz söyleyecek an değil.
Aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun, etme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEDEN BEN?
Ficção AdolescenteBir yardım elinin bana uzanmasını, bir sihirli değneğin bana dokunmasını, bir iyilik perisinin yanıma gelmesini, her ne olursa olsun bir şeyin beni bu karanlıktan çekip çıkarmasını istiyorum. Ama ne yazık ki bir filmde değiliz. Kızın en ihtiyaç duyd...