Ruhumun huzurla dolmasını sağlayan görkemli gölün ortasında, kusursuz manzaranın büyüsüne kapılmış bir bedenden ibarettim şuan. Aslında manzaramın güzelliğinden kastım etraftaki olağanüstü güzellikleri bile gölgede bırakacak bir adama dalıp dalıp gitmemdi. Saatlerdir manzarayı izleme bahanesiyle gözlerimi Rüzgar'a dikmiş, kusursuz yüzünün her milimini ezberlemiştim. Öyleki gözlerimi her kapattığımda koca bir karanlıktan ziyade onun mükemmel yüzü doluyordu zihnime.
Rüzgar saatlerdir çektiği kürekleri bırakıp düşüncelerimi bölmek adına "Nasıl, beğendin mi?" diye sordu. Rüzgar'ın bu sorusuyla bakışlarımı ondan çekip etrafı incelemeleri için yönlendirdim.
Dört bir taraftan da karaya çok uzaktık. Kendimi sanki gölün tam ortasında gibi hissediyordum çünkü çok uzaklarda gördüğüm karalar bana eşit mesafede gibi geliyorlardı. Masmavi göl neredeyse batmak üzere olan güneş ışıklarının parıltısıyla şehvetini arttırmış, muazzam bir görünüşe ulaşmıştı.
"Çok beğendim." dedim etraftan gözlerimi alıp ona bakarak. Rüzgar biraz beni inceledikten sonra "Annem hep, 'Siz erkekler için mutluluk kaynağı kadınların gülümsemesi olmalı.' derdi. Şimdi ne demek istediğini anlıyorum." dedi. Rüzgar'ın bu cümlesinden sonra gülümsememdeki duygulara bir de hüzün bulaşmış, bakışlarım önüme düşmüştü. O, her annesinden bahsedince gözümün önünde annesinin cansız bedeni beliriyordu. Annesini tanımamama rağmen kalbime dolan acının, Rüzgar'ın kalbindekinin yanında bir toz tanesi kadar bile büyüklüğünün olmaması daha da acı bir şeydi. Acılarımızı karşılaştıracak olsam, benim kalbime biri üflerken onun kalbinde fırtınalar kopuyordu diyebilirdim.
"Annelerimiz ne kadar güzel miraslar bırakmış bize değil mi? Mesela bu konuyla alakalı benim annemde 'Kadınlar çiçek gibidir. Dalından kopartılınca solup toprak olur.' demişti."
O anda ne paranın ne de arsanın hükmü kalmamıştı gözümde. Şunu fark etmiştim ki bir annenin yada bir babanın evladına bırakabileceği en güzel mirastı nasihatleri.
"Ne güzel söylemiş." dedi Rüzgar. Ona başımı sallayıp gülümsedim. Ben gülümsediğim zaman gözlerinin içindeki o ışıltının büyüdüğünü fark edebiliyordum. Bunu görmek beni çok mutlu ediyordu.
Kendimi o anda sanki bütün kelimeler tükenmiş, konuşulacak hiçbir şey kalmamış gibi hissetmiştim. Oysa ne kadar çok şey vardı konuşulacak. Rüzgar bu durumu anlamış olacakki ortamdaki sessizliği bozup bana bir soru yöneltti.
"Bana geldiğin akşam seni bir adam getirmiş. Kimdi o?"
Rüzgar'ın bu sorusu karşısında zihnimin geçmiş sandığından o gece onun tarafından evden yaka paça atılmadan önceki hatıramı çıkarıp "Geceydi. Hiç taksiye rastlamadım. Birçok arabayı durdurmaya çalıştım ama hiçbiri durmadı. O kadar çok istiyordum ki o gece senle konuşmayı bende gelen bir motorun önüne atladım." Duraksadım. Motorcunun Savaş olsuğunu söylesemmi diye düşündüm kısa bir süre. Sonra iç sesimin de uyarılarını dikkate alarak "O kişinin Savaş olduğunu karanlıkta fark edemedim." dedim.
Rüzgar'ın yüzündeki ifade birden koyulaşırken içimdeki korku tomurcukları boğazımdan yukarı tırmanmaya başlamışlardı.
"Gerçekten Rüzgar. Onunla nasıl denk geldim anlamadım."
Rüzgar derin bir nefes alıp "Sonra ne oldu?" diye sordu.
"Kapının önünde bayılınca Savaş'ta beni kendi evine götürdü."
Rüzgar'ın sinirlendiği o kadar belliydi ki bu beni daha da çok korkutuyordu.
Kaskatı kesilen çenesini biraz gevşetip "Hepsi benim suçum. O yüzden ne sana nede o herife kızmaya hakkım yok. Ben sadece kendime kızıyorum. Aptallıklarıma kızıyorum." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABİS
RomanceŞiirin naiflik kattığı bir hikaye Abis. ♡ "Sevgiden kaçmak, sevmekten korkmak, ölümlü insanların yapması gereken son şey bile değildi. Sayılı günlerde misafir oldukları bu dünyada sevgiden kaçmak ve sevmekten korkmak kadar gülünç bir şey olabilir mi...