Çoğu insan gibi Mazhar da kadere çok inanmazdı. Ta ki aşk onun kapısını çalıncaya dek. Bir insan kaç defa aşık olurdu pek bilmiyordu. Babası bile o kadar zamandır hala annesinin yasını her şeye rağmen tutuyorsa büyük ihtimalle tek seferlik bir şey olduğuna inanıyordu. Nazlı'yla burada aynı havayı solmak bile gülümsemesine sebepti mesela. Çoğu kez aynı havayı solmak istemediğinden kadınlardan kaçan o değil gibiydi. Bu kadar ona doğru çekilmesi doğru muydu çok emin değildi, yine de emin olmadığı halde oturduğu yerden Nazlı'ya bakmayı sürdürüyordu. Üzerine giydiği siyah elbiseyle aklını başından alıyordu. Onu zaten güzel buluyordu Mazhar. Ancak bu aşk yüreğine düştüğünden beri Nazlı gözlerine çok daha başka görünüyordu. Kimsenin göremeyeceği kadar güzel ve özel görünüyordu.
Henüz Nazlı kendisini fark etmemişti. Gül Oya'nın kuaförüyle çok heyecanlı bir sohbet içerisindeydi. Bunu hareketleriyle ikisi de çok yansıtıyordu. Zaten İsmail tuhaf biriydi. Fazla yumuşak kalbi vardı ve bunu dile getirmekten kaçınmıyordu. Mazhar onla düğün gününün erken saatlerinde tanışmıştı. O gün kendisini güldüren tek şey İsmail'di. Ya da İsot mu demeliydi? Bu kısmı onu ilgilendirmiyordu. İlgilendiği şey; ince askısı göğüs dekoltesiyle bütünleşen siyah elbiseli Nazlı'ydı.
Onların ne konuştuğunu gittikçe merak etmeye başladı. İsot'un sürekli Nazlı'ya başıyla bir noktayı gösterdiğini birkaç dakika sonra keşfetti. Nazlı'nın da artık baktığını görünce merakla o tarafa ilişti gözleri velakin kalabalıktan neresi olduğunu bulamadı. Ancak o tarafta bar vardı.
"Bardaki bir adamı mı gösteriyor, ne yapıyor bu İsot? Nazlı'nın aklını çekiliyor! Kesin öyle bir şey yapıyor!" Kendisiyle hırsla konuştuktan sonra elindeki viskisini bir dikişte boğazından yuvarladı. Kalkıp gitse yanlarına ne olurdu acaba? Mert ortalıklarda görünmüyordu ki hatta tanıdığı kimse yoktu masalarında. Bir Elif vardı iyi tanıdığı. Aslında onunla selamlaşmak mantıklı olabilirdi? Yeni tıraş yüzünü sıvazlarken, aklına kurnazca fikirler geliyordu. Bu işlerin adamıydı be Mazhar, böyle korkaklık hiç ona göre değildi.
Ayaklandı hemen. Birkaç yakın arkadaşı burada olduğunu bildiğinden çarçabuk soluğu burada almıştı. Beş kişilik küçük bir grup olmuşlardı böylelikle. Hoş şu anda pek grup da sayılmazlardı; çünkü diğerleri -içinde Fuat da dahil- yeni insan arayışı içindelerdi. Sanki daha önce kadın görmemiş gibi yemeğe saldırır mantığıyla saldırıyorlardı.
Abisinin kalktığını gören Fuat, hemen konuştuğu kızdan uzaklaşıp kalabalığın arasından tecrübeli bir şekilde sıyrıldı. Mazhar'ın arkasından ilerlerken onu hemen tutup "Nereye gidiyorsun ya?" diye sitemle sordu. Odaya kapanmaya gidiyorsa cidden Fuat onu burada dövecekti. Abiye el kalkmaz kısmını es geçmenin sırasıydı.
Mazhar ensesinin birkaç santim üstünde olan saçlarını kaşırken, "Diyeceğim ama gülmek yok," diye kardeşini uyardı.
"Bu yeni gelin utangaçlığın kadar komikse güleceğim reis," diye kıkırdamadan edemedi Fuat. Abisinin sinirli bakışını görünce "Tamam, tamam de hadi!" dedi.
"Nazlılar burada da. Yanında Mert, Gül Oya filan yok. Elif var bir tek tanıdığım, ona selam verme bahanesiyle yanına gidiyordum."
"İşte bu! İşte bu dostum! Eski çapkınlardan kim kaldı oğlum? Bir an gideceksin ve beni buralarda tek bırakacaksın diye ödüm koptu. Kaleyi içten fethetmene kurban be senin!" diye abisinin omzuna vurdu Fuat. Onun bu kurnaz hallerini çok özlemişti. Bütün gece orada yerinde oturacak diye ödü kopuyordu. Neyse ki viskisine koyduğu cesaret dileği işe yaramıştı.
"Dur be oğlum, omuzumu çürüteceksin! Hem ayrıca beni satan ilk sensin. Neyse ben gidiyorum," diyerek konuşmayı fazla uzatmadı Mazhar. Burada şimdi eski defterleri açacak değildi. Yapılacak çok daha mühim işleri vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK MEŞK SAÇMALIKLARI VESAİRE (#3)
General FictionBir masalda olmayan her şey bu hikâyede. Çünkü Aşk Meşk gerçek dünyanın ta kendisi. Duygusallığı göz yaşartan, romantikliği kalp hızlandıran, komedisi çene ağrıtan bu dünyada artık her şey vesaireden ibaret. Şimdi son defa yaslanın arkanıza. Bu...