İsteksiz de olsa bu gemiye veda etmemiz gerekiyordu. Meltem ve ben de bu veda törenine kamaramızdan başladık. Dolabın kapağını açtım ve öylece kıyafetlere baktım. Cidden bunların hepsini giyebileceğimi düşünmüş müydüm? Büyük bir iç çekip kıyafetleri katlamaya başladım. “Meltem, buraya gelip kıyafetlerini toplamalısın. Yetiştiremeyeceksin yoksa.” diye onu uyardım.
“Ben gece hallettim o işi.” diye cevap verdi. “Şimdi izninle uyuyacağım.” derken yastığını başına bastırıyordu.
Kaşlarımı kaldırıp ona baktım. “Saat bir ve sen hala uyuyorsun.”
“Evet.”
“Üç’te adaya ineceğiz.” diye başladım. “Mızmızlanmayı kes ve banyoya gir. İşim bitince uzun süre beklemek zorunda kalırsın.”
Yatakta doğruldu. “Lanet olsun.”
İşim bitince dolabın kapaklarını kapattım. Meltem’le göz göze geldik. Bir ona, bir banyoya baktım. Bir anda ikimiz de koşmaya başladık. Yatağın üstünden atlarken onu geride bıraktım ve banyoya girip kapıyı kilitledim.
Kapıyı yumruklarken bağırdı. “Hadi ama Alya!”
Bir süre sonra o susunca, “İki dakikalığına çamaşırlarımı alsam hemen girersin değil mi?”
“Evet.”
Ses vermedim. Duşa kabinin içine girip ılık suyu açtım. Güzel bir duş aldıktan sonra çıktım. Meltem uyuyakalmıştı. Onun uyumasını fırsat bilip iç çamaşırlarımı giydim. Altıma koyu renk kotumu, üstüme beyaz atlet ve salaş bir hırka geçirdim. Saçlarımı kurutup taradım. Gayet hoş olmuşlardı. Ben saçımı kuruturken Meltem uyanmış olacaktı ki; “Yine yakıyorsun ortalığı.” dedi gülerek.
“Hadi, sen de hazırlan da kahvaltıya inelim.”
“Sen, yemek sırasına girsen?”
“Çok beklersin canım. O lanet sıraya girmeyi bir daha hiç düşünmüyorum.” diye itiraz ettim.
“Aman be, bir kere de yapsan ölürsün değil mi?”
Ona ‘Senin zorun ne?’ bakışlarımı yollarken, “Dün yaptım zaten.” dedim.
“Alper’le sevgili misiniz siz?” diye sordu.
“Hayır.” dediğimde onaylayıp banyoya girdi.
İki dakika sonra elinde tarakla çıktı. Saçını tarıyordu. Saçının kabardığını görünce yukarıdan büyük bir topuz yaptı. Pijamalarını çıkardı ve kendine pembe eteği ile beyaz atletini seçti. Beline kalın bir kemer bağladı. Uzun bir kolye taktı ve bana döndü. “Nasıl?”
“Güzel.”
“O zaman.” dedi. “Hazırım.”
“Çıkalım.”
Kapıdan çıktık ve kafeteryaya indik. Şansımıza sıra boştu. Meltem gülerek masaya yaklaştı. “İki kahvaltı tabağı lütfen.” dedi. Mert onunla ne kadar konuşmaya çalışsa da Meltem bu sefer yüz vermedi. Ben de karşımdaki tiyatroyu zevkle izledim tabii.
Meltem çocuğu postalayıp tabakları alınca güverteye çıktık. Denizi gören güzel bir yere oturduk. Tabaklarımızı masaya koyduktan sonra yemeğe yumuldum.
Bir süre sonra Meltem “Acaba bizimkileri çağırsak mı?” diye sordu. Bence de çağırmalıydık. Ama acayip üşeniyordum.
“Nasıl olsa birazdan gelirler, ama sen çağıracaksan orası başka.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAMP
Adventure©Tüm telif hakları saklıdır. ♚ WATR Yaz '14 En İyi Macera Hikayesi' 2.si ♚ Bir çift insan topluluğu düşünün. Ne kadar kendi ayaklarının üstünde durabilirler? Telefon, teknoloji, hiçbir şey yokken. Issız bir adada nasıl yaşayabilirler? Ya bir oyun...