Küçüklüğümden beri beni cezbeden hayallerimden hiç bir zaman vazgeçmemek benim hoşuma giden en güzel özelliğimden biriydi. Bir daha düşündüm de sanırım hoşuma giden tek özelliğimdi. Hayallerim çok çocuksu olsa da benim büyümüş olmam bunları hayal olmaktan çıkarmıyordu. Mesela uçmak...
Şu an sanki masmavi gökyüzünde bütün fizik kurallarına karşı çıkarak süzülüyordum. Ne uçmak için kanadım vardı ne de konmak için bir yer görünüyordu. Sonunu düşünmeden gitmek tam da bu olsa gerek. Nasıl inecektim mesela? Bulutlar altında neyi saklıyordu?
Sanırım hayatımın görünen yüzü buydu. Ya da benim hayata bakış açım mavi gökyüzünden, beyaz bulutlardan ibaretti. Peki ya görünmeyen yüzü?
Yüzüme vuran ıslak ve vücudumu saran üşüme hissiyle yavaşça açtım gözlerimi. Başta ne oluğunu anlamasam da kafamı kaldırdığımda Rüzgar'ın beni kucağına aldığını gördüm. Uyandığımı fark etmemişti. Hafifçe kımıldanıp "Kendim yürüyebilirim," dedim. Kafasını sallayıp beni yavaşça yere bıraktı. Yüzüme bakıp bir şey söyleyecekmiş gibi oldu ama o lafına başlamadan verandanın üstünde duran Toprak ona seslendi.
"Abi kapı açık,"
Rüzgar soru işaretini andıran bir bakışla yavaşça kapıya ilerledi. Çok iyi hatırlıyorum biz bu kapıyı yapatmıştık.
"Ayak izleri var burda," diye devam etti toprak verandanın tahta zeminine ışık tutarak. Hakikatten de yerde çamurun bıraktığı ayak izleri vardı. Olanlara anlam vermeye çalışıyordum ama bu sanki biraz aşıyordu beni. Düşünmek canımı yakıyordu. Yavaşça yutkunup bana doğru gelen Rüzgar'a baktım.
"Burda bekle tamam mı?" Toprak'a bakıp "Onunla kal," dedi. Elini beline götürüp o metal ölüm aletini çıkardı. Tetiği çekip yavaşça kapıyı açtı.
O kadar yorgundum ki hiç bir şeye tepki veresim gelmiyordu. İçimdeki korkuyu yorgunluk berteraf etmiş, sadece dinlenmekten başka bir düşünce kalmamıştı içimde.
"Titriyorsun," dedi Toprak bana bakarak.
Şu anki durumumun ben bile farkında değildim. Titriyor muydum gerçekten? Bir an için beynimi göreve sürünce üzerimdeki mini elbiseyi ve çırılçıplak bacaklarımı fark ettim. Ceketimi Selçuk'un evinde bıraktığımı da ek bilgi olarak hatırlayınca titrediğimi anladım. Hava sıfırın altında olmasa da bu kılıkta olan beni donduracak soğukluktaydı.
Toprak üzerindeki ceketi çıkarıp "Donmaktan ölmezsen başka bir şeyden ölmezsin," dedi. Söylediğine bir anlam vermedim çünkü bu günlük düşünce kotam çoktan dolmuştu. Toprak ceketini omuzlarıma koyarken yavaşça içeri giren Rüzgar'a bakıyordum. Karanlıkta yüzünü seçemesem de tedirginliğini hissetmiştim. Onun tedirginliği hep bana da yansıyordu.
"Pişman mısın?"
Bir anda aldığım bu soruyla Toprak'a dönüp neyden bahsettiğini anlamaya çalıştım.
"Bizimle burda olmaktan," diye açıkladı.Duvara yaslanıp olanca nefesimi dışa verip "Pişmanım," dedim. "Ama burda sizinle olmaktan değil. Babamdan alacağım intikamı bu kadar geçe bıraktığım için pişmanım."
Toprak tek kaşını kaldırıp sonra tekrar indirdi. Karanlıktan net göremesem de tahminen öyle bir şeyler yaptı işte.
"Bu gece biraz fazla yüklendik sana farkındayım ama bunun daha başlangıç olduğunu unutma tamam mı?"
Başlangıç mı? Oysaki biz daha hiçbir şeye başlamadık ki.
"Bu sadece cinayet içindi sanıyordum," dedim kendimi dikleştirerek.
"Evet öyle ama her şey değişiyor. Dünya durmuyor ve düşman uyumuyor. Mesela, kendini bir piyon gibi düşün. Düşmanın kalesine girersen vezir olursun. Ama eğer giremezsen, senin işini düşmanın tek hamlesi bitirir."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABİS
RomanceŞiirin naiflik kattığı bir hikaye Abis. ♡ "Sevgiden kaçmak, sevmekten korkmak, ölümlü insanların yapması gereken son şey bile değildi. Sayılı günlerde misafir oldukları bu dünyada sevgiden kaçmak ve sevmekten korkmak kadar gülünç bir şey olabilir mi...