20. BÖLÜM > SİYAH ADAM SENİ KANDIRMASIN.

3.3K 177 26
                                    

   “Haydi Alya, at şu mızrağı!” dedi Demir iğrenç gözlerle bana bakarken. 

   “Anlamıyorsunuz, bu bir kurt, Demir bey.” dedim yüzümü buruştururken. “Sürüsü izimizi sürüp çadırları yerle bir eder!”

   Karşımda duran Demir kaşlarını çatarak o iğrenç kahkahasını attı. Ağzından dökülen sözlerin sonucu iyi olmamıştı. “Sen bilirsin.”

   Arkasından Atilla göründü. Lanet olasıca köpek! Yavaş yavaş alayla bana yaklaşırken, onun attığı her adıma karşılık geri adım atmaya başladım. Hızlanınca koştum, ta ki kollarımdan tutulduğumu hissedene kadar. “Neler oluyor? Bırak beni!” İki asker kılıklı uzun adam beni kollarımdan sıkıca tutuyorlardı. Canım fazlasıyla acıyordu. “Canım yanıyor!” 

   Atilla karşımda durdu. “Yine karşılaşmak istemediğini düşünmüştüm, kızım.” 

   “Ben senin kızın değilim!” Vay canına, bu özgüvende nereden gelmişti böyle? 

   Atilla  yaklaştı.. yaklaştı ve aklımdaki o soruyu sordu. ”Nereden geldi bu özgüven?” Sorusuyla birlikte baldırıma yediğim tekme eş zamanlıydı. Ve benim yere yığılmam da.

   “Seni orospu çocuğu!”

   Saçımdan tuttu ve ayağa kaldırdı. Demir gülmüyordu. Aksine yüzünü buruşturmuş, gözleri dolmuştu. “Atilla…” dedi. Sesi titremişti. “Yeter, onu buraya getir.”

   Atilla  kaşlarını kaldırıp, saçımı tuttuğu eliyle beni Demir’e doğru attı. Demir bana yaklaşıp elime mızrağı verdi. “Yap şunu artık Alya. Bu kadar işkenceye değmez.”

   “20 kişinin ölümüne neden olamam.”

   “Şu lanet mızrağı at artık! Bir şey olmayacak dedim!” artık sinirlendiği sesinden belli oluyordu.

   Büyük mızrağı elime alıp, öldüreceğim kurtun bir sürüsü olmaması için dua ettim. Kurt nereye kaybolmuştu ki? Gözlerim onu görmüyordu. Demir bunu anlamış olacaktı ki, “Orada, ağacın arkasında yatıyor.” diye beni yönlendirdi. Dikkatimi oraya verip kurbanı inceledim. Beyaz ve gri kürklü büyük bir kurttu. Sanırım fazla büyüktü. Daha fazla heyecanlanmamak için yavaşça ona yaklaştım ve elimdeki üç kocaman mızrağı fırlattım.

   Iska.

   Nereye gitmiş olabileceğine baktığımda çığlık sesi duydum. Bu bir insan çığlığıydı! Sesin geldiği tarafa baktım. Alper’di. Alper’i vurmuştum. Çığlık atarak isyan etmeye başladım. Gözlerim Demir’i aradı. Ama ortalıkta yoktu. Kimse yoktu. Askerler, vurmaya çalıştığım kurt, Atilla ya da Demir. Sadece Alper vardı. Birde ben. 

    “Neden yaptın?” dedi Alper. Olduğu yerde değildi ama sesi çok yakın geliyordu. Kafamı döndürdüğümde dibimde olduğunu anlayıp sıçradım. 

   “Benim suçum değil! Ne olur, ölme. Ne olur ölme!”

   Güldü. Göbeğinde kanlar içinde olan oku çıkarıp yarayı daha görünür hale getirdi. “Sen beni öldürdün bile.” dedi. Kanlı elleriyle elimi tutup kalbinin olması gereken yere koydu. “Sen beni aslında buradan öldürdün.”

-------------------------------------

   Elimdeki mızraklara baktım. “Artık o özgüveni hissetmiyorum sanki.”

   “Nasıl hissetmiyorsun?” diye konuştu Sahra isyan ve çaresizlik barındıran bir sesle.

   “Hissetmiyorum işte, Sahra.” dedim elimdeki mızrakları yere bırakarak. “Korkuyorum.”

KAMPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin