Kayıp(63.Bölüm)
Rudolf doktorun elindeki kağıtı alıp notu okudu:
"Her son aslında yeni bir başlangıçtır !"
"Bu ne demek?! Neler oluyor? Bu not ne anlama geliyor? Profesörün cesedi kimin elinde şimdi? Kim ve niye kaçırdı cesedi?" Soruları çok meşgul ediyordu kafamı. Soruların içinden çıkamıyordum. Kos-koca profesör Hambert'e öldükten sonra bile rahat yok. Bu dünyanın bu kadar kötülüğünü hakk edecek ne yapmıştı o? Her sene yardıma muhtaç onlarla çocuğa yardım eden, çalıştığı üniversitenin yardımıyla hastalara ilaç veren prof.Hambert bunları hakk etmemişti. Birilerinin ayağına basıp gidecekleri yolda engel olmuştu sadece. Bu sefer çok güçlü insanlara kafa tuttun profesör!
Bu olay yüzünden çok kızdım hastane personeline. Onlar nereye bakıyorlardı acaba ceset kaçırıldığında?
Jhonny kendine gelememişti daha. Babasının ölüm haberini keşke söylemeseydim kendisine. Çok sarsıldı. Jhonny bana profesörün emaneti. Ona çok iyi bakmalıyım. Babasının yokluğunu ona hissettirmemem lazım. Bundan sonra işin çok zor Rudolf!
Bugün hiç iyi değilim. En iyisi burada fazla durmayıp dışarıya çıkmak. Gerçi, dışarıda da durum farklı değil. 20 mayıs gecesinin telaşı vardı sokaklarda. İnsanlar yeni bir saldırının olmaması için sokaklarda nöbet tutuyorlardı. Gazeteleri artık polislerin operasyon haberleri süslüyordu. Her gün onlarla ev aranıyordu. Hepsinde bir kaç tane harita, bilgisayarlar, gizli dosyalar vardı. Devleti çöktürmek için gece-gündüz uyumayıp plan yapmışlardı. "Bu halka nasıl bir darbe vururuz? Bu ülkeyi nasıl ele geçiririz?" sorularının cevaplarını aramışlardı uzun bir süre. Ama olmadı. Onlar savaşı kaybettiler.
Dertli bir insanın en büyük ilacı bir süre yalnız kalmaktır. Ben hastaneden çıkar-çıkmaz kendimi sahile vurdum. Bu karışık ülkede tek sakinliği burada buluyordum. Gökyüzü ve deniz sanki bir şeyi anlatmak istiyorlardı. Sanki herşeyin iyi olacağını söylüyorlardı. Zor durumlarımda sığındığım en yakın arkadaşlarımda bugün üzülmemem için beni kandırıyorlardı.
Eski günler ne güzeldi değilmi? Heyecanı, gerilimi, aksiyonu yaşayarak geçirirdik her günümüzü. Prof.Hambert'le ölüme kaç defa yaklaştık. Mısırda piramitte tuzağa düştük, Rusyada bir kaç defa ajanların elinden kaçtık, Fransada profesör büyük bir şansla sui-kast'ten kurtuldu, otelde sürpriz yemek tabağımızın içinden bomba çıktı ve bunun gibi kaç tane olay oldu. Bu hatıralar aklıma geldikçe, onsuz ne yaparım sorusunu düşünemiyorum. Çok saçma ve anlamsız geliyor. Ne ilk günlerimizde bu arkadaşlığın bu kadar uzun süreceğini, ne de son günlerimizde böyle biteceğini hiç sanmıyordum.
Sahilde dolaşırken zamanın nasıl geçtiğinden haberim olmamış. Saat 19:15 olmuştu. Hastaneye geri dönmek için bir taksiye bindim.
Jhonny yoğun bakım odasında uyutuluyordu. Odanın önünde oturup beklemeye başladım. Saçları beyazlamış yaşlı bir kadında yoğun bakım odasının karşısında durmuş camdan içeriyi izliyordu. Elindeki pembe renkli mendiliyle göz yaşlarını siliyordu. Kalbinde büyük bir acısının olduğu her halinden belli oluyordu. Biraz sonra telaşlı bir halde bağırmaya başladı. Doktorları çağırdı. İki hemşire koşa-koşa içeriye girdiler. Merakımdan fazla dayanamadım. Ayağa kalkıp acı içinde olan yaşlı kadına yaklaştım. Odadakı gencin kalbi durmuştu. Dört saat önce yaşadığımız olaydan sonra o kadını iyi anlıyordum. Kadının kolundan tutup kenara çektim. Kanepeye oturttum. Bir bardak su getirdim. Ellerini titreye-titreye bardağa uzattı. Zorda olsa suyu içti. Doktor çıktı odadan. Oğlunun öldüğünü söyledi. Yaşlı kadın göz yaşlarını durduramadı. Üzüntüsünden kendini kaybetti. Doktor sakinleştirici bir ilaç verip yaşlı kadını uyuttu. Sonra öğrendim herşeyi. Yaşlı kadının oğlu 20 mayıs gecesinde hainlerin kurşunuyla yaralanan bir polismiş. Ne yazık ki, o hayatını kaybeden tek kahraman değildi...
Yarım saat sonra komiser William geldi hastaneye. O prof.Hambert'in cesedini kimin kaçırdığını ve nereye götürdüğünü bulacaktı. Sert bir adama benziyordu. Hastaneye gelir-gelmez araştırmalara başladı. İlk olarak Dr.Chi-sang'ın ifadesini aldı.
Dr.Chi-sang'ın ifadesi:
"Prof.Hambert'in ameliyatını siz yaptınız. Önce ölümünün nasıl gerçekleştiğini anlatın!"
Dr.Chi-sang olayı komisere anlatmaya başladı:
"Hastaneye getirilirken de profesörün durumu çok ağırdı. Ameliyat sırasında durumu daha da kötüleşti. Kalbi durdu. Ne yaptıysak, geri döndüremedik."
Komiser William sorgusuna devam etti:
"Daha önce de bir kere ameliyat etmişsiniz Çin'de. Ameliyattan sonra neler oldu? Nasıl olduda o ceset kaçırıldığında hiçkimsenin haberi olmadı kos-koca hastanede?"
Komiser iyice köşeye sıkıştırıyordu doktoru. Dr.Chi-sang ise onu yanlış bir iş yapmadığına inandırmaya çalışıyordu.
"Ameliyat prof.Hambert'in ölümüyle bitti. Cesedi morga ben götürdüm. Ama bildiğiniz gibi ben sadece doktorum. Morg'dakı cesetlerle ben ilgilenmiyorum."
İki saat sonra
Komiser William sanki çok şübhelenmişti dr.Chi-sang'tan. İfadesini aldıktan sonra apar-topar hastaneden çıkıp gitti.
Ama gün daha bitmemişti. Saat 22:35-i gösterdiğinde Elvis ve Alfred hastaneye geldiler. Darbecilerin saklandığı gizli evlerden birinin adresini bulmuşlardı. Benimde baskına katılmamı istiyorlardı. Çok yorgun olmama rağmen, profesör için kabul ettim. Hazırlanıp hastaneden çıktık.
Şehrin kenarında bir kasaba yolunun yanındaydı ev. Biz gittiğimizde evin önünde eski bir pikap vardı. Alfred dürbünle evi izlemeye başladı. Bir kaç saniye sonra şaşkın bir halde konuşmaya başladı:
"Komutan Fredric Gromwell bu evde!..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAYIP
AdventureGözlerini kapatır profesör. Derin ve ürkütücü bir karanlığın içine dalır. Karanlıkta göz gözü görmüyorken tanıdık olmayan bir ses kulağını işgal eder: "Yolundan geri dön, Hambert! Yolundan geri dön!" Bu ses bir delinin özenle süslediği hayal ü...