Kayıp(37.bölüm)
Prof.Hambert:
"Rudolf nerede, Lei?"
Lei:
"Rudolf sizi aramak için dışarıya çıktı."
Rudolf'un kaybolduğunu sanıyorlardı. Ama Rudolf kaybolmamıştı. Onlar geldikten on beş dakika sonra Rudolf geldi. Ayağı kaymış, yere düşmüştü. Ayağını fena incitmişti. Önce bir saat onu yatağa yatırttılar. Ayağına melhem sürdüler. Bir saat daha geçtikten sonra Rudolf bulundukları yerden şikayetlenmeye başladı. Himalay dağlarına gediklerinden beri başlarından belalar uzak durmuyordu. Önce arkadaşları öldü, sonraysa kayboldular. Artık dünya haritasından yeni bir yer aramaya başladılar.
Bu zaman Prof.Hambert'in telefonu çaldı. İki dakikalık uzun konuşmadan sonra telefonu kapattı. "Sonunda buradan çıkıp gidiyoruz"-dedi güle-güle. "Nereye gidiyoruz?"-diye soru soran Rudolf hemen cevabını aldı. "Türkiye"-diye cevap verdi profesör. Evvet! Yeni durak Türkiye. Türkiyede bir üniversiteye davet edildiler. Üniversite talebelerinin yapacağı gösteriyi izlemek için yola çıktılar.
Üç saatlik hava yolculuğundan sonra dünyanın en güzel ülkelerinden biri olan, Avrupa ve Asya medeniyyetini tek bir şehirde birleştiren Türkiyeye vardılar. Havaalanında Amerikan elçiliğinden gönderilen siyah renkte bir minibüs karşıladı onları. Üniversite gösterisi ertesi gün olduğu için ilk gün şehri gezmeye karar verdiler. İstanbulun en güzel yerlerini gezdiler. Büyük köprüler, boğaz manzarası onlara büyük bir hazz yaşattı. Bu hazzı uzun bir süre unutamayacaklardı. Bu zamana kadar gezdikleri tüm şehirlerden farklıydı İstanbul. Büyük camiileri, rengarenk sokakları görmek için sabırsızlıkla bekliyorlardı. İlk önce Sultan Ahmet camiisini ziyaret ettiler. Sonra da 15 temmuz şehitler köprüsünden geçtiler. Kısacası, İstanbulun en güzel yerlerini gezdiler o gün.
Akşam beş yıldızlı otele gittiler. Onlar için dört tane tek kişilik oda ayırtılmıştı. Otelin beşinci katındaydı odalar. Otele varınca hemen odalarına çekilip bavullarını bir kenara koydular. Akşam yemeği için açık büfeye indiler. Burada diğer ülkelerin yemekleri ile birlikte nefis türk yemekleri- baklava, yaprak sarması, dolmalar, kebaplar ve rengarenk tatlılar vardı. Rudolf yemeklerin hepsinden bol bol yedi. Lei ve Jhonny ona ne kadar engel olmak isteselerde, onu durduramadılar.
"Çok yemekten çatlayacaksın, Rudolf !"
"Ne yapayım ? Yemekler çok güzel. Buraya kesinlikle geri döneceğim!"
Böyle bir cevap alacağını biliyordu Lei. Prof.Hambert'te onları güle güle seyrediyordu.
Yemekten sonra herkes kendi odasına çekildi. Çok yorgun oldukları için profesör ve Jhonny kısa bir zamanda uyudular. Rudolf'u ise uyku tutmuyordu. Aklına güzel bir plan geldi. Lei'ye bir sürpriz yapacaktı. Aşağıya inip bir pasta aldı. Pastayla beraber beşinci kata çıktı. Odalardan hangisi olduğunu unutmuştu. "Galiba 309 numaralı odaydı. Evet ! O odaydı kesinlikle. Haydi, Rudolf yap sürprizini!"-diye konuşuyordu iç sesi. Üç yüz dokuz numaralı odanın kapısını çaldı. Oda servisi diye bağırdı kapıyı açması için. Kapıdan ses geldi. Galiba açılıyordu ve açıldı. Kapının açılmasıyla Rudolf, "sürpriz !" - diye bağırdı. Ama karşısındaki kadın Lei değildi. Yanlış odanın kapısını çalmıştı. Kadın, "Ne yapıyorsun be sapık ?! "- diye bağırırken pastayı alıp Rudolf'un yüzüne yapıştırdı. Kapıyı kapatıp içeriye girdi. "Çok tatlıymış pasta."- pastadan yalayıp tadına baktı.
Sabah prof.Hambert uyandığında odada bir not buldu. Bu notu kimin koyduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Ama biliyordu kimden geldiğini. Yine aynı adamlardı. Himalay dağlarına kadar onları takip eden adamlar. Belli ki, elleri heryere kadar uzanıyordu adamların. Kağıtı açıp notu okudu:
"Artık işimize başlayalım profesör. Bu kadar dinlenmek yeter. Bugün yemekte sana büyük bir sürprizim var ! Yemek yediğinde beni hatırlayacaksın..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP
AdventureGözlerini kapatır profesör. Derin ve ürkütücü bir karanlığın içine dalır. Karanlıkta göz gözü görmüyorken tanıdık olmayan bir ses kulağını işgal eder: "Yolundan geri dön, Hambert! Yolundan geri dön!" Bu ses bir delinin özenle süslediği hayal ü...