Kimi insanlar düşünmek için uçsuz bucaksız yolları sanki bir sonu varmış gibi giderler. Yürüdükçe bir sonuç elde edebileceklerini düşünürler ama hiçbir zaman saplandıkları çamuru fark edemezler. Taki kafalarını kaldırıp bulundukları yere yabancı olana dek. Baktıkları yer artık eskisi gibi değildir. Değişmiştir.
Ama ben bu insanlara nazaran nereye gideceğimi bilerek yürüyordum.Ellerimi vücuduma dolayıp derin bir nefes aldım ve çevremdeki seslere kulak verdim. Nerden geldiği belli olmayan fısıltılar adeta insana izleniyormuş hissi veriyordu. Birinin beni babamın evinin önünde görmesi garip olurdu tabi.
Adımlarımı mimari harikası gibi olan merdivenlere yöneltip kapıya vardım. Elimi hafifçe kaldırıp kapıyı çalmak için yönlendirdim. Bu yaptığımın doğruluğunu bir sonraki hatamın hemen öncesinde hatırlayıp pişman olmak için zihnimin çekilmeye yüz tutmuş filmleri arasına şutladım. Buraya kadar gelip dönemezdim. Kafamdaki soru işaretlerini halletmeden olmazdı.
Zili çaldım. Bir süre kapı açılmadı. Biraz bekledikten sonra kapıyı hiç tanımadığım bir kadın açtı.
"Buyrun, kime bakmıştınız?"
"Çağrı Bulut evde mi?"
Kadının gözleri bütün vücudumu dolandı bir süre. Kafamı eğip üzerime bakınca her yerimin toz toprak içinde olduğunu hatırladım.
"Bi kaza yaptım da," dedim bana zavallıymışım gibi bakan kadına.
"Kim diyeyim?" diye sordu sarı saçlı kadın. Mavi gözlerine bıkkınlık beyaz tenine ise yorgunluk hakimdi. Otuz yaşlarında genç sayılan bir kadındı.
"Kızıyım," dedim istemeye istemeye. Kadın biraz şaşırsa da soru sormayıp gözden kayboldu. Ağır adımlarla içeri girerken kalbim adeta göğsümden çıkıp kaçacak gibiydi.
Gözden kaybolan kadın tekrar bana doğru gelip "Çağrı Bey bu tarafta," dedi ve beni kocaman bir kapıdan geçirdi. Babamı, üzerinde pijamaları ile yatarken buldum. Anlaşılan hâlâ toparlanamamıştı. Gözüme beni kurtarırken vuruluşu gelince ürperdim. Düşüncelerimi rafa kaldırıp babama doğru ilerledim. Babam koltukta dikleşip "Hoş geldin," dedi. "Gel otur."
Hiç bir şey söylemeden yanına gidip oturdum.
"Seni beklemiyordum."
Bakışlarımı salonda dolandırmaya başladım. Sanki babamın yanında oturan 5 yaşımdaki halimmiş gibi hayal etmeye çalıştım ama bu salon buna engel oluyordu. Gösterişli eşyalar, kocaman salon, pahalı ve birbirinden değişik antikalar... Hiçbir şey eskisi gibi hissetmeme yardımcı olmuyordu.
Babama bakıp "Beni kurtardığın için teşekkür ederim." dedim.
Bu cümlem karşısında babamın yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi.
"Sana kendimi affettirmek için canımı da verirdim. Yeter ki beni affet."
Sesindeki samimiyet kalbime işliyordu. Her ne olursa olsun o benim babamdı ve onun yokluğuyla geçirdiğim zamanlar çok eksiktim. Bundan sonra o eksikliği doldurabilir miydim hiçbir fikrim yoktu. Bildiğim tek bir şey vardı. Hayatımın bir bölümünü babasız, geri kalanını da annesiz geçirecek olmamdı.
"Senden bir şey istemek için gelmiştim." dedim önüme bakarak.
Bedenini yanımda dikleştirip heyecanlı bir sesle "Tabiki, ne istersen." dedi.
Derin bir nefes alıp verdim. İsteyeceğim şey onun için çocuk oyuncağıydı ama yinede sanki bir yabancıdan bir şey isteyecekmiş gibiydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABİS
RomanceŞiirin naiflik kattığı bir hikaye Abis. ♡ "Sevgiden kaçmak, sevmekten korkmak, ölümlü insanların yapması gereken son şey bile değildi. Sayılı günlerde misafir oldukları bu dünyada sevgiden kaçmak ve sevmekten korkmak kadar gülünç bir şey olabilir mi...