Ben, ne sevmeyi ne de sevilmeyi becerebilen, ne korumayı ne de korunmayı becerebilen, ne büyümeyi ne de küçük kalmayı becerebilen bir kızım. Yaşadıklarım, beni büyütüyor. Ama ben hala küçüğüm. Zihnim, davranışlarım, aldığım kararlar, korunma ve sevilme ihtiyacım... Ben hala küçüğüm. Büyümeye çalışıp da, bunu beceremeyen bir küçük.
Şimdi ise her zamanki gibi saçma bir karar aldım, ve bunun cezasını sevgilim çekiyor. Gerçi onun canının yandığı düşüncesi bile benim canımı acıtmaya yetiyor ama, hakettim. Ben bunu hakettim. Aldığım kararlar yüzünden daha çok acı çekeceğim. Şuanda olduğu gibi...
Kim bilir Emre şimdi ne yapıyor? Ağlıyor mu, baygın mı, aç mı, susuz mu, yaşıyor mu... Ben ise titreyen ellerimdeki kutuyla öylece kalakalmış bir şekilde, ne yapacağımı bilemeden ağlıyordum. Polise haber versem Emre'ye zarar gelecekti, haber vermesem yine zarar gelecekti. Ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Yardım alabileceğim tek kişi Yiğit Abi'ydi, ama benim evden çıkmam bile güvensizdi. Takip ediliyordum ve elimden hiçbir şey gelmiyordu. O kadar çaresizdim ki, aklıma sadece bir şey geliyordu bana yardım edebilecek. O da Allah'a dua etmekti. Allah'a dua etmek ve yarına kadar dinlenmek...
****
Sabah uyandığımda ilk işim yine kardeşlerimle beraber kahvaltı yaptıktan sonra kardeşlerimi Yiğit Abilere bırakıp Yiğit Abiyle beraber arabaya binmekti.
-Ne konuşacağız kızım? Nereye gidelim?
-Sahile gidelim abi zahmet olmazsa. Orada daha rahat konuşuruz.
-Peki. Gidelim öyleyse.
Arabayla giderken öndeki yolcu koltuğunda otururken kucağımda duran sırt çantamı ellerimle sıkarak sürekli arabanın camından arkaya bakıyordum. Büyük ihtimalle Ekrem bizi takip ediyordu. Sırt çantamı o kadar çok sıkıyordum ki, kesinlikle içindeki kutu ezilmişti.
-Neden arkaya bakıp duruyorsun? Bir şey mi oldu?
-Anlatacağım abi. Hepsini anlatacağım da, takip edildiğimizi felan hissettin mi acaba?
-Yok hissetmedim. Ama biraz daha dikkatli bakalım. Allah Allah... Kim takip eder ki bizi?
-Hepsini anlatacağım.
Bu kez aldığım karar, tek başıma karar almamaktı. Ve birlikte karar alacağım kişi de babam gibi gördüğüm, Yiğit Abi'ydi. Alacağım kararı bir yetişkinle birlikte almak en doğrusuydu bana göre. Bu yüzden, Yiğit Abi'yi seçmiştim yardım istemek için. Umarım işimize yarayabilecek bir fikir bulabilirdik...
-Geldik kızım. İnelim hadi.
-Tamam.
Yiğit abiyle beraber sahildeki çay bahçesine geçtik ve masalardan birisine oturduk. Yanımıza gelen garsona iki çay söyledikten sonra Yiğit Abi bana döndü ve,
-Anlat bakalım kızım. Bu kadar önemli olan şey ne? Yoksa polisler Emre'yi bulmuş mu?
-Hayır abi. Bulmadılar. Büyük bir sorun var. Dur sana göstereyim.
-İyi madem. Göster bakalım..
Terleyen ellerimi pantolonumun bacaklarına silip ellerim titreye titreye kutuyu çantamdan çıkartıp Yiğit Abi'ye uzattım. Yiğit Abi kutunun kapağını açtı ve içindeki mektubu alıp okumaya başladı. Mektubu okurken yüz hatları daha da gerginleşiyordu. Ellerine baktığımda onun elleri de benimkiler gibi titriyordu. Mektubu bitirip hızlıca kutuya yöneldi ve korkuyla içine baktı. Saç tutamına dokundu, ve sol gözünden bir damla yaş süzüldü.
-Ne yapacağız abi? Emre kim bilir şuan neler yaşıyor. Ne yapacağız?
-Bilmiyorum kızım. Ama emin ol bir yol bulacağız. Mecburuz...
-Abi bak. Bir şey benim zihnimi kemiriyor. Bu Ekrem bana kafayı taktı, o tamam. Ama ben daha bir çocuğum. Bu kadar abartmaz bana olan takıntısını. Hem Emre'yi neden kaçırsın ki? Bence Ayla ve Ekrem'in başka bir planı var. Bunların amacı başka. Ama ne...
-Bilmiyorum. Bir sürü seçenek var, ama hiçbirini düşünmek istemiyorum. Ve düşüncelerin çok mantıklı. Benim de aklıma yattı. Kesinlikle başka bir amaçları var. Şimdi kalkalım da polislerle konuşmaya gidelim. Sen kutuyu ve mektubu al, ben arabada sana düşüncelerimi anlatacağım.
-Peki.
Hızla arabaya geçtiğimizde Yiğit Abi arabayı çalıştırdı ve konuşmaya başladı.
-Bak şimdi. Bu adam demiş ki, bugün git ve ihbarını geri çek. Biz şimdi polis merkezine gidiyoruz, o sanıyor ki ihbarımızı geri çekeceğiz. Ama öyle olmayacak. Mektubu ve... Mektubu ve saçı onlara göstereceğiz, onlar da arama işini daha çok hızlandıracaklar. Ama belli etmeden. Nasıl?
-Evet! Çok zekice! Hemen gidelim abi!
-Peki. Hemen gidelim.
****
-Buyurun polis bey. Bu bahsettiğimiz kutu.
-Ver bakalım.
Polis memuru mektubu hızlıca okuyup kutuya göz attı ve bize döndü.
-Şimdi öncelikle bu saç tutamını DNA testine yollayacağım, ardından Emre'yi hızlıca aramaya başlayacağız. Ama sizin bu süreçte sakin, soğukkanlı, ve her şeye hazırlıklı olmanız gerekiyor. Anlatabildim mi?
-Evet. Her şey için teşekkür ederiz.
****
5 Gün Sonra...
Kapının ısrarla çalınması üzerine uyandım ve hızlıca kapıya koştum. Kapıyı açtığımda Yiğit Abi karşımda heyecanlı bir şekilde duruyordu.
-Hayırdır abi sabah sabah?
-Hayır vallahi, bu kez hayır! Emre bulunmuş! Hastanede şimdi. Koş hadi koş!
Sonunda hastaneye vardığımızda sora sora Emre'nin kaldığı odayı bulduk ve yanına gittik, ama uyuyordu. Yani hemşire öyle söylemişti.
-Şey... Emre'nin neyi var? Yani önemli bir şey yok değil mi?
-Bakın doktor Bey geliyor. Bunları ona sorarsanız daha net cevaplar alabilirsiniz.
-Doktor Bey! Bakabilir misiniz?
-Tabi buyurun?
-Şu odadaki hasta, yani Emre Demir.
-Şey, polisler Emre'yi ameliyat masasında bulmuşlar. Kanlar içinde.ama neyse ki kurtardık onu. Da... Bir böbreği alınmış. Orhan mafyasının eline düşmüş Emre...
Doktorun diğer söylediklerini duyamadım, çünkü gözlerim kararmış, ve yere yığılmıştım...
****
Şuanda burada olmanı çok isterdim, ama değilsin.
Sen oradasın, ve orası ne kadar şanslı olduğunu bilmiyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEDEN BEN?
Teen FictionBir yardım elinin bana uzanmasını, bir sihirli değneğin bana dokunmasını, bir iyilik perisinin yanıma gelmesini, her ne olursa olsun bir şeyin beni bu karanlıktan çekip çıkarmasını istiyorum. Ama ne yazık ki bir filmde değiliz. Kızın en ihtiyaç duyd...