"Harika görünüyor."
Nergis'in beğeni dolu bakışları göğsümü kabartırken ben tekrar yaptığım kuymağı tavada havaya kaldırıp uzamasıyla övünüyordum.
"Annem öğretmişti bunu bana. Çokta severim."
"Bende hep yemek istiyordum ama bir türlü fırsatını bulamamıştım."
Bakışlarımı Nergis'e çevirip elimdeki tahta kaşığı havada sallayarak "Canın ne zaman çekerse bana söyle. Ben yaparım sana." dedim. Nergis, olur mu öyle şey diye mırınkırın etse de onu pek dinlemeyip ellerimi yıkamak için musluğu açtım ama su akmadı.
"Neden akmıyor?"
"Bilmiyorum. Bir sorun var galiba. Ustayı aradık. Gün içerisinde geleceğini söyledi." dedi Nergis bana ıslak mendil uzatarak. Hızla ellerimi sildim ve dolaptan bir tane tabak alıp Nergis'e de bıraktıktan sonra hazırladığım kahvaltı tepsisiyle hızla odamıza yöneldim.
"Ah gene tüylerim diken diken oldu. Odamız yaa. Bizim odamız."
Kendi kendime konuşmam bitine kadar odaya ulaştım. Hızla yatakta uyuyan Rüzgar'ın yanına adımlayıp tepsiyi komodinin üzerine koydum ve saçımın ucuyla burnunu gıdıkladım.
"Hadi uyan uykucu. Öğlen oldu."
Rüzgar biraz mızmızlandıktan sonra gözlerini açmadan "Burnuma cennetten gelen bu koku da ne böyle?" diyip beni yanına çektiğinde gülerek ona ayak uydurdum.
"Hadi uykucu kalk. Kuymak yaptım sana."
Rüzgar birden gözlerini açıp bana şaşkın şaşkın bakarken inanamayıp birde komodinin üzerinde duran tepsiye baktı.
"Bunu sen mi yaptın?" diye sordu.
"Neden inanmakta zorlandın ki?"
Rüzgar, yavaşça doğrulup yatakta oturur bir hâl aldıktan sonra tepsiyi kucağına aldı. Bakışlarımı sanat eseri gibi kusursuz vücudundan çekip tepsiye odaklandım.
"Sonunda karısının elinden bir şey yiyecek olmanın tarif edilemez mutluluğuyla daldırdı ekmeğini kuymağa yakışıklı, çekici ve karizmatik genç adam." dedi Rüzgar sanki bir roman karekteriymişiz ve bizi anlatıyormuş gibi.
"Neden böyle söyledin?" diye sorduğumda verdiği cevap güldürmüştü beni.
"Bunun bir yerlere yazılması lazım. Tarihi bir an." dedi ekmekteki kuymağı incelerken.
"Korkma zehir koymadım ona."
Ellerimi göğsümde birleştirip başımı kapıya çevirdiğimde Rüzgar çenemi tutup başımı kendine çevirmemi sağladı. Elindeki ekmeği ağzına atıp çiğnerken "Elinden zehir dahi olsa yerim." dedi. Biraz daha çiğneyip kuymağın o muhteşem tadına vardıktan sonra "Gerçekten çok güzel bir şey bu." dedi.
"Beğenmene sevindim. Annem hep yapardı bize. Ondan öğrendim. Trabzonda çok yapılır bu."
Rüzgar ağzı dolu bir şekilde beni onaylayıp başını aşağı yukarı salladı.
Ağzındaki lokmayı zorla yutup portakal suyundan birkaç yudum içti."Tabi. Ordaki insanlar birilerini boğmak için yapıyorlar galiba bunu."
"Ya ne alakası var Rüzgar?"
Rüzgar tepsideki çatalı kuymağa saplayıp havaya kaldırdığında uzadıkça uzayan bir kuymak yaptığım için kendimle gurur duymuştum. Ama o hiçte böyle düşünüyor gibi değildi.
"Böyle uzayan ve boğaza takılı kalan bir şeyin başka açıklaması olamaz." dedi. Ama bir yandan da yemeye devam etmesi sinirimi bozmuştu.
"Niye hâlâ yiyorsun o zaman?" diye sorduğumda "Elinden bir şey yemek hoşuma gitti." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ABİS
RomanceŞiirin naiflik kattığı bir hikaye Abis. ♡ "Sevgiden kaçmak, sevmekten korkmak, ölümlü insanların yapması gereken son şey bile değildi. Sayılı günlerde misafir oldukları bu dünyada sevgiden kaçmak ve sevmekten korkmak kadar gülünç bir şey olabilir mi...