Gözlerini açtığında burnuna gelen mis gibi sucuk kokusuyla yerinde hafifçe gerindi Mert. Uzun süredir bu kokuyu yatağından almıyordu. Oysa ki şu sucuk bile özlediği o aile ortamının bir parçasıydı. Yeniden aile olabilmeyi öylesine çok istiyordu. Yaptığı tüm hata her akşam yüzüne çarpılıyordu. Gerçekten de bu kadar kör mü olmuştu, yoksa büyü mü yapılmıştı? En son annesi İzmir'de büyü yapıldığını iddia ederek, hocaya gidip yardım almıştı. O gün Gül Oya'yla birlikte hocanın yanına gitmişlerdi ve adamın yüzlerine tükürmelerine resmen razı olmuşlardı. İki saat boyunca banyodan çıkmamıştı Mert. Annesine fena sövmüştü ama Gül Oya'nın bu işten eğlenmesinin sonucu bu durumu komik anılar listesine eklemişti. Eve geldiklerinde ise; adamın okuduğu o şeyi ezberlemiş olduğuna anlam veremediği için sürekli kafasında evirip çevirip durmuştu. En sonunda onu yazmaya kalkmış ve birkaç gün üzerinde düşünürken, aslında adamın okuduğu o önemli duanın Fatiha Süresinin tersi olduğunu anlamıştı. Bu sistemi nasıl çözdüğünü kendi bile anlamazken, İlahi Adalet Heyeti tarafından sevildiğini düşünüp kimseye bu rezil durumdan bahsetmeme kararı almıştı. Yine de İzmir'e gittiğinde o adamla bizzat görüşeceklerini düşünmek bile haince zikrini heyecanlandırıyordu.
Odasının kapısı paldır küldür açılınca yüreği ağzına geldi. Eliyle damağını kaldırıp yatağa hunharca zıplayan oğluna baktı. Bu çocuğun kendisine bu benzer tarafları nedense Mert'i korkutuyordu. Zaten bu sıralar kendisini o kadar hayal kırıklığı bir varlık olarak görüyordu ki, kimse kendisine benzemese çok daha iyiydi. En kısa zamanda Şarkılı Kadınından randevu alıp bu konu hakkında terapi almalıydı.
"Baba kalk artık ya! Ne uyku meraklısı adamsın," diye Yiğit yatakta zıplamaya başladı.
Mert hemen düşüncelerinden kurtulup kurnazca sırıttıktan sonra oğlunu aşağıya doğru çekiştirmeye başladı. "Babanın yatağı diye böyle zıplıyorsun değil mi? Ananın yatağında da bu kadar rahat mısın acaba?" diye esprili bir dille sordu. Yiğit burada o kadar rahattı ki, annesinin kurallarını yıktığı için çok mutluydu.
Yiğit olduğu yerde zıplayıp poposu yatağın içine bıraktı. Hızla ciddi bir ifadeye girdi. "Annem beni büyük ihtimalle keser baba! Ama sen çok umursamadığın için rahat olabilirim değil mi?" dedi.
"Vay hergeleye bakın! Demek anneye gelince korkuyoruz da babaya gelince oralı olmuyoruz?"
"Ne yapayım ama sen çok kafa bir babasın!"
Mert oğlunu sırt üstü yatırdığı gibi gıdıklamaya başladı. Yiğit de babasının elleri arasından kaçmaya çalıştı ki bu pek mümkün olmadı. Babası hala kendisinden güçlüydü. Yine de evlerinde annesi koruyan kendisiydi. Hoş babasının da artık o eve taşınmasını istiyordu. Lakin Mehmet dedesi bu konuda bir söz vermesini istemişti. Öyle annesiyle babası evlenmeden aynı evde kalamazlardı. Olduğu an direkt dedesine bildirmesi lazımdı. Mehmet dedesi bu konuda çok katıydı. Hoş Kemal dedesi çok daha katıydı. Ona kalsa babası evin kapısından bile uğramayacaktı. Ancak babaannesi sürekli onların bir arada olması gerektiğini söyleyip durmuştu. Anneannesi ise; herkesi kendi haline bırakma taraftarıydı. Büyükler yine kendisinden onlarca şey istiyordu ve Yiğit bunların hiçbirine çok anlam veremiyordu.
Yiğit'in kahkahası çok fazla artığı anda, Mert hızla durdu. Yataktan kalkıp yukarıya sıyrılan tişörtünü düzeltti. Eskiden kış günü de olsa üstsüz yatan Mert, Gül Oya'dan ayrıldığı günden bu yana üstsüz yatamıyordu. Cidden üşüdüğünü hissediyordu. Özellikle şu sıralar fena halde hasta olabilirdi. Baya baya Gül Oyasızlık kan dolaşımını yavaşlatıyordu. Hele ki ona duyduğu özlem her dakika artıyorken. Artık onsuzluk başına öyle bir vuruyordu ki, zavallı babafingosu bile rakı içmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK MEŞK SAÇMALIKLARI VESAİRE (#3)
قصص عامةBir masalda olmayan her şey bu hikâyede. Çünkü Aşk Meşk gerçek dünyanın ta kendisi. Duygusallığı göz yaşartan, romantikliği kalp hızlandıran, komedisi çene ağrıtan bu dünyada artık her şey vesaireden ibaret. Şimdi son defa yaslanın arkanıza. Bu...