Bazen sadece bitsin isteriz. Bu eziyet, bu yaşam, aldığımız nefesler. Kendi canımızı vermek isteriz bazı insanlara. Öyle değerlidirler ki bizim için, damarlarında akan kan, aldıkları nefes, yürüdükleri yol olmak isteriz. Ben Emre'nin ne akan kanı, ne nefesi, ne de yolu olabilmiştim. Ben başaramamıştım. Onu kurtaramamış, koruyamamıştım. Şimdi ise Metehan ölüyordu benim yüzümden. Buna da engel olamazsam nasıl yaşardım ben? Nasıl devam ederdim nefes almaya? Onu korumalıydım. Bu sefer olmazdı, olmamalıydı...
Doktorlar içeri girdiğinde Metehan'ın yarasına elimi bastırmış, akan kanı engellemeye çalışırken bir yandan da onu sarsarak uyandırmaya çalışıyordum. Doktorlar beni yavaşça kenara çekip durumu anlamaya çalışmak için kıyafetini kestiler.
-Yetiştirebiliriz. Hadi arkadaşlar.
Metehan'ı sedyeye yatırıp dışarı çıkmak için hazırlanırlarken anneme döndüm.
-Anne. Biz de gitmeliyiz.
-Ama polis çağırdım kızım. Onları beklemeliyim ben. Sen ambulansla git, ben Elif ve Yiğit Abinle gelirim.
-Tamam annem. Seni seviyorum.
Bu hayattan öğrendiğim en iyi şey, anı yaşamamız gerektiğiydi. Birbirimize sevdiğimizi, özlediğimizi, değer verdiğimizi söylersek kaybedeceğimiz hiçbir şey yoktur. Ama söylemezsek kaybedeceğimiz o kadar çok şey vardı ki...
****
Ambulanstan inerken bacaklarımın titremesi yürümemi zorlaştırıyordu. Artık gözyaşlarım akmıyordu. Metehan'ı kaybetme korkusu beni öyle bir sarmıştı ki, ağlamaktan gözlerim zor açılıyordu ama Metehan'dan başka bir şey düşünemiyordum.
-Hastayı acilen ameliyata alın!
-Çok kan kaybetmiş! Kan lazım!
Metehan ameliyata alındıktan bir süre sonra bir hemşire yanıma geldi ve beni durumdan haberdar etti.
-Acilen ARH+ kana ihtiyaç var. Sizin kan grubunuz ne?
-Beni-benimki ARH+ benden alın. Uyuyor!
-Sizi odaya alalım. Önce değerlerinize bakmamız gerek.
Odaya geçip tahlil yapıldıktan sonra değerlerimin uymadığını, kansız olduğumu öğrendik. Ben ne yapacaktım? Ya kimsede uygun kan yoksa? Ya kimse kan vermek istemezse? Bunu anlamanın tek yolu denemekti. Metehan'ı kurtarmak zorundaydım.
Hasta yakınlarının beklediği yere döndüğümde tekrar ağlamaya başladığımı fark ettim. Öyle çaresizdim ki, bunu kelimelere dökemediğim için gözyaşlarım anlatmaya çalışıyordu çaresizliğimi. Bakışlarımın gücü kalmadığı için, kirpiklerim ıslanıyordu çaresizliğin yağmurunda. Ve ben, bu çaresizliğe bir dur demeliydim artık.
Bir anda yüksek sesle konuşmaya başladım.
-Acil ARH+ kana ihtiyacı var arkadaşımın! Lütfen yardım edin! Kimsede yok mu? Lütfen biriniz yardım edin! ARH+!
O esnada beni dikkatle inceleyen, gözleri kan çanağına dönmüş, Metehan'ın yaşlarında biri ayağa kalktı ve yanıma geldi.
-Benimki uyuyor. Ne yapmamız gerek?
-Gerçekten mi? Şükürler olsun! Hemen hemşireyi bulmalıyız.
-Hadi bakalım.
****
Ben hemşire ile konuşurken kan verecek olan çocuğun beni dikkatle izlediğini hissedebiliyordum. Biraz garip hissetmiştim doğrusu...
Ailesinin de izni dahilinde kan vereceği odaya geçtik, ve yatağa yattı. Adı Uzay'dı 15 yaşında, lise bir öğrencisi idi. Babası trafik kazası geçirmiş ve yoğun bakıma alınmıştı. O da hatanede babasını bekliyordu. Çok iyi bir insana benziyordu. Hemşire abla hazırlıkları yaparken Uzay hala dikkatle beni izliyordu. Gözleri hala kırmızıydı, ve şişlerdi. Çok ağlamış olmalıydı, benim gibi.
-Hadi bakalım Uzay'cığım. Hazır mısın?
-Şey.. Ebrar?
-Efendim?
Hemşirenin sorusunu cevapsız bırakarak bana seslenmişti. Ona döndüğümde yalvaran gözlerle bana bakıyordu. Ne olduğunu anlamamıştım.
-Sorun olmazsa.. Elimi tutar mısın?
Bu neydi şimdi? Emre üzülür müydü acaba? İyi ama, Metehan'ın iyileşmesi için yapıyordum bunu. Bu gerekliydi.
-Tabii.
Kan alınırken gözlerini sımsıkı kapatmış, elimi tutuyordu. Bir anda gözlerini açıp bana baktı ve korkar gibi sordu:
-Elini çok sıkıp da canını acıtıyor muyum
-Hayır. Hiç acımıyor. Daha çok sıkabilirsin.
Tekrar gözlerini kapatmıştı, ve kan alma işlemi bitince elimi tutarak uyuyakalmıştı. Hemşireden öğrendiğim kadarıyla iki gecedir uyumuyormuş. Sürekli ağlamış. O uyurken yatağın yanındaki sandalyede oturuyordum. Elimi sımsıkı tutuyordu. Bırakmamı istemiyor gibiydi sanki.. Saçları ne kıvırcık, ne düz, ne de dalgalıydı. Çok doğal görünüyordu. Yüzünün bazı noktalarında çiller vardı. Kirpikleri çok uzun olmamasına kötü görünmüyordu. Bakışları rahatlatıyordu. Ya da, Metehan'ı kurtarabileceğim için ben rahatlamış hissediyordum. Ama onun hakkındaki en iyi şey, iyi kalpli olmasıydı..
****
Birkaç saat sonra gözlerimi araladığımda Uzay hala uyuyordu, annem ise yanıbaşımda güleryüzüyle beni uyandırmaya çalışıyordu.
-Hoşgeldin anneciğim.
-Hoşbuldum kızım. İyi haberlerim var. Metehan normal odaya alındı, şuan uyuyor. Ve bir saat kadar önce Kemal yakalandı. Şuan gözaltında!
Kahkahalar atarak gözyaşı döküyor, bir yandan da annemin boynuna sarılıyordum. Uzun zaman sonra iyi şeyler olmaya başlamıştı.
****
Hava kurşun gibi ağır! !
Bağır bağır bağır
bağırıyorum.
Koşun
kurşun eritmeğe çağırıyorum...O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem gibi yana yana...Dert çok,
hemdert yok
Yüreklerin kulakları sağır...
Hava kurşun gibi ağır...Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım
Kerem gibi yana yana.
Ben yanmasam
sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..-Nazım HİKMET
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEDEN BEN?
Teen FictionBir yardım elinin bana uzanmasını, bir sihirli değneğin bana dokunmasını, bir iyilik perisinin yanıma gelmesini, her ne olursa olsun bir şeyin beni bu karanlıktan çekip çıkarmasını istiyorum. Ama ne yazık ki bir filmde değiliz. Kızın en ihtiyaç duyd...