KISA, AMA ŞİRİN BİR BÖLÜMLE YİNE SİZLEYİM!
SİZE "SON NOTA" ADLI HİKAYEMİ SUNUYORUM. MÜKEMMEL OLMASA DA KAMP'TAN DAHA BAŞARILI BİR HİKAYE. DAHA ÖZENEREK YAZILMIŞ. GERÇEKTEN ONUN İÇİN ÇOK UĞRAŞIYORUM. PROFİLİMDEN GİRİP, BİR BAKMANIZI RİCA EDERİM LÇDJFLKDFJ ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER, BEĞENECEĞİNİZİ UMUYORUM...
---------------------------------------------
Yüzümde bir ıslaklık hissediyordum. Meltem yüzümü yalıyor olamazdı, değil mi? Kaşlarımı çatıp sağıma döndüğümde Dora'nın havlama sesini duydum. Gözümü zar zor açtığımda küçük köpek yavrusunun düştüğü yerden kalkmaya çalıştığını görmüştüm.
Kıkırdadığımda ayağa kalkabilmişti Dora. Onu kollarıma aldığımda "Günaydın benim meleğim." diye fısıldadım kulağına.
Meltem saçlarını tarıyordu. Yüzü yine somurtkandı. "Saçımı yalamış."
Gülmeye başladığımda ters bakışı beni susturmaya yetmişti.
Ardından her sabahki gibi Miray'ın çan sesi kulaklarımızı doldurdu.
Kahvaltı hazır demekti.
Dora'yı çadırda bırakarak Meltem'le dışarı çıktığımızda çok az kişinin kahvaltı alanında bulunduğunu fark etmiştik.
Birlikte Yekta'nın yanına doğru yürüdük.
Yekta başını kaldırıp bize baktığında ıslık çalmıştı. "Bu ne güzellik bayanlar," dedi gözlerini kısarken. "Sabah sabah gözlerim kamaştı."
Gülerek yanına oturduk. Yekta tam bir laf cambazıydı. "Günaydın." dedik aynı anda Meltem'le.
"Size de günaydın."
Ardından Çağatay söylenerek yanımıza gelmişti. "Şu kızı boğacağım." dedi yarım olan çemberimizi tamamlarken.
"Kimi?" diye sordu Meltem.
"Güneş midir nedir ne bo-" dediğinde sözünü tamamlamamayı tercih etmişti.
Güldüm. "Ne yaptı?"
"Uyandım, açım. Kahvaltı yerinden bir şeyler arakladım. Her gün de yaparım hiçbiriniz şu ana kadar bir şey demediniz. Cadoloz bir bağırmaya başladı! Yok 'Nasıl yemekleri araklarsın.', Yok 'İnsanların hakkını yiyorsun.'. Git işine diyorum, hiç duymuyor. Bağırıyor salak salak."
Biz gülmeye başladığımızda Yekta kaşlarını kaldırmıştı. "Ben de hiç sevmedim bu kızı." dedi burnunu çekerken. "Sanki başından beri buradaymış gibi davranıyor. İnsan bir kendini sevdirmeye çalışır ama yok. İlk günden her şeye karışmaya başladı."
Yine güldüm. "Ben de sevmiyorum."
Çağatay tekrar konuşmaya başladı. "Bu gece de erken yatmıştım ben. Gece bir uyandım ki yanımda yatıyor kız!"
"Ne?!" dedi Meltem şaşkınca.
Çağatay'ın yüzü düştü. "Çok kötü oldum be abi." dedi gökyüzüne bakarken. "Sahra'dan başka bir kızın yanımda yatması..."
"Her neyse." diye sözünü kestim Çağatay'ın. "Sen ne yaptın onu görünce?"
"Ne yapacağım, tuttum kolundan Emre'nin yanına götürdüm. Alper'le yer değiştirdiler."
Kıkırdadığımda Meltem "Ne!" diye bağırdı. "Ya Çağatay sen salak mısın? Emre'nin yanına niye yatırıyorsun kızı?"
Çağatay güldü. "İnan o sırada onu düşünecek kafada değildim, Meltem."
Meltem ayağa kalktığında "Of Çağatay of!" diye bağırdı ve Emre'nin çadırına gitmek üzere yanımızdan ayrıldı.
Çağatay'a yumruğumu uzattığımda "Zeki çocuk." dedim. "O kızı Alper'in yanına yatırsaydın seni öldürürdüm."
Elini yumruk yaptığında yumruklarımızı tokuşturmuştuk. "Amaa... yatırmadım!"
Yekta güldüğünde Miray yanımıza gelmişti. "Gençler, kahvaltı çemberine katılın."
Başımızı sallayıp ayağa kalktığımızda arkamı temizledim. Oraya doğru yürürken o da aramıza katıldı. "Günaydın sevgilim." dedi yanağıma öpücük kondururken.
"Günaydın canım."
Boş kalan yerlere yerleşmiştik. Bir yanıma Alper, diğer yanıma Yekta oturmuştu.
Yekta otururken yanında duran Sanem'i yeni fark etmişti. Son zamanlarda Yekta ondan olabildiğince kaçıyordu. Ama aşktı işte. Seviyordu yine de.
"Günaydın." dedi Sanem Yekta'nın gözlerinin içine bakarken. Gülümsüyordu.
Yekta şaşırmış olmalıydı. Başını salladı. "Sana da günaydın."
Oturduğunda yüzünü Sanem'in göremeyeceği şekilde bana çevirmişti. Şaşkınca gülüyordu.
Dudağımı dişlerken gülümsedim. Ardından kimsenin göremeyeceği şekilde yumruklarımızı tokuşturduk.
Begüm yemekleri sıra sıra herkese dağıttı. Bugün onların yemek hazırlama günüydü galiba. Bize ne zaman gelecekti acaba?
Güneş kahvaltı yerinde değildi. Mehveş de bunu fırsat bilip konuşmaya başlamıştı. "Hala rüya görmeye devam ediyor musunuz?" diye sordu fısıltıdan ibaret olan sesiyle.
Başımı salladım. Rüya görmüyordum. Kimseden ses çıkmamıştı. Demek ki rüya görmüyorlardı artık.
"Rüyaların bir anda kesilmesi garip değil mi?" dedi Koray.
Güldüm. "Artık hiçbir şey garip gelmiyor."
"Yeni ırk olayını ne yapacağız?" diye sordu Aras. "Bu konuya bir açıklık getirmemiştik."
"Bu konuda yapacağımız bir şey yok ki." diye cevap verdi Can. "Onlara engel olamayız."
"Kaçalım." dedi Begüm.
Emre güldü. "Bu konuyu çoktan aştığımızı zannediyordum, Begüm."
"Burası bir ada." dedi Alper. "Her yanı suyla kaplı ve bizim bir teknemiz yok."
"Yapalım o zaman." dedi Talha.
"Tabii." dedim gülerken. "Aramızda mucit olan var mı?"
"Bulduğumuz odunları yakmak yerine tekne yapmak için kullanabiliriz." dedi Giray.
"Testeremiz mi var, çivimiz mi var Giray, nasıl yapacağız?"
"Kaçmayı aklınızdan çıkarın." dedi Pelin.
Onu onaylayan sesler etrafı sardı.
"Kullanılıyoruz." dedi Aras. "Kullanılmaktan nefret ederim."
Güldü Alper. "Kusura bakma bay ego. Hepimiz birer piyonuz."
Gözlerini devirdi Aras. "Sen buna alışık olabilirsin. Ama ben piyon olmak istemiyorum."
"Defol git lan o zaman, seni tutan yok."
Aras dişlerini sıktığında onun yanında duran Erva, kolunu sıkarak susmasını istedi.
Aras sustmuştu.
Oluşan sessizlik insanın içini ürpertecek derecedeydi.
Acaba ormandaki şehirden onlara bahsetmeli miydik?
Alper'in kulağına eğildiğimde "Ormandaki şehirden bahsedecek miyiz?" diye sordum.
"Bilmiyorum." dedi. "Emin olunca mı söylesek?"
"Şansımı deneyeceğim."
Sesimi biraz daha yükselttiğimde konuşmaya başlayacaktım ki, Beren sözümü kesti.
"Sizce şu kız kamp için mi burada olduğunu sanıyor?"
"Galiba." dedi Mehveş. "Bilseydi gelmezdi."
"Bence söylemeliyiz." dedi Koray. "Neler olduğundan haberi olmalı."
"Bence de." diye hak verdi Sanem ona.
"Hayır." dedi Alper gereğinden fazla yüksek çıkan sesiyle. "Bilmeyecek."
Alper'e ters ters baktığımda bana bakmıyordu.
"Yani..." dedi toparlamaya çalışarak. "Boşu boşuna korkmasına gerek yok."
Kaşlarımı çattım. "Neden onu koruyorsun?"
"Onu korumuyorum." dedi buz gibi sesiyle.
"Onu koruyorsun Alper."
"Alya, korumuyorum dedim."
"O zaman neden bilmesini istemiyorsun?"
"Bilmesini istemiyor değilim." dedi. "Sadece bilmesine gerek yok."
"Gerek var." dedim inatla. "Ne için yaşadığını bilmesine gerek var."
"Alya!"
"Ne var Alper?" dedim. Kıskançlığımın her damlasını dışarı yansıtıyordum. Herkes bizi izliyordu.
"Kıskançlığın sırası değil."
Güldüm. "Evet. Şu an kısançlığın sırası değil." dedim mizhtan yoksun sesimle. "Şu an eski sevgiliyi koruma sırası."
Ardından oturduğum yerden kalkıp denize doğru yürümeye başladım. Kıskançlık falan yapmıyordum. Sadece Alper'in Güneş'i koruması hoşuma gitmiyordu.
Biraz sonra arkamdan bir ses geldi. "Kıskanç sevgilim."
Ardından kollarını belime sardı.
Cevap vermedim. Sadece denize bakıyordum. "Derler ki, eğer bir kişi kıskanıyorsa..." dedi ilk ve başını omzuma koydu. "Sahiplenmiştir."
Göz devirdim.
Kahkaha attı. "Bana aşık oluyorsun."
------------------------------------------
SİZCE DE ALYA AŞIK MI OLMAYA BAŞLIYOR?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMP
Adventure©Tüm telif hakları saklıdır. ♚ WATR Yaz '14 En İyi Macera Hikayesi' 2.si ♚ Bir çift insan topluluğu düşünün. Ne kadar kendi ayaklarının üstünde durabilirler? Telefon, teknoloji, hiçbir şey yokken. Issız bir adada nasıl yaşayabilirler? Ya bir oyun...