BURAYI LÜTFEN OKUYUN.
HEPİNİZDEN GERÇEKTEN TEKER TEKER ÖZÜR DİLERİM. NERDEYSE 1 AYDIR YENİ BÖLÜM YAZMADIĞIMIN FARKINDAYIM. LİSE ORTAMINA HALA ALIŞAMADIM VE SINIF HOCAMIN DA TABİRİYLE "LİSE ŞOKU" HALA ÜSTÜMDE. EKSTRA DERSLERE, ÇALIŞMA DÜZENİNE ALIŞAYIM DERKEN BURAYI İHMAL ETTİM. TAMAM, UNUTTUM. AMA BÖLÜMÜ ÖNCEDEN YAZMIŞTIM, ŞANSSIZLIĞINIZA LEPTOPUM BOZULDU :d LEPTOPUM HALA BOZUK, BAŞKA BİR BİLGİSAYARDAN YAZIYORUM.
HER NEYSE KONULAR BİRAZ TIKANDI, ÇOK ZOR YAZIYORUM. DUA EDİN İLHAM PERİLERİM GELSİN ŞKFGŞLDF.
SON OLARAK OKUNMA SAYISININ ARTMASIYLA OY VE YORUMLAR CİDDİ ANLAMDA DÜŞTÜ. LÜTFEN, OKUYAN HERKES O KÖŞEDE DURAN YILDIZA BİR BASSIN YA, NE KADAR ZOR OLABİLİR? ARKADAŞLAR LÜTFEN, EMEĞE SAYGI. BEN BURADA BU KURGU İÇİN HAFTALARCA DÜŞÜNÜP, ONU KALEME GEÇİRİP YAZIYORUM. BİR TIK NE KADAR ZOR OLABİLİR? LÜTFEN, OKUYAN HERKES OY VERMEYİ UNUTMASIN. HAYALET OKUYUCULAR İSTEMİYORUM.
UZATMADAN, SİZLERİ SEVİYORUM, İYİ OKUMALAR!
---------------------------------
Başımı yerden kaldırdığımda Demir'in suratına nefretle baktım. Onun yüzünden gencecik bir kız hayatına veda etmişti. Ve o, hangi yürekle hala konuşuyordu? Bazen ciddi ciddi düşünüyordum. Acaba Demir'in de bir kalbi var mıydı? Derinliklerde bir yerde, iyilik, şefkat besleyen bir duygusu var mıydı acaba? Hiç hissetmiş miydi? Her şeyini kaybetmiş miydi hiç? Yapayalnız kaldığı olmuş muydu? Tutunacak bir dalının kalmadığını hissetmiş miydi? Ölüm korkusunu yaşamış mıydı peki hayatının her saniyesinde?
Yaşamadığı şeyleri bize neden yaşatmak istiyordu peki?
Çağatay Demir'i öldürmeye kalkmıştı ve bunun için Demir'in yanında on kişiden oluşan koruma grubu ve Çağatay'ın aksi bir hareket yapmasını önlemek için onu iki kollarından tutan iki asker vardı.
"Acı kaybımız Sahra'nın ölümü hepimizi yıktı. Genç kız uyandığında mızrağın üzerine düşmüş ve mızrak vücudunda yaralar açmıştır. Sahra'nın ölümünde hiçbir etkimiz olmamasına rağmen hepinize üzgün olduğumuzu tekrar tekrar söylemek isterim. Başımız sağ olsun. Cenazenin üzerinden iki gün geçti ve acımız yeni yeni dinmeye başladı. Ama-"
"Allah aşkına Demir!" diye haykırdı Çağatay çaresizliğini. "En değer verdiğim insanı hayatımdan kazıdın! Gencecikken tüm hayatı bitti. Hala hangi yüzle konuşuyorsun?"
Ve Demir ilk kez sustu.
Çağatay ağlayarak kendini yere atmıştı. Bir erkeğin ağlaması cidden çok iç acıtıyordu. "Yalvarırım." diye bağırdı dizlerinin üzerinde zar zor dururken. "Hepimiz ya donarak, ya da boğularak öleceğiz. Neden bu korkuyu bize yaşatıyorsun? Toplu katliam yapsan da kolay olmaz mı?"
Gözlerimi kapattım. Çağatay haklıydı. Burada ölecektik. Ya boğularak, ya donarak, ya hayvan saldırısına maruz kalarak. Ölecektik işte. Ve o an hiçbirimizi kurtaramayacaktı kimse. Ani olacaktı ölümümüz. Bir o kadar da acı verici. Değer verdiğimiz insanları son bir kez göremeyecektik. Son bir kez sarılamayacaktık belki de...
"Burada ölmek için ekstra sarf etmeniz gerekir Çağatay. Donarak, ya da boğularak ölmezsiniz. Ya da size bir kurt sürüsü saldırmaz." diyerek kendini savundu.
"Kimi kandırıyorsun.." diyerek mırıldandı Çağatay.
"Kendinize gelin Çağatay!" diye bağırdı Demir. "Bir silkelenin. Terbiyesizlik etmeyin!"
Çağatay sinir krizine girdiğinde birkeç kişi onu alıp götürdü. Çoğu kişi sessizce ağlıyordu. Ağlamaya hali kalmamış olanlar da vardi; benim gibi.
Demir sıkkın bir tavırla elini saçına atıp konuşmaya başladı. "Yarın aranızdaki En Dayanıklı kişiyi seçeceğiz. Kendinizi bir an önce toparlarsaniz iyi olur."
Şaşkınlık nidaları etrafa yayılmaya başlarken Demir son kere ağzını açtı. "Yarışmadan sonra Sahra'nın yerine gelen kişiyle tanışacaksınız. Umarım anlaşabilirsiniz."
Ardından Demir'in platform'dan uzaklaşması ve bizim taşıma aracına yönlendirilmemiz bir olmuştu.
Burada yaşamak gittikçe korkunç bir hal alıyordu.
Çaresizlik çok acı bir duyguydu. Elinin kolunun bağlı olması insanı güçsüz hissettiriyordu. Güçsüz, dayanıksız; bir vuruşta ölecek gibi.
Ruh gibi hissediyordum. Özgür mü dediniz? Hayır! Ben o kelimenin anlamını çoktan unuttum bile. Yaşıyor muydum? Doğrusu yaşadığımı 1 gram bile hissetmiyordum. Demir'in kastettiği yaşam ve benim kastettiğim yaşam çok farklı şeylerdi. O hayatta kalmaktan bahsediyordu. Ama ben hayatta kalmak istemiyorum, ben yaşamak istiyorum.
Korku hissini tüm keskin köşeleriyle derinden hisseder insan. Korku acı verir. Korku zordur. Korku çaresiz hissettirir. Korku siyahtır. Korkunun sesi, sessizliğidir. Bir an bile çaresizliğe düştüğünde korku hissi yavaşça beynine sızar ve kanatır her yerini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMP
Adventure©Tüm telif hakları saklıdır. ♚ WATR Yaz '14 En İyi Macera Hikayesi' 2.si ♚ Bir çift insan topluluğu düşünün. Ne kadar kendi ayaklarının üstünde durabilirler? Telefon, teknoloji, hiçbir şey yokken. Issız bir adada nasıl yaşayabilirler? Ya bir oyun...