Son bir dakikadır başımın üstündeki yastığıma sarılarak ve çalan cep telefonumu duymazdan gelmeye çalışarak yüzüstü yatıyordum. Telefon sustu. Bir iç çektim. İçimden bir ses –beynimin mantıklı tarafı- kalkıp giyinmem gerektiğini söylüyordu. Az sonra telefon tekrar çalmaya başladı. Lanetler okuyarak başımdaki yastığı aldım ve telefona fırlattım. Bir işe yaramadığı belliydi. Pes ettiğimde yatağın üstünde doğruldum. Bir dakika sonra kendime geldiğimde telefon susmuştu. Kalktım ve banyoya gidip elimi yüzümü yıkadım.
Aman tanrım! Saat 15:30du. Arayanın kim olduğunu tahmin etmek zor değildi.
Dün akşamdan dolabın önüne attığım açık renk kot pantolonu yerden aldım ve altıma geçirdim. Üzerime siyah atlet ve dolaptan çıkardığım yırtık gri tişörtü giyindim. Saçlarım iyi görünüyordu. Taramakla yetindim. Eyeliner çektiğimde artık hazırdım. Çantamı ve telefonumu alıp aşağı indim.
Annem mutfakta gevrek yiyordu. “Günaydın prenses.” dedi ağzındakileri bitirdikten sonra.
Ona, “Günaydın.” diye karşılık verdiğimde yanına gidip yanağına bir öpücük kondurdum. “Meltem’le alışverişe çıkacağız.”
Kaşlarını çatarak bana baktığında, “Hava kararmadan geri dön.” dedi.
Gözlerimle onayladım.
Ön kapıdan çıktım. Meltem’nın ziline bastığımda erkek kardeşi –ikizi- kapıya çıktı.
Onunla yine karşılaşmanın verdiği gerginlikle derin bir nefes aldım. Bir ara aramızda bir şeyler olmuştu. Aras, aslında çok yakışıklı bir çocuktu. Açık kumral rengi saçları, insanı delip geçen mavi gözleri vardı. İri dudaklarını da es geçmemek lazım. Çok sıkı çalıştığını belli eden kasları vardı. Kızların içine işleyebilen bir erkekti. Bir kıza nasıl bakacağını ve nasıl konuşacağını çok iyi biliyordu.
Beni görünce kaşlarını kaldırdı ve kapının pervazına yaslandı. “Seni burada göreceğimi sanmıyordum.”
“Belki unutmuşsundur.” dedim. “Kız kardeşin, en iyi arkadaşım.”
Sırıttığında “Hiç unutur muyum?” diye sordu.
Kaşlarımı çattım. “Meltem’i çağır.”
“Yoksa seni sıktım mı?” derken gülümsemesi yüzüne yayılmıştı. İşte bundan nefret ediyordum!
“Amacın kapıya geldiğime pişman etmek mi?” diye sordum iğneleyici bir sesle. Ayrıldığımızdan beri kapılarının zilini hiç çalmamıştım.
“Tamam, tamam.” dedi. “Kızma.” Pantolonumun kemerinden tuttu ve beni kendine çekti. Gözlerini kapatıp burnunu boynumda gezdirirken o parfümü sıktığıma lanet ediyordum.
“Yeter.” dedim onu ittirirken.
Arkadan Meltem gözüktüğünde, “Aras.” diye bağırdı. “Defol git.”
Aras güldü ve içeri girdi.
Derin bir nefes bıraktığımda konuşmaya başlayabilmiştim. “Biraz daha geç gelseydin kafayı sıyırabilirdim.”
“Haydi çıkalım.” deyip lacivert topuklularını ayağına geçirdi.
Meltem’in beyaz Mercedes’ine bindiğimizde “Yine sana ne saçmaladı?” diye sordu özür dolu bakışlarını bana yollarken.
“Artık umurumda değil.”
Gülümsedi. “Sana,” diye başladığında başını öne eğdi. “Yaptığı şeyler hiç hoş değildi.”
Eski anılar gözümde canlanmıştı. Beni doğum günümde terk etmişti. Doğum günü partimin davetiyesini ona verince ayrılmak istediğini söyleyip siktir olup gitmişti. Evet, hiç iyi bir şey değildi. Alabileceğim en iyi doğum günü hediyesi bu olmuştu sanırım.
Zaten, birlikte olduğumuz zamanlarda benimle çıkarken başka kızlarla birlikte olduğu dedikoduları hep etraftaydı. Her gün beni uyaranlar, akılsızlığıma sövenler olurdu. Meltem bile söylerdi Aras’ın sağlam pabuç olmadığını. Ama ne zaman aklıma bir şüphe dahi düşse o bunu yok etmesini çok iyi bilirdi.
Ve biz ayrıldıktan, iletişimimiz kesildikten sonra, daha net göründü her şey. Daha açık görünüyordu onun yaptığı aşağılıklar. 1 yıl kadar süre boyunca gözlerim kapalı ona inanmıştım. Ne bir söz işitmiş, ne bir sıfat görmüştüm onun yüzünden başka. Evet sıfat dedim! Sıfatsızın teki olduğunu sonradan öğrendim.
2 hafta aptallığıma yandım, arkadaşlarıma inanmadığım için kızdım kendime. Ne kadar saf ve salak olduğumu her aynanın karşısına geçtiğimde bağırdım yüzüme. Ama bir şey fark etmemişti. Olsundu. İnsanlar hata yapa yapa büyümez miydi? Bazı hatalar bir ömre mâl olurdu. Benimki sadece bir yılımı alıp götürdü.
Meltem’in attığı bakış sayesine iç dünyamdan sıyrılıp “Evet.” dedim titrek bir nefes verirken. “Evet hiç iyi değildi.”
Yol boyunca sessiz kaldık. Meltem arabayı büyük alışveriş merkezinin önünde durdurunca ikimiz de arabadan indik.
Meltem mağazalardan birinde bikinileri görünce oraya girdik.
Gözüme su yeşili bir bikini kestirdiğimde yanına gittik. Meltem başka türlere bakıyordu.
Üst tarafı düz, iki göğüs arasında deniz kabuğu şeklinde bir toka vardı. Alt tarafı bikini bölgesine sarmalanmış bezler gibi duruyordu. Eskitilmiş bir şekli vardı.
Yanındaki mankendeki bikininin de göğüs bölgeleri sarıydı. İki sarı kumaşı pembe, turuncu, yeşil ve sarı renklerde ipler birleştiriyordu. Alt tarafı da ona göre kombin edilmişti. Bunu daha çok sevmiştim.
Meltem bikini sepetini karıştırıyordu. Yanına gittim ve karıştırmaya başladım. Bir tane mavi, üzerinde pembe ve beyaz çiçek desenli bir bikini çıkarttı ve bana doğru attı.
“Sana çok yakışır.” dedi. “Altını da bulursan alacakların listesine koymalısın.”
Sepette bikininin altını ararken, yine Meltem benden önce bulmuştu. Bana verdiğinde sepetime attım.
Kocaman bir sürpriz! Sara karşımda, Meltem’in arka tarafında duruyordu. Meltem görmeden gitsek iyi olacaktı. Bu kıza o benden daha fazla deli oluyordu ve tatilin ilk günü olay yaşamak istemiyordum.
Ama onun bana son yaptığı şey aklıma geldi de, intikamımı alacaktım. Ama Meltem’in haberi olmadan bunu yapamazdım. Meltem’i dürttüm ve arkasına bakmasını istedim.
Yüzündeki gülümseme gram gram kaybolurken, “Sakın.” diye ikaz etti. “Yeniden başlıyoruz deme.”
Başımı yukarı kaldırdım. “Yeniden başlıyoruz,” dediğimde kaşlarımı çatmıştım. “İntikamımı almam gerekiyor.”
Sara’nın yanına gittiğimde “Selam.” dedim.
“Selam.”
Meltem’in aldıklarımızı kasaya ödediğinden emin olduğumda telefon kamerasını ve flaşını açtım. Yere attım. "Aman tanrım!" Telefonu yerden alırken etek altını çektim.
Pekâlâ, anlatılmayacak şeyler görmüş olabilirim. Sara’nın etekleri normalden 10 santim kısa olurdu. Alttan bakan her şeyi görebilirdi. O hiçbir şey fark etmemişti. Ama akşam onunla birlikte herkes fark edecekti. Bloguma bakınca!
Telefonu aldığım gibi mağaza çıkışında bekleyen Meltem’in yanına koştum. Fazla dikkat çekmiş olsak da, koşarak oradan uzaklaştık.
Pembe ve beyaz parmak arası iki terlik aldım. Meltem büyük, yuvarlak, hasırdan bir şapka ve parmak arası terlik aldı. Günün sonunda elimizde bikiniler, terlikler, hasırdan şapka, güneş gözlükleri ve çantalar olmuştu. Verimli bir gündü.
Çok geç olmadan evdeydim. Hemen leptop’u açıp resmi bloğumda paylaştım ve Sara’yı etiketledim. Yemeğimi yediğimde erkenden yatmaya karar verdim. Yarın evdeki son günümdü. İki ay boyunca her şeyden uzaklaşacaktım.
Uyanmamın üstünden baya bir zaman geçmişti. Bavulumu hazırlamaya koyulmuştum. Dolabımdaki birçok elbise, şort, pantolon ve tişörtü katlayıp koymuştum. Bikinilerimi, terliklerimi, güneş gözlük ve kremlerimi de koydum. Son anda zarfı koymak aklıma geldi. Zarfı unutsaydım her şey boşa gidecekti. Bavulumun sapından tuttum ve aşağı sürükledim. Hole koyduktan sonra annemi öptüm.
“Ben Meltem’e gidiyorum.”
“Tamam prensesim. Ben de çıkıyorum şimdi.”
“Nereye?”
"Şey,” diye başladı. “Yanında olmam gerekiyor, biliyorum ama şirketten çağırdılar işte.”
Kaşlarımı çattım. “O adamı bir gün boğacağım.”
Kıkırdadı ve yanağımdan makas aldı. “Bir gün hatırlat, birlikte yapalım şu işi.”
Gülüp yanağına son kez öpücüğümü kondurduktan sonra “Ben gideyim.” dedim.
Bavulumu aldığım gibi evden çıkıp Meltem’lerin ziline bastım.
Ve tabii ki de kapıya Aras çıktı. Bu benim göz devirmeme neden olurken, o kapının pervazına yaslanıp gülmeye başladı.
“Neye gülüyorsun?” diye sordum aksi bir sesle.
“Yine mi beni görmeye geldin canım?” dedi. Canı mıydım sahiden?
“İzin verirsen, geçeceğim.” dedim sorusunu duymazdan gelerek.
“Meltem?”
Ben etrafıma bakınırken Aras televizyonun karşısındaki koltuğa oturduğunda “Odasında.” dedi.
Başımı sallayıp Meltem’in odasının kapısını tıklattım. “Beni rahatsız etme,dedim Aras.”
32 diş sırıtarak odaya girdiğimde, “Ben edebilirim, değil mi?” diye sordum.
“Ah, Alya. Kıyafetlerimi seçiyordum.” dedi kıyafetlerini bavuluna sığdırmaya çalışırken. “Kapatmama yardım etsene, ne bekliyorsun?”
Yanına gittiğimde bir fermuarı tuttum. Diğer fermuarı o tutuyordu. Kapatamamıştık! O kadar eşya koysam ben de kapatamazdım!
“Neden bazılarını çıkarmıyorsun?” diye tavsiye verdim bilmişçe.
İçinden birkaç tane elbise çıkardım. “Belki şimdi kapanır.”
“Saçmalama Alya, bunlar benim meleklerim.” diyerek elimden elbiseleri kaptı. “Şortlarımı ve pantolonları çıkaralım.” Bunun üzerine şortları ve pantolonları çıkarttık.
"Artık tatile hazırııız!!" derken çığlıklar atıyordu. Sırıttım. Bavulunu aldı ve hole koydu. Annesi, babası ve Aras ile kucaklaştılar.
Aras yanıma geldi. Sarı saçlarımla oynarken derin bir nefes verdi ve alaycı bakışlarını yüzüme çevirdi. “Görüşürüz.”
“Haydi, Alya!” Meltem’in sesi duyulmuştu.
Yüzüne boş bir ifadeyle bakıp cevap vermeden Meltem ve Salim amcanın yanına gittim.
Salim amca arabayla bizi limana kadar bıraktığında son kez vedalaştık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMP
Adventure©Tüm telif hakları saklıdır. ♚ WATR Yaz '14 En İyi Macera Hikayesi' 2.si ♚ Bir çift insan topluluğu düşünün. Ne kadar kendi ayaklarının üstünde durabilirler? Telefon, teknoloji, hiçbir şey yokken. Issız bir adada nasıl yaşayabilirler? Ya bir oyun...