Çok fazla bunaldığım, hatta ölmek istediğim anlar oldu. Pes etmek üzere olduğum, gülmeyi unuttuğum, gözyaşlarımın kuruduğu anlar oldu. Mutlu olsam bile 'acaba ne olacak da mutluyum?' diye korktuğum anları epeyce tattım mesela. Limanları kaç kez ateşe verip, tekrar hırsla söndürdüğümü sayamadım bile. Ama haksızlık etmeyelim lütfen, güzel şeyler de tattım. Epeyce mutlu olduğum an var hayatımda. Hatta neredeyse mutluluğa alışıyordum! Neyse, limanlardan söz ediyorduk.. Çok yolcusu var limanlarımızın. Çoğu, 'kalıcıyım, temelli geldim' diyor, inanıyoruz. Değil mi? Kendimize bile inanmamamız gerekirken herkese kendimizden çok inandık, değil mi? Ve o inandığımız insanlar öyle çok kez güvenimizi paramparça etti ki gerçekten inanabileceğimiz, bize bizden çok değer veren, yaşadığımızı hissettiren insanlara inanamadık. Güvenemedik. Ama biraz çabalasak, bu güven sorunumuzu halledebilirdik. Üstesinden gelebilirdik. O gemi bize gelmiyorsa, biz kayığımıza atlayıp o gemiye kavuşmak üzere okyanusa açılabilirdik, korkusuzca. Hani Mecnun, İsmail Abi'ye 'o gemi kesin bir gün gelecek!' diyordu ya? yalan söyledi. Ama bazı yalanlara inanmak hayatta kalmamızı sağlıyor. Bazı yalanlara tutunmamız gerekiyor. 'Gitmeyeceğim' yalanına tutunduğumuz gibi.
Halledebilirdik demiştim ya? Değiştiriyorum. 'Halledebiliriz'. Hala nefes alıyoruz, değil mi? Derin bir nefes al, ve gülümse. Dişlerini göstererek gülümse. Şimdi söz vermiş oldun işte kendine. Halledeceğine, vazgeçmeyeceğine, inanacağına dair söz verdin. O gemiye gideceğine dair söz verdin, ve nefes aldığın sürece zamanın var.
****
-Sana bir hediyem var Emre.
-Neymiş?
Arkama sakladığım papatya tacını Emre'nin başına taktım, ve gülümsedim. O yerde oturuyor, bense ayakta bekliyordum. Gülümseyip teşekkür etti, ve çok beğendiğini söyledi. Ardından bana elini uzatıp elimi tutarak ayağa kalktı. Elimi tutarken sırtını sırtıma yasladı, ve boşta kalan eliyle de diğer elimi tutup etrafında yavaşça dönmeye başladı. O dönerken ben de dönüyordum, ve böylece etrafımızı tamamen görüyorduk. Papatya tarlasının ortasındaydık. Her yer sarı ve beyaz papatyalarla kaplıydı. Huzur vericiydi. Gökyüzü masmaviydi, ve sevdiğim adamın ellerini tutuyordum. Her şey mükemmeldi, ve hiçbir şey bunu bozamazmış gibiydi.
-Burası çok güzel.
-Öyle.
-Çok huzurluyum.
-Ben de.
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes alırken, hala dönüyorduk.
-Ebrar, Emre! Hadi toparlanın, eve dönüyoruz.
-Ve her güzel şeyin bir sonu vardır...
Emre'nin sessizce mırıldandığı şey ufak bir kahkaha atmama sebep olmuştu. Bu söze inanmıyordum. Her güzel şeyin sonu varsa cennet neden sonsuzdu? Sonsuz güzellikler olabileceğine inanıyordum, sonsuz sevgi olduğuna inandığım gibi...
****
Kahvaltı masasını toparladıktan sonra ellerimi yıkarken telefonuma gelen mesajla dalgın bakışlarımı musluktan ayırıp kendime geldim. Ellerimi kurutup gelen mesajı açtım. Metehan'dandı.
Metehan: Emre'nin yanına gitmek için yorgun musun, yoksa gidelim mi?
Heyecanla mesajını yanıtlarken bu gece gördüğüm mükemmel rüyayı düşünüyordum. Her pazar yaptığımız gibi yine Elfida ve Metehan'la beraber onu ziyarete gidecektik. Yani mezarını...
-Harika olur! Hazırlanayım ben.
Metehan: Tamam 15 dakikaya sizin evin aşağısında oluruz.
-Tamamdır.
****
Telefonum çaldığında ayakkabım elimdeydi, ve telefonu açıp kulağımla başımın arasına sıkıştırıp 'iniyorum, kapının önündeyim.' diye cevapladım Elfida'yı. Ayakkabılarımı ayaklarıma geçirip uzun iplerini bağlama gereği duymadan günlük sırt çantamı sırtıma takıp merdivenlerden koşarak inmeye başladım. Metehan ve Elfida'ya annemin sevdiği kişiden bahsedecektim, ve onu bulmayı teklif edecektim. Annem için mükemmel bir sürpriz olacaktı, Metehan'ın Elfida'yı bulduğu gibi.
Zemin kata varmam için on basamak kalmıştı, ve ilk basamağa hızlıca adımımı attığımda ayakkabı bağcığıma basıp dengemi kaybettiğimi hatırlıyorum. Kafamı çarpışım, adımı bağıran sesler, karanlık...
"EBRAR!"
-SON-
****
Bölümün başında söz verdiğin gibi, inanmanı ve başarmanı istiyorum senden. Bu kitabın devamı sana ait. Nasıl olmasını istiyorsan, öyle düşün. Ne olmasını istiyorsan, ona inan. Sonunda gülümsemek mi istersin, ağlamak mı, orası sana kalmış. Ama bana kalırsa hep gül. Çünkü hiçbir şey, hiç kimse senden değerli değil. Yeni bir kitapta buluşmak üzere, hoşçakal. SENİ SEVİYORUM!
****
Sana şiirler yazmak istiyorum,
Mısraları senle süslü.
Sana şiirler yazmak istiyorum,
Kafiyeleri özlemimi,
Noktaları bizi anlatan.
Sana şiirler yazmak istiyorum,
Yokluğunu, gidişini hatırlatan...-Kardelen Atamer
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEDEN BEN?
Fiksi RemajaBir yardım elinin bana uzanmasını, bir sihirli değneğin bana dokunmasını, bir iyilik perisinin yanıma gelmesini, her ne olursa olsun bir şeyin beni bu karanlıktan çekip çıkarmasını istiyorum. Ama ne yazık ki bir filmde değiliz. Kızın en ihtiyaç duyd...