Elif sabah kahvaltısına inemeyen dayısını beklemeye daha fazla dayanmadığı için yavaştan masadakileri tırtıklamaya başladı. Tatilden döndüklerinden beri dayısında tuhaf bir haller vardı. Kendisinden bir şeyler gizlediğini düşünüyordu lakin tam olarak ne olduğunu bulamıyordu. Ağzındakileri yutup yerinden kalktı. Üst kata, dayısının odasına doğru merakla yürümeye başladı. Odasının kapısını tıklattığında ses gelmedi, Elif merakla kapıyı açtığında dayısını yatakta uyurken buldu. İçindeki korkuyla ona hızla yaklaştı ve nefes alıp almadığını kontrol etti. Parmaklarına vuran nefesle hafifçe tebessüm etti. Ancak dayısının yüzü terlemişti. Elini alnına koyduğunda ateşinin de olduğunu anladı.
"Dayı," derken hafifçe sarsmaya başladı onu. Dayısı birkaç inlemeden sonra, gözlerini açtığında Elif'in endişeli yüzüyle karşılaştı. Dayısının gözlerine baktığında "Hasta mı oldun sen? Demek ki seni fazla boşlamaya gelmiyor Aydın Bey," deyip kaşlarını çattı Elif.
Aydın Bey hırıltılı sesiyle "İyiyim ben pamuğum, korkma," demekle yetindi. Ancak kendisini çok yorgun hissediyordu.
"Seninle pamuk tartışması yapmayacağım. Çünkü sana şu anda kıyamıyorum," dedi Elif gülümseyerek. Dayısı ona her pamuk deyişinde, Elif ısrarla beyaz olmadığını söylerdi. Aydın Bey'se pamuk olanın beyazlığı değil, tertemiz kalbinin olduğunu söyleyip dururdu.
Aydın Bey hafifçe güldüğünde "İyileşir iyileşmez hem pamuk hakkında konuşuruz, hem de sen bana gözlerini ışıldatan kişiden bahsedersin," dedi.
Elif aynı anda kızardı. Ki bu kaçınılmazdı. Hemen toparlanıp "Ben Ceyhun amcayı arıyorum. Hemen gelsin buraya," dedi. Ceyhun amcası da dayısının yakın bir dostuydu ve aynı zamanda da aile doktorları gibi bir şeydi. Dayısının kanser tedavisi sırasında hem kendisine hem de dayısına en büyük desteği o vermişti. Dayısının üzerindeki battaniyeyi çekip "Ve tabii üzerini örtmek yok!" dedi.
Aşağı indiği gibi hemen doktoru aradı, dayısının durumundan bahsetti. Ceyhun amcası hemen geleceğini söyleyip o sırada Elif'in yapabileceği birkaç talimatı da verdi. Elif hemen evin yardımcısı Dudu teyzesiyle dayısının ateşini az da olsa düşürmek için Ceyhun Bey'in talimatlarına uymaya başladı. Bir yarım saat sonra Ceyhun Bey'in gelmesiyle Aydın Bey'in ateşi de biraz olsun düştü. Ceyhun Bey, Elif'le yardımcı hanımı dışarı alıp öyle muayene etti Aydın Bey'i.
Elif, Ceyhun amcasının neden böyle yaptığını anlamasa da o an endişesi fazla olduğundan bunu sorgulamadı. Ceyhun amcası on-on beş dakika sonra odadan çıktığında korkulacak bir şey olmadığını, sadece soğuk algınlığı olduğunu belirtti. Ona iğne yaptığını ve her akşam eve dönüşünde uğrayıp iğnesini kendisinin yapacağını söyledi. Hatta bugün de Aydın Bey'in yanında kalacağını belirtti.
"Ciddi bir şey olmadığına emin misin Ceyhun amca?" dedi Elif korkuyla. Çünkü içini saran karabulutlar gittikçe çoğalıyordu.
Ceyhun Bey onu omuzlarından tutup "Korkacak bir şey yok güzel kızım, tamam mı? Hadi sen okuluna git, ben bugün buradayım zaten," dedi. Gülümsemeye çalışsa da Elif onun gözlerinden bambaşka sinyaller alıyordu.
Elif hiçbir şey demeden odasına gidip eşyalarını aldı. Merdivenlerden inmeden evvel dayısının yanına gidip ona sarıldı ve onu çok sevdiğini söyledi. Dayısı uyku sersemliğine rağmen, o da onu çok sevdiğini söyledi. Elif evdekilerle vedalaşıp çıktı. Bahçede sakin adımlarla yürürken, içini saran korkuya yenilmemek için kendisini zor tutuyordu. Dayısına bir şey olacak hissi öylesine yüksek bir halde beynine vuruyordu ki Elif negatif şeyleri düşünmemek için Gül Oya ablasının önerdiği gibi davranmak istiyordu ama sanki bu pek de mümkün olmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK MEŞK SAÇMALIKLARI VESAİRE (#3)
General FictionBir masalda olmayan her şey bu hikâyede. Çünkü Aşk Meşk gerçek dünyanın ta kendisi. Duygusallığı göz yaşartan, romantikliği kalp hızlandıran, komedisi çene ağrıtan bu dünyada artık her şey vesaireden ibaret. Şimdi son defa yaslanın arkanıza. Bu...