Durduğumuzda karşımızdaki duran manzaraya baktım. Denizin etrafına onu havuz gibi gösterecek şekilde tahtalar koymuşlardı. Denizin üstünde, su alamayacağı yerde rahat yürüyebilmemiz için tahtalardan kaldırım yapmışlardı. Tahminimce deniz 9 metre derinlikteydi. Kaldırımların üzerinde farklı uzunluklarda tramplenler vardı. Mavi-yeşil deniz ile öylesine ahenk içindeydi ki. Güneş öyle yakıcıydı ki, sıcaktan mı yoksa korkudan mı terlediğimi anlamıyordum. Karşımda korkutucu bir manzara olmasa da onların yaptığı her işin korkutucu olduğu kanısına varmıştım. Bu nedenle onlar ile ilgili en ufak fikir içimin titremesine neden oluyordu.
“Hoş geldiniz gençler,” dedi Demir. Sesin geldiği tarafa doğru başımı kaldırınca güneş ışınları nedeniyle gözlerimi kısmam gerekti. Güneş bile burada bize karşıydı.
Alper sesli bir şekilde küfür ettiğinde herkes korkarak ona baktı. ‘Ne yapıyorsun?’ dedim bakışlarımla. Buna karşılık kaşlarını çatıp omuz silkti. Ah, Atilla’nın tepkisini merak ediyor musunuz? Copunu kavradığı gibi ayağa kalkmak oldu. Ne yazık ki(!), Demir’in işaretiyle geri yerine oturdu.
“Burada ne yapacağımızı merak ediyorsunuzdur herhalde; aranızdaki en cesaretliyi seçeceğiz. ‘En cesaretli kişi’ için daha sonra da yarışmalar olacak. Platform’a bakınız. 5 tane farklı boylarda tramplenler var. İlk başta en kısa olandan atlayacaksınız. Daha sonra boylar sırasıyla yükselecek ve en yüksekten atlayacaksınız. En yüksekten atlayan kişi en cesaretli olacak ve ödül alacak!” diye anlattı kısaca.
“Yarışmaya ne dersiniz?” dediğinde ellerini çırpmaya başladı ve bir zenci adam gelip bizi hiç de rahat olmayan koltuklara oturttu.
Demir yine konuşmaya başladı, “İlk kim başlamak ister?” dediğinde kimse tepki vermemişti. “Hadi ama, kendim seçmek zorunda kalacağım.” Yine tepkisizlik. “Pekala, Sahra gel. Oturma sırasına göre devam edecek.” dediğinde göz devirdim. Yani 6. olarak atlayışımı yapacaktım. Yüzme konusunda profesyonel olmasam da bu boydan atlayabilirdim, ama en yüksekten asla.
Sahra ürkek adımlarını tramplen’e doğru yöneltti. Oraya ulaşınca atletini eteklerinden tutup çıkardı; şortunu da öyle. Merdivene tırmanmaya başladı. Yavaş adımlardan sonra tramplen’in ucuna ulaşmıştı. “Güzel.” dedi Demir. “Şimdi bize atlayışını göster Sahra!” Sahra ellerini birleştirip havuz görünümlü denize balıklama atladı. Su yüzüne çıktığında gayet rahat görünüyordu.
Gayet sakin hareketlerle yanımıza geldiğinde “Fazlasıyla kolay.” dedi. Ardından telaşlı bakışlarını Çağatay’a yöneltti. “Sevgilim, yüksek değil. Gayet de yapabilirsin. Korkulacak bir şeyi yok, gerçekten.” Neler oluyordu? Çağatay sudan korkuyor olamazdı, değil mi?
“Sıra sende Çağatay!” dedi Demir. Ardından Çağatay yerinden kalktı ve yürümeye başladı. Titreyen bacaklarının üzerinde zor duruyordu. Terli ellerini elindeki tişörtüne sildi ve tişörtü top yaparak yere attı. Merdiveni yavaşça tırmanıp tramplen’in ucuna ulaştı. Gözlerini sıkıca kapatıp denize balıklama atladı. Gayet başarılıydı. Denizden bir telaşla çıkıp yanımıza yürüdü. Durmasıyla Sahra’nın koşarak kucağına atlaması bir olmuştu. Neden bu kadar abarttıklarını anlamıyordum.
Bu şekilde 3 kişi daha atlayış yaptı. Demir’in lanet sesi duyulmaya başladı. “Alya, ne bekliyorsun? Buraya gel ve bize atlayışını göster.” Bu sözüne karşılık yaklaştım ve merdivenleri tırmanmaya başladım. Az sonra tramplen’in üzerindeydim. Hızlı hareketlerle uca ulaştım ve hemen bitmesini dileyerek atlayışımı yaptım. Havada 1 saniye bile durmamıştım. Yüzerek tahtaların olduğu yere ulaştım. Kendimi tahtanın üzerine atmıştım. Evet, gerçekten attım. Kollarımı iki yana açıp, gözlerim kapalı sırt üstü yatmaya başladım. Sıcak güneş, fazlasıyla yüzümü yakıyor ve terlememi hızlandırıyordu. Kaşlarımı çatıp bir süreliğine sesleri kulak ardı etmeyi başardım.
Sıra 4. tramplenden atlamaya gelmişti. Çağatay ve Begüm 2. boyutta bırakmıştı. Miray, Pelin, Yekta, Talha, Mehveş, Koray, Giray, 3. boyutta bırakmışlardı. Ben biraz daha yarışabileceğimi düşünüyordum. En azından 4. boyutu halledebilirdim. Demir’in sesi duyuldu. “Pes edenler bir adım öne çıksın.” demesiyle Çınar, Beren, Can, Erva, Alper, Sanem ve Meltem öne çıktı. Geriye sadece Sahra, ben, Emre ve Aras kalmıştık. Aras’ın iyi bir yüzücü olduğunu biliyordum ama Sahra da bana çok hırslı gelmişti.
“Diğer koltuklara oturun.” dedi Demir. eliyle elenenlerin oturduğu yeri gösterirken. Geriye bu dörtlü kalmıştı. Sessizce etrafıma bakmakla yetiniyordum. “Alya, ilk sen başla!”
Yavaş adımlarla merdivenlere yaklaştım ve tırmanmaya başladım. Tırman tırman bitmiyordu. Kafamı yukarı kaldırdığımda az mesafe kaldığını anladım ve hızlandım. Tahtaya basıp uca doğru ilerledim. Karşımdaki manzara muhteşem, parlak bir sulu boya tablosu gibi görünüyordu. Saf, mavi bir sema… Çiçekli ağaçlar… Uyur gibi sessiz duran deniz... Ufukta mor, fark olunmaz sisler altında dağlar, korular... Bütün bunların üzerinde gizemli bir rüyanın bembeyaz gerçeği gibi uçan martı sürüleri... Gözlerimi sakince kapatıp bir iç çektim. Ardından, kendimi denizin narin dalgalarına bırakmıştım. Sırasıyla; birkaç saniye havada kalış, kulağıma dolan su basıncı, suyun derinliklerine batış ve su yüzüne tekrar çıkış..
Toparlanıp kaldırıma çıkınca koltukların bize ait olanına oturdum.
Emre, Sahra ve Aras da atlayışlarını yapmıştı. Demir yine hepimizi çağırmış ve pes edenleri öne çıkmasını istemişti. Bir adım öne çıktım. Bu hareketimle her şeyden pes ettiğimi hissettim. Hayatımdan, amaçlarımdan, heveslerimden, yaşama azmimden…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMP
Adventure©Tüm telif hakları saklıdır. ♚ WATR Yaz '14 En İyi Macera Hikayesi' 2.si ♚ Bir çift insan topluluğu düşünün. Ne kadar kendi ayaklarının üstünde durabilirler? Telefon, teknoloji, hiçbir şey yokken. Issız bir adada nasıl yaşayabilirler? Ya bir oyun...