Emre, organ mafyası, Ekrem, Ayla, babam, annem, Yiğit Abi, Elif Abla, kardeşlerim... Sanki çözülmesi imkansız bir bulmacanın içindeydik, ve bana verilen ipuçları sadece bu kelimelerdi. Bu kelimeler dışında hiçbir şey düşünemiyordum. Ne yapacağımı, nasıl davranacağımı, kimin dost kimin düşman olduğunu, hiçbir şeyi kestiremiyordum. Algılayabildiğim tek bir şey vardı, o da tehlikede olduğumuzdu. Tehlikedeyiz! Hem de bu öyle büyük bir tehlike ki, bu kez sadece ben değil, sevdiklerim de tehlikedeydi. Benim yüzümden. Benim babam yüzünden. Ve babam... O gün evden neden o kadar rahat çıkmama izin verdiğini merak ediyordum. Belki de kardeşlerime çoktan zarar vermişlerdi?
Uyandığımda ilk hissettiğim şey, hastane kokusuydu. Ciğerlerime nefes çektikçe hastenenin soluk borumu yakan, rahatsız edici kokusu geliyordu burnuma. Bu kokuyu alınca bir anda derinlerden gelen ama çok fazla hissetmediğim baş ağrım kendini belli etmek istercesine canımı yakmaya başlamıştı. Dişlerimi sıkarak yavaşça gözlerimi araladım, ve beyaz tavanla karşılaştım. Gözlerimi etrafta gezdiriyordum, ama bu o kadar çok başımı ağrıtıyor ve döndürüyordu ki! Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp kendime gelmeye çalıştım. Gözlerimi kırptıkça görüşümdeki bulanıklık geçmişti. Yavaş hareketlerle kalkmaya yeltendiğimde sol elimde küçük bir sızı hissettim. Bakışlarımı oraya doğru çevirince ise serum bağlı olduğunu fark ettim. Tabiki dizilerdeki gibi serumu elimden söküp kalkmadım! Sadece oturup bekledim, ve bir süre sonra beni kontrol etmek için beyaz önlüklü genç bir hemşire kapıdan içeriye girdi.
-Ooo uyanmışsın bile! Nasıl hissediyorsun Ebrar?
-Başım.. Başım dönüyor ve ağrıyor, ve biraz da yorgunum. Ama onun dışında bir şeyim yok. Ne zaman kalkabilirim acaba?
-Baş dönmesi, baş ağrısı, halsizlik normal. Serumuna bakalım... Serumun da bitmiş. Hadi şunu çıkaralım da bir an önce ayağa kalk!
-Peki.
Hemşire abla canımı acıtmadan serum iğnesini elimden çıkarttı ve istediğim bir şey olup olmadığını sordu. Elimde yapışkan izleri ve kırmızı bir iğne deliği vardı.
-Emre Demir'in odası nerede acaba?
****
Emre'den:
-Neden uyanmıyor Yiğit Abi? Bir şeyi var da bana mı söylemiyorsunuz yoksa? Bir şey mi oldu Ebrar'a?
-Olsa söylemez miyim ben oğlum? Aşkolsun. Doktor birazdan uyanır dedi. Hem senin dinlenmen gerekmiyor mu? Uyusana biraz?
-Haklısın abi. Yorgunum biraz. Uyusam iyi olacak. Hem Elif Abla evde yalnız değil mi? Yanına git bence. Tek kalmasın kadıncağız. Ayrıca sen de yorulmuşsundur. Duş alıp uyursun bir güzel. Sonra gelirsin yanımıza.
-Saçmalama oğlum. Olur mu öyle şey?
-Abi burada bir sürü insan var, polisler var, kimse bize bir şey yapamaz. Ama Elif Abla ve çocuklar tek başına. Yanlarında dur bence. Ne olur ne olmaz. Hem konuşturma beni. Canım acıyor.
-Haklısın aslında oğlum. Ben onların yanına gideyim. Hoşçakal o zaman. Ebrar'a da bakıp giderim.
-Görüşürüz.
Yiğit Abi kapıyı arkasından kapatıp gittiğinde gözlerimi yumdum ve ağrılarımı, Ekrem ve arkadaşlarının bana yaşattıklarını, gözlerimin önünde öldürdükleri çocukları düşünmemeye çalıştım, ama nafile. Daha sonra aklımda bir görüntü canlandı. Bir deri bir kemik kalmış, saçları darmadağın, kıyafetleri kan içinde, vücudu yara bere içinde, bu haline rağmen güzelliğini kaybetmemiş, defalarca tecavüze uğramış olan bir kadın. Aslında yıllar öncesinden onu tanıyor, ve çok seviyordum. Ben ve arkadaşlarım mahallede oyun oynarken bize sık sık su, şeker, dondurma alırdı. O kişi, Ebrar'ın... Ebrar'ın annesiydi...
-Emre?
-Ebrar! Uyanmışsın!
-Evet, uyandım. Nasılsın? Ve..
Ebrar yanıma doğru sarsak ve ağır adımlarla geldi ve sağ tarafımda bulunan sandalyeye oturup konuşmasına devam etti.
-Ağrıların felan var mı?
-Biraz canım acıyor tabi ama öyle çok önemli bir şey değil. Doktor en az bir hafta hastanede yatacağımı söyledi. Oradaki şartlar çok çok pis ve kötü olduğu için vücudum enfeksiyon kapmış ve yaralarım iltihaplanmış. Bu yüzden ağrılarım var biraz. Onun dışında bir şey yok.
-Seni çok özledim. Artık hep beraberiz, değil mi?
-Ben de seni çok özledim güzelim.
Ebrar adeta kulaklarına kadar kızarmıştı. Hemen başını öne eğdi.
Elini elime aldım, ve parmaklarımızı birbirine kenetleyip gözlerimi kapattım. Onu ne kadar da özlemişim be...
****
Ebrar'dan:
Emre'nin odasına giderken Yiğit Abi ile karşılaştık ve ayaküstü nasıl olduğumu öğrendi. Eve gidiyormuş, Elif Abla ve kardeşlerimin yanına. Daha sonra Emre'nin yanına vardım, onunla konuştum, ve hasret giderdim. Doktor Emre'yi kontrole geldiğinde beni de odada gördü, ve Emre'nin serumunu kontrol ederken bana seslendi.
-Ebrar? Senin soyadın İnce, değil mi?
-Evet. Neden?
-Seher İnce'yi tanıyor musun?
-Şey.. Annem oluyor kendisi. Neden?
-Annen yan odada. Yeni uyandı. Görebilirsin istersen.
-N-ne? Nasıl yani? Ama.. İmkansız!
Heyecanla Emre'ye baktım, bir şey söylemesini istercesine.
-Ebrar anneni orada gördüm. Sana söyleyecektim ama uygun zamanı bekliyordum. Git gör hadi anneni.
Ağzım açık bir şekilde ayağa kalktım ama bir adım atmaya kalmadan dizlerimin üstüne düştüm, ellerimden destek alarak zoraki ayağa kalktım. Ve tekrar adım atmaya başladım. Gözlerimden süzülen yaşlara hıçkırıklarım eşlik ediyordu. Hıçkırarak ağlıyor, bir yandan da annemin kaldığı odaya koşuyordum. Annemin odasına vardığımda kapıdan içeriye girdim. O an her şey durmuştu. Sadece annem, ve ben vardık.
-Anne! Annem! Ne yaptılar sana böyle?!
Koşarak anneme sarıldım. İkimiz de bağırarak ağlıyorduk.
-Kızım, birtanem benim!
-Anne ne yaptılar sana? Neredeydin sen!
Hıçkırıklarımız bütün hastaneyi inletiyordu neredeyse. Birbirimize sarılmış bir şekilde bağırarak ağlıyorduk. Sımsıkı sarmıştık birbirimizi, bırakırsak ayrılacakmışızcasına.
-Annem.. Öldüğünü sandım, öldüğünü sandım meleğim! Her gün ben de öldüm seninle birlikte. O kadar yalnızdım ki... Seni çok özledim anne!
-Ben de seni, bebeğim. Ben de seni çok özledim.
****
Bir ihtimalken bile ne kadar güzelsin...
-Turgut Uyar
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEDEN BEN?
Fiksi RemajaBir yardım elinin bana uzanmasını, bir sihirli değneğin bana dokunmasını, bir iyilik perisinin yanıma gelmesini, her ne olursa olsun bir şeyin beni bu karanlıktan çekip çıkarmasını istiyorum. Ama ne yazık ki bir filmde değiliz. Kızın en ihtiyaç duyd...