17. BÖLÜM > "SİZ MÜKEMMELSİNİZ, MÜKEMMELLER ASİLİK YAPMAZ!"

3.9K 182 25
                                    

                                                  -17-

   Kolumu ölesiye çimdikleyen bir adet Meltem sayesinde uyanmıştım. Büyük bir sıkkınlıkla iç çekip “Ne var?” diye sordum.

   “Hele şükür uyanabildin.” dedi. Bunun tavrı neydi böyle? “Yemek hazır gel istersen.” diyerek yanımdan uzaklaştı. 

   “Gerçekten mi?” dedim daha o gitmemişken. “Gerçekten bana tavır mı yapıyorsun?” dediğimde bana döndü.

   Kısa bir an bana baktı ve “Aç kalmak istemiyorsan gel ve yemeğini ye.” deyip uzaklaşmaya başladı. Canım, o yemeği benim sayemde yiyorsunuz. Hiç! Kesin bu da regl.

   Sesimi çıkarmadan peşinden yürümeye başladım. Ateşin başına vardığımızda yere oturdum ve yemeklerin dağıtılmasını bekledim. Ah! Yemeği en son bana verdi. Gıcık. 

   Ortam.. Sanki soğuktu. “Neden konuşmuyorsunuz?” dediğimde kimse cevap vermemişti. Hey, Aras neredeydi? Hava kararmıştı ve ortalıkta yoktu. “Aras nerede?” diye sorduğumda birkaç bakışı üzerime çekebilmiştim en azından. Alper de yoktu. Ama onu soracak kadar yüzsüz değildim.

   Cevap Erva’dan gelmişti. “Neden merak ettin?” Kızım seni döverim ben! Hepinizi döverim. 

   “Herkes mi biliyor?” diye sordum. Bir anda tüm meraklı bakışlar üzerime çullanmıştı.

   “Çıkıyor musunuz ki?!” 

   “Hayır! Ne alakası var?” diye sorduğumda Mel göz devirdi.

   “Yanlış anlaşılma.” dedi Mel. “Nerede olduğunu ben de bilmiyorum. Denizi izleyeceğini söyleyerek gitmişti ve bir daha gelmedi.” dediğinde nerede olduğunu şimdi hatırladım. Hala oradaydı. 

   Bir anda ayaklanmıştım. “Yemeği nerede?” 

   Mel gözüyle büyük yaprağı işaret edince yaprağı elime aldım ve yürümeye başladım. Arkamdan “Nereye?” diye bağıran bir Çınar sesine cevap vermemiştim. 

   Siz bana tavır yaparsanız, ben de yemeğimi beni hak eden birisiyle yerim. Değil mi? Sizin nazınızı mı çekeceğim sanki. 

   Neredeydi gittiğim yer? Uzun süre yürümeme rağmen hala Aras’ı bulamamıştım. Sonunda adını seslenmeyi akıl edip, “Aras!” dediğimde ses gelmedi. Lanet olsun ki hava karanlıktı. “Aras!” bu sefer daha sesli bağırmıştım. 

    Sonunda beyefendi ses verince sese doğru yürüdüm. Karşımda oturuyordu. Denizi izliyordu. Hala. Yanına oturup yaprağı uzattım. Gülümseyip elimden aldı ve yemeye başladı. 

   İçimde hala ona güvenmemem gerektiğini söyleyen bir ses vardı. Bu ses beynimin mantıklı tarafıydı. Ama değiştiğini görebiliyordu. Ve ben, bu değişimin gerçek olduğuna inanmak istiyordum. Ama içimdeki ses, öyle büyük bir şiddetle uyarıyordu ki beni; hep bir mesafe koyacaktım aramıza. İşte bu mesafeyi o hak ediyor mu, onu bilmiyordum.

------------------------------------

   Gözümü açtığımda güneş ışınlarının çadırı bile aşabildiğini fark etmiştim. Krem tonlarındaki çadır bıkmıştı; güneş ışınlarından. Güneş ışınlarına karşı koyamamış ve ışınları dışarı yansıtması gerekirken içine işlemesine engel olamamıştı. Aynı benim şu anki durumum gibi, değil mi? 

   Sol tarafıma baktığımda Mel’in yanımda bana dönük olarak yattığını gördüm. Beni inceliyordu.

   Ona dönerek sol kolumun üstüne yatınca “Günaydın.” dedim şen bir sesle.

KAMPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin