Karanlık ve acının elleri herkesin vücudunu sarmışken o gece bu karanlığı hafifçe dağıtacak bir şey yaşandı ama bunu henüz bilmeyen genç adam saatlerdir ameliyathanenin önünde beklemesinin ardından bir hışımla lavaboya gitti. Ruhundaki acı ve pişmanlık vücudunun her bir zerresine kadar işlemiş ve onu kafesine hapsetmişti. Aynada baktığı yüzü, yorgunluktan artık eskisi gibi değildi. Üzerinde Derin'ın kanına bulanmış kazağıyla artık asla eskisi gibi olamayacaktı.
Bütün bu olanlar onun yüzündendi. Alacağı intikam belki bir nebze de olsa alınmıştı ama bedeli çok büyük olmuştu.
İçinde birbirleriyle kapışan şeytan ve meleğin seslerine kulak verdi bir süre. Şeytan "Bütün bunlar senin suçun? Derin senin yüzünden ölecek. Her şeyi mahvettin. Suçlusun!" derken Melek "Senin bir suçun yok. Katilin kendi amcan olduğunu nerden bilecektin?" diye haykırıyodu. O anda öfke kıvılcımları baş göstermeye başladı Rüzgar'ın vücudunda. Babası ve dedesi öldükten sonra amcası onu ve Toprak'ı bir tek şeye inandırmış başka hiçbir seçenek koymamıştı önlerine.
Rüzgar aynada gördüğü bu kandırılmış, yaralı ve kırık görüntüye daha fazla katlanamıyordu. Bu görüntü, görmek isteyeceği son şey bile değildi. Bu görüntü karşısında çok geçmeden buluşmuştu yumruğu aynayla. Defalarda yumrukladı aynayı. Kırılan ayna parçaları önce eline, sonra kalbine saplandı. Bu acıyı hak ettiğini düşündüğünden daha da yumrukluyordu aynayı. Aynayı un ufak edinceye kadar, elini paramparça edinceye kadar durmadı. Ruhunun acısını elinin acısıyla örtebileceğini düşünse de bu hiç mümkün olmamıştı. Derin'i kaybedebileceği gerçeği bütün acılara ağır basıyordu. Elinde olmadan gözlerinden akan yaşlarla lavobonun kapısının önüne oturdu. Çocukluğundan bu yana belki de ilk defa ağlıyordu. Bu duyguyu unutan vücuduna bunu hatırlatmak için belki de böyle bir şey gerekiyordu.
Öte yandan Rüzgar 'ın eline batan cam kırıklarının başka birinin kalbine de battığı aşikardı. Ayağını firene sertçe bastıran genç, araba durur durmaz hızla inip hesaplaşma vaktinin geldiğini belli eden kararlı adımlarla eve doğru yürüdü. İçindeki acı duygusu asla doğru olanı yapmasının önüne geçemeyecekti. Onun babası yüzünden bir çocuk yetim kalmıştı. Kim bilir belki kaç tane çocuk yetim kalmıştır?
Adımları evin kapısına gelince kendiliğinden yavaşladı. Sakin olmalıydı ve akıllıca davranmalıydı. Kabakuvvet ve sinir ne zaman neyi çözebilmişti ki?
Kapıyı çalıp sabırla kapının açılmasını bekledi. Eve girene kadar geçen her saniye onu biraz daha akıllı bir adama dönüştürüyordu.
"Oğlum hoşgeldin," diye karşıladı Şeyma hanım oğlunu.
Annesinin de bu olaya yardım ve yataklık etmiş olabileceği düşüncesi doldu anında beynine. Ama sakinliğini korumayı başarmıştı Toprak.
"Babam nerde?" diye sordu.
"Saatlerdir çalışma odasında oğlum. Bir sorun mu var?" dedi Servet hanım. Anlaşılan bu evde olanlardan haberi olmayan tek kişi Servet hanımdı. Bunu Şeyma hanımın beyaza atan ten renginden anlamıştı Toprak.
"Yok babaanneciğim. İşle alakalı bir şey konuşacağım." dedi Toprak yaşlı kadının gönlüne su serperek. Sonra da koşar adımlarla merdivenleri tırmanıp çalışma odasının yolunu tuttu. Odaya varmasına az bir süre kalmışken cebinden telefonunu çıkarıp ses kayıt butonuna bastı. Belki kayda değer bir konuşma olursa bu Rüzgar'ın bulacağı kanıtın ta kendisi olacaktı.
Telefonu cebine attı ve kapıyı tıklatıp içerden gelen "gir" sesiyle içeri girdi. Oğlunun geldiğini gören adam hızla oturduğu koltuktan kalkıp "Durum ne?" diye sordu. Endişeli bir hali vardı. Bunu gerçekten Derin'i önemsediği için mi sormuştu yoksa kendini önemsediği için mi sormuştu pek anlaşılmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABİS
RomanceŞiirin naiflik kattığı bir hikaye Abis. ♡ "Sevgiden kaçmak, sevmekten korkmak, ölümlü insanların yapması gereken son şey bile değildi. Sayılı günlerde misafir oldukları bu dünyada sevgiden kaçmak ve sevmekten korkmak kadar gülünç bir şey olabilir mi...