İlkbaharın ikinci ayı olmasına rağmen ferahlatıcı hiçbir özelliğe sahip değildi nisan ayı. Aşırı soğuktu ve gökyüzü karabulutlarla örtülmüştü. Soğuktan kurtulmak için daha ne kadar dayanacaktı Gül Oya bilmiyordu. Gerçekten de artık üşümekten gına gelmişti. Hoş bilindiği üzere Gül Oya her mevsim üşüyecek bir neden mutlaka bulurdu. Neyse ki geçen senin soğuğu gibi değildi bu yıl. Mert'in sıcaklığıyla ısınmaya alışık vücudu hemen onun ısısıyla yeniden alevleniyordu. Gözünün tekini açıp üzerinde hissettiği eşek ölüsü gibi tüm ağırlığını veren Mert'e baktı. Sağ göğsünde birden bire gittikçe kendini belli eden ağrı nedeniyle Mert'i zar zor yan tarafına iteleyip ondan kurtuldu.
Göğsünü ovalayarak yerinden kalktı. Yarın Gaye'nin günü olduğu için bugünden ona güzelce bir veda gecesi yapacaklardı. Karya inadına tutturmuştu yüksek tepeli evler kısmına değinmek için, ancak Gaye eğer ki eline kına yapmaya kalkan olur yahut eve kına sokacak kadar cesaretli biri olursa, hiç çekinmez kınayı onların kıçına yakmakla tehdit etmişti. Ve herkes bilirdi ki Gaye bunu yapardı. Bu nedenle kına gitmiş yerine sadece Gaye'nin istediği gibi bir veda gecesi kısmı kalmıştı.
Geçen hafta kendi isteme gecesi de tamamlanmıştı. Aslında hiç bu işlere girmek istemiyordu fakat işin içinde Mert'i deli etme alt yapısı olan her şeye de girmek hala hobisiydi. Sağ olsun babası da bu konuda baya bir emek vermişti. Evet tam anlamıyla yarım saat boyunca emek vermişti. Tüm ev ahalisine Mert'in ağzından girip burnundan çıkacak hain planından bahsedip de zevk nidaları atıp durmuştu. Hatta bu olay gerçekleşirken Kemal babası da pek bir güzel yardımcı olmuştu. Mert'in ağzından burnundan getirmişlerdi. Adama yarım saati, bir ömre sığdırmışlardı da denebilirdi. Ne var ki Mert Korkmaz o sivri reklamcı ağzını daha fazla dayanamadığı için devreye sokmuş ve herkesi kendi tarafına çekmeyi başarmıştı. Şeytan tüylü olduğunu bir kez daha netleştirmişti. Zaten sonrasında da yüzükler takılmış ve düğün için konulmuştu. Mert her ne kadar davullu zurnalı bir düğün istese de Gül Oya'nın kararı netti, en azla olacak şey küçük bir kokteyl tarzı kutlama olurdu. Fazlası kesinlikle zarardı. Ki Mert de bebeğini kıramadığı için onun istediğini kabul etmişti.
Duşa girdikten sonra çok fazla oylanmamıştı. On dakika içinde duştan çıkıp odasına geri döndü ve hızla giyinmeye başladı. Giyindikten sonra saçlarını havluyla kuruturken, gözü komodinin üzerindeki saate takıldı. Yedi buçuk olmak üzereydi. Önce kızlarla İsot'a gidip güzelleşeceklerdi, daha sonra da Gaye'ye geçip nefis hazırlıklarla geceye hazırlanacaklardı. Fikri bile insanın içini kıpır kıpır ediyordu.
Gül Oya makyaj masasına geçip her banyodan sonra mutlaka atlatmadığı kremini sürdüğü o anlarda Mert yatağın içinde tembelce gerinmeye başladı. Eliyle şarkılı kadınını yokladı, bulmayınca yüzünü ekşitti. Gözlerini açtığında nişanlısını kremlenirken gördü. Kaşlarını çatarak sordu.
"Mavi ışık hayırdır?" Çünkü her gün kalkması gereken saatten erken kalkmıştı ve nedenini bilmeliydi.
Gül Oya ellerine sürdüğü kremi tenine yedirirken "Çıkacağım birazdan işte," dedi.
"He şu bekar şeyiniz okey ya... Unuttum ben onu. Yiğit'i eve götürürüm akşam o zaman, sen dönmezsin değil mi?" diye sordu merakla Mert.
Gül Oya başını salladı hızla. "Yarın Gaye'nin yanında olmalıyım. Yoksa kotla nikâha gider o biliyorum! Ben Yiğit'in eşyalarını zaten hazırladım, sen evden çıkmadan evvel alırsın."
"Biraz daha takılsaydık şurada ya... Neden bu kadar acele ediyorsun ki?" dedi Mert gözlerini kısıp.
"Acele ediyorum, çünkü işim acil canım. Hadi kalk sende! Ya Yiğit'i uyandır ya da gidip sandviç filan hazırla," dedi Gül Oya ellerini birbirine vurup. Odanın içinde birdenbire hızlı hareketler eşliğinde dönmeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK MEŞK SAÇMALIKLARI VESAİRE (#3)
General FictionBir masalda olmayan her şey bu hikâyede. Çünkü Aşk Meşk gerçek dünyanın ta kendisi. Duygusallığı göz yaşartan, romantikliği kalp hızlandıran, komedisi çene ağrıtan bu dünyada artık her şey vesaireden ibaret. Şimdi son defa yaslanın arkanıza. Bu...