''Uyanıyor. Uyanıyor.''
Güneşli bir güne bu cümlelerle uyandığımda saatin henüz daha sabahın sekizi olduğunu gördüm. Her ne kadar gözlerimi geri kapatma isteğiyle dolup taşsam da bulunduğum yabancı ortam buna izin vermemişti. Bakışlarımı tepemde dikilen Rabia ve Rüzgar'a çevirdiğimde bakışlarımdaki soru işaretlerini Rüzgar hemen aydınlığa kavuşturup ''Gece ateşin çok yükseldi. Acile getirdim seni.'' diye cevap verdiği esnada elimi kaldırıp kolumdaki damaryoluna baktım. İğneden çok korkardım ve bu işin benden habersiz gerçekleşmiş olmasına fazlasıyla sevinmiştim.
Rüzgar'ın ''Nasıl hissediyorsun?'' sorusuna elimi kaldırıp baş parmağımla tamam işareti yaptım ve ''Bomba gibi.'' diye cevap verdim. Kendimi rahatlamış hissetsem de hâlâ halsiz ve yorgun gibiydim.
''Yine yağmurlarda dolaşmışsın Derin. Ne zaman vazgeçeceksin bu huyundan?'' diye soran Rabia'ya bakıp ''Yağmur ne zaman yağmayı bırakırsa o zaman.'' diyip güldüm. Benim gülmemin üzerine Rüzgar da yüzüne bir tebessüm yerleştirip ''Hemşire kendini ne zaman iyi hissedersen çıkabileceğimizi söyledi.'' dedi. Başımı anladığımı belli eden bir şekilde sallayıp yattığım yatakta oturur pozisyon aldım ve başımın dönüp dönmediğini test ettim. O sırada yanımıza yaklayan hemşire yüzüne geceden kalma yorgun bir gülümseme yerleştirip ''Günaydın Derin. Kendini nasıl hissediyorsun'' diye sordu. Bende genç hemşireye gülümseyip ''Daha iyiyim.'' dedim. Hemşire elimdeki damar yolunu sökerken hafifçe yüzümü buruşturdum.
''Hızlı toparladın ama akşam çok korkuttun eşini.'' dedi genç hemşire Rüzgar'a bakarak. Rüzgar bana bakıp manidar bir gülümseme bahşettikten sonra ondan bakışlarımı çektim ve bastırmam için elime pamuk tutuşturan hemşireye bakıp ''Ben alırım kocamın gönlünü.'' dediğim esnada Rüzgar hemen cevap verdi.
''Senin şuan gözünü açman bile gönlümü almaya yetti.''
Yanaklarım kanla dolarken hemşire bize ''Ön tarafta doktora danışıp gidebilirsiniz. Geçmiş olsun.'' dedi ve yanımızdan uzaklaşıp lavaboda ellerini yıkamaya koyuldu.
Yavaşça kalkmak için hamle yapıp bir elimle Rüzgar'a ötekiyleyse Rabia'ya tutunup ayağa kalktım. Hafif dönen başımla gözlerimi kırpıştırıp derin bir nefes aldım ve yürümeye başladık.
''İyisin dimi?'' diye soran kocama bakıp olumlu anlamda başımı salladım ve dakikalar içerisinde doktorla görüşüp hastaneden çıktık. Arabaya doğru ilerlerken annemin yatmış olduğu hastaneye gelmiş olmak tüylerimi diken diken etmişti. Gözlerim dolmak isterken onlara izin vermedim. Onun yerine zaten kollarımda beni yönlendiren koruyucu meleklerimin varlığına güvenerek kapattım gözlerimi ve içimden şunları geçirdim.
''Ağlamak anneni geri getirmeyecek Derin. O gittiği yerde mutlu. Sende kaldığın yerde mutlu ol.'' Böylelikle bir kez daha kendimle konuşmuş ve bunun ne kadar da etkili bir yöntem olduğunu fark etmiştim.
Yarım saat gibi bir sürede eve geldiğimizde neredeyse öğlen olmak üzereydi. Yavaşça kapıyı açıp arabadan inerken Rüzgar ve Rabia hızla yanıma koşunca olduğum yerde durup onlara baktım.
''Sakin olun yahu. Sadece ateşim çıktı. Yürümeyi hâlâ biliyorum çok şükür.'' dediğimde ikisinin de yüz ifadesi hemen hemen aynıydı. Onların koluma girmesine engel olup eve doğru adımladığımda kapıda Nergis karşıladı beni.
''Derin, daha iyi misin?''
''Bomba gibiyim.'' dedim ona gülümserken. O esnada salonun ortasına kurulmuş harkulade kahvaltı masası gözüme ilişince cümleme şöyle devam ettim. ''Ve kurt gibi de açım. Neler yaptın sen böyle?'' diyip kahvaltı masasına ilerledim. Başım hâlâ hafiften dönüyordu ama bunu kontrol altına alıp dengemi sağlıyor ve kimseye çaktırmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABİS
RomanceŞiirin naiflik kattığı bir hikaye Abis. ♡ "Sevgiden kaçmak, sevmekten korkmak, ölümlü insanların yapması gereken son şey bile değildi. Sayılı günlerde misafir oldukları bu dünyada sevgiden kaçmak ve sevmekten korkmak kadar gülünç bir şey olabilir mi...