28.BÖLÜM

112 25 25
                                    

Anlayamıyordum. Emre'nin bu hallerini anlayamıyordum. Bu kötülüklerin neden sürekli bizim başımıza geldiğini anlayamıyordum. Bu kadar şeye rağmen nasıl gülebiliyordum peki? Demek hayat böyleydi, ne kadar üzülmüş olursak olalım, ne kadar hayata küsmüş olursak olalım, yine de bir süre sonra gülmeye devam edebiliyorduk. İster on yıl sürsün, ister bir hafta. Eninde sonunda gülebiliyorduk. Bu hayatın bir kanunuydu belki de.

Emre ve kardeşlerimle birlikte okuldan kafeye doğru giderken o kadar dalgındım ki, Emre bir anda beni kolumdan çekince dalgınlığımdan sıyrılabildim.

-Dikkat et Ebrar! Yüreğim ağzıma geldi, seni çekmeseydim araba çarpacaktı. Aklın nerede senin!

-Özür dilerim.. Dalmışım.

Ben üzgün bir şekilde özür dileyince Emre tebessüm ederek şefkatle bana baktı ve kolunu omzuma atıp benimle beraber yürümeye başladı. Ama ben hâlâ dalgınlığımdan kurtulamıyordum. Düşüncelerim omuzlarıma binmiş, beni yere yıkmak için acımasızca üzerimde tepiniyordu.

Düşünüyordum, her şeyin neden böyle olduğunu düşünüyordum. Emre'nin hastalığını düşünüyorum. Gerçekten hasta olup olmadığını düşünüyordum. Metehan'a güvenip güvenemeyeceğimi düşünüyordum. Ve ne yapacağımı düşünüyordum. En çok da ne yapacağımı bilmiyordum. Ya Emre gerçekten hastaysa? Ya gerçekten bize zarar verirse? Ama madem yıllardır hastaydı, bunu neden hiç belli etmedi? Nasıl belli etmedi?

Bir düşününce, gerçekten farklı bir insandı. Kelimenin tam anlamıyla, farklıydı. Bazen bana şiirler okur, bazen çocuklarla oynayıp çocuk gibi mızmızlanır, bazen aşırı dayanıksız bir insana dönüşür, ölmek isterdi, bazen ise az önceki gibi bir canavara dönüşürdü. Ve çoğu zaman yaptığı iyi ya da kötü şeyler hatırlamazdı. Gerçekten hasta olabilir miydi? Bilmiyordum..

Bildiğim tek bir şey varsa, o da sonuna kadar Emre'nin yanında olacağımdı. Onu doktora götürecektim, ilaçlar alacaktım, ne gerekiyorsa yapacaktım, onu mutlu edecektim. Çünkü onu seviyordum. Çünkü ona değer veriyordum. Çünkü, çünkü onu kaybetmek istemiyordum.

Emre'nin kolu omzumdayken elimi beline attım ve tek kolumla ona sarıldım.

-Seni seviyorum.

Emre başını eğip alnımı öptü, ve derin bir nefes alıp fısıldadı.

-Ben de seni seviyorum.

****

Kafeye vardığımızda anneme sıkıca sarıldım, ve onu yanaklarından öpüp onunla vakit geçirdim. Onu özlemiştim. Ama daha sonra yapmam gereken bir şey olduğunu fark ettim ve Emre'nin elinden tutup onu iki kişilik bir masaya götürüp oturmasını istedim. Ben de karşısına oturunca kalbimin hızla kan pompalamasının geçmesini dileyerek derin bir nefes aldım ve konuşmaya başladım.

-Bana anlatmak istediğin bir şeyler var mı? Metehan hakkında, senin hakkında, hastalığın hakkında...

Hastalık kelimesini duyduğu an Emre'nin gözleri dolmuştu. Masanın üstündeki ellerine uzanıp ellerini sıkıca tutup gözlerinin içine baktım. Dudakları titremeye başlamıştı, titremesini engelleyebilmek için birbirine bastırdı ve başını yere eğdi. O esnada beni şaşkına çeviren cümleyi söyledi:

-Bileğine ne oldu?

-Hatırlamıyor musun?

-Neyi? Ne oldu ki?

-N-ne demek ne oldu? Hatırlamıyor musun?

-Hayır?

-Emre. Hastalığın hakkında ne biliyorsun?

-Ben. Ben sanırım sinir hastasıyım. Sanırım bir deliyim. Çevreme zarar veriyorum. Ama seninle karşılaştığımdan beri hastalığım baş göstermemişti. Bugün biraz sinirlendim yine, ama çok bir şey olmadı. Birkaç dakika sonra sakinleştim zaten. Değil mi?

Emre'nin cümleleri beni şok ediyordu. Pek bir şey olmadığını, birkaç dakika sonra sakinleştiğini söyledi. Nasıl hatırlamıyordu? Nasıl farkında değildi bu kadar şeyin?

-Doktora gitmeye ne dersin? Belki de küçük sinir krizlerini önleyecek bir şeyler yapabiliriz?

-Bilemiyorum.. Psikoloğa sadece deliler gider bence.

-Saçmalama lütfen! Deliler gitse adı deli hastanesi olurdu değil mi? Sorunu olan, ve bunu anlatmaya ihtiyacı olan kişiler gidiyor. O yüzden gideceğiz. Tamam mı?

-Tamam. Sen nasıl istersen güzelim.

Emre ile biraz daha konuştuktan sonra telefonumu elime alıp psikolog randevusu aldım. Yarın saat onda gidecektik, dolayısıyla okula gitmememiz gerekiyordu. Kardeşlerimi ne yapacağım diye düşünürken aklıma Yiğit Abi geldi. Rica edersem o götürebilirdi bence.

****

Sabah okula gidiş saatimde uyanıp kardeşlerimi ve annemi Yiğit Abi'ye teslim ettikten sonra Emre ile benim için kahvaltı hazırlayıp Emre'yi uyandırdım.

Kahvalto yaparken Emre garip bir şekilde o kadar sakin ve romantik davranıyordu ki, ne olduğunu anlayamamıştım.

-Nasıl hissediyorsun? Heyecanlı mısın?

-Senin yanındayken her an heyecanlıyım ben güzelim.

Anında yanaklarım kızarmıştı ama anlayamıyordum. O kadar garipti ki, dün bir kabadayı gibi, ardından bir çocuk gibi davranmıştı. Şimdi ise sevgi dolu birine dönüşmüştü. Emre'yi anlayamıyordum. Umarım doktor anlardı.

****

Hastanede bir saat boyunca Emre ve Buğra Bey'in, yani doktorun dışarı çıkmasını bekledikten sonra Buğra Bey Emre'yi benim olduğum tarafa yönlendirip beni çağırdı.

-Emre'nin nesi var?

-Bunu anlamamıza sen yardımcı olacaksın. Gel bakalım odama, konuşalım biraz.

-Peki.

Oturduğumuzda bana sorular sormaya başladı.

-Emre'nin garip davranmaya başladığını ne zaman fark ettin?

Ekrem'in beni kaçırmaya yeltendiği günü ve ondan sonraki birbirine uymayan davranışlarını anlattım.

Bileğimdeki sargıyı açıp bileğimi doktora doğru uzattım. Bileğim çok morarmış, ve parmak izleri çıkmıştı.

-Dün bana bunu yaptı. Çok kızgındı. Ben sadece bir erkekle konuştuğum için hem o kişiyle hem de benimle kavga etti. Ne olduğunu bile anlamadım. Daha sonra konuşurken bu konu hakkında hiçbir fikri olmadığını, hatırlamadığını söyledi. Bu sabah ise çok iyi, çok düşünceli birisine dönüştü. Gerçekten şaşkınım..

-Sanırım Emre..

Doktor Bey cümlesini tamamlayamadan dışarıdan bir gürültü koptu. Anında koşarak kapıyı açtık ve dışarı çıktık. O esnada Emre her yeri tekmeliyor, bağırıp çağrıyordu. O kadar kızgındı ki, resmen gözü dönmüştü. Tam Emre'nin yanına koaşacakken doktor beni durdurdu ve hemşireleri gösterdi. Emre'ye bir iğne yaparak onu sakinleştiriyorlardı.

Emre bayıldığında onu bir sedye yardımıyla hasta odasına götürdüler. Doktor Bey'in odasına tekrar geçtiğimizde konuşmaya başladı.

-Emre'nin büyük travmaları var. Yetimhanede ona çok kötü şeyler yaşatmışlar. Taciz gibi...

-Ne! Yani.. Emre'nin gerçekten hastalığı var mı?

-Sanırım, Emre Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu hastası. Yani, Çoklu Kişilik Bozukluğu. Onu psikiyatri kliniğine yönlendirmeliyim.

****

Göz kaptırdığım renkten,
Kulak verdiğim sesten,
Affet senden habersiz aldığım her nefesten...

-Necip Fazıl Kısakürek

NEDEN BEN?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin