13. BÖLÜM > ALPER'İN KIZI

4.8K 262 47
                                    

   Aras toparlanarak sırtını dikleştirdi. “Aras.”

   “Biliyorum.”

   “Aslına bakarsan ben de biliyordum.” dedi soru sorarcasına.

   Alper kaşlarını kaldırdı. “O zaman sorun yok.” dedi.

   “Bence de.”

   “İyi o zaman.”

   “İyi o zaman.”

   “Haydi, bizim çadırı bitirdik. Sizinkine yardım etmeyi düşünüyoruz.” dedi Alper bana dönerek.

   “Demir ile Meltem yapıyorlardı.” dedim. Bakışlarımı bizi çadırın oraya çevirdim. Demir bey gitmiş ve çadır hazırlanmıştı bile. “Bitmiş ya.” dedim.

   Bana ölümcül bakışlarını attığında buradan gitmemizi istediğini anlamıştım. Ona inat burada durmak istesem de sinirlendiğini hissedebiliyordum. Bir süre baktıktan sonra ‘’Ah, pekala hadi gidelim,’’ dedim.

   Oturduğumuz taştan kalktık. Ben önden yürümeye başlarken Alper arkamdan geliyordu. Durdu, Aras’a döndü ve gülümsedi. “Sonra görüşürüz.”

   Şaşırmıştım. Benim kadar Aras da şaşırmıştı. “Umarım.” diye mırıldandı. Normalde bunu Alper’in duymaması gerekiyordu ama duydu. O an sessizce küfür mırıldandım.

   Alper kaşlarını kaldırıp ona baktığında endişelenmiştim. Sonradan bana doğru döndü ve yürümeye başladı. Adımlarımız eşitlendiğinde onula yürümeye başladım. Kısa bir tereddütten sonra elimi tuttu. Bunların hepsini inadına yapıyordu. Pis Taner ne olacak! Evet, ona sinirlendiğimde “Taner” diyordum. 

   Oradan uzaklaştığımızda konuşmaya başladık. “Amacın ne senin?”

   “Ne amacı?” diye karşılık verdi soğuk bir tavırla. Yüzüme bakmıyordu. 

   “Aras’a yaptıklarından bahsediyorum. Saf ayağına yatma.”

   “Ne yapmışım güzelim?” diye cevap verince sinirlenip bağırmaya başladım.

   “Taner!” sesim çok güçlü çıkmıştı. Meltem ve Emre yanımıza geldiler. 

   “Neler oluyor?!” dedi Emre. Pardon, SOLMAZ.

   “Kankana sor.”

   Kimseyi beklemeden yürümeye başladım. Nereye gidiyordum sanki? Bir anlık tereddütten sonra gidip büyük çadırımızın içine girdim. Vay canına Meltem burayı hazırlamıştı. Ve cidden çok ama çok güzel olmuştu. 

   Alper’in bağırışlarını duyabiliyordum. Hiç hoş değildi. 1Bir şey yapmadım! O, kardeşin konusunda fazla hassas bence.” Umarım Aras bunları duymuyordur. Çadır tartıştığımız yere yakın olduğundan sesleri kolay işitebiliyordum. 

   Meltem bir şeyler söyledi. Ama duyulmuyordu. Pekala, demek ki sesler kolay duyulmuyormuş. Yine Alper’in kızgın sesi. “Hadi ama Meltem! Çocuğa hiçbir şey demedim bile. Hatta adam gibi sohbet etmeye çalıştım.”

   Ha-ha adam gibi sohbet mi? Hadi ama koca adam? Burada onunla ne kadar uğraşacağının hepimiz farkındayız. Sinirlendiğim de çadırın içinden çıkacaktım ki, son anda vazgeçtim. Olayın büyüyüp herkesin konuşacağı bir malzeme haline gelmesini istemiyordum. Tekrar onlara kulak verdim.

   Emre sinirlenince Alper’in sesini bastırarak konuştu, “Hiç zannetmiyorum Alper. Olan olmuş. Konuşabilirler anlıyor musun? Kızı tapulayamazsın. Başkalarıyla konuşurken senden izin alacak değil!” Yürü be Emre! Kim tutar seni koçum. Devam et en sevdiğim arkadaşım.

   Alper ağzını açacakken Meltem konuşmaya başladı. “İyi de, Alya Aras ile konuşmamak için elinden geleni yapıyor. Senin böyle bir olay çıkarman saçma.” Oh be. Kim tutar sizi. Şu olay kapansın size madalya takacağım. 

   Alper mizahtan yoksun bir kahkaha kopardı. “Olayı ben değil Alya çıkardı. Neden peki? Aras beye bulaşmışım. Hah! Adam bizden değerli be.” OHA. Kendini kimle kıyaslıyor bu ya?

   Yabancı bir kahkaha sesi duydum. Onlara bakmak için hafif uzanınca Sahra’yı gördüm. Samimi samimi gülüyor kız. 1O kız seni ne kadar seviyor biliyor musun sen salak? Aras’a neden baksın? Ciddi ciddi saçmalıyorsun şu an. Git ve onun gönlünü al hemen. Yoksa çok geç olabilir.”  Aman çok ta umurumda. Özür falan dilemesin. Pis kıskanç. 

   Az sonra Alper yere çöktü ve ellerini ilk önce yüzüne, daha sonrada saçlarının arasına geçirdi. Kısa bir süre sonra “Özür dilenecek hiçbir şey yapmadım.” diyerek olduğu yerden kalkıp gitti. Nereye gidiyor bu salak? Özür dilenecek bir şey yapmamış ha ? Pabucumun kenarı. Dilemezse dilemesin. Sanki ben ona çok muhtaçtım. 

   Yumuşak kumaşın üstüne yatınca düşünmeye başladım. Acaba fazla mı tepki vermiştim? Kırılmış olabilir miydi? Benim mi özür dilemem gerekiyor? Ne diyorsun Alya! Kendine gel. Sen hiçbir şey yapmadın kızım. Çok meraklıysa gelip özür diler.

   Ya dilemezse? Küs mü kalacaktık?

   Bir anda çadırın fermuarı açıldı ve içeri iki kişi girdi. Korkup bir çığlık koparınca Meltem “Neden bağırıyorsun?” dedi.

   “Bir anda hızlıca kendinizi içeri atarsanız tabi korkarım.” diye karşılık verdim. 

   “Tamam sakin ol.’’ diye karşılık verdi Sahra. 

   “Baya sinirlenmiş,’’ dedi Meltem. Ah, evet yine bu konu.

   “Ben de baya sinirlendim.”

   “İnat ediyor, özür dilenecek bir şey yapmadım diyor.” 

   “Biliyorum, dinledim.”

   Sahra, “Bak, böyle şekler olur, biz Çağatay ile on iki kere ayrıldık.” diyince gözümden yaş aktı. Ayrılmak mı? Biz ayrılmadık ki.

   “Ayrılmadılar Sahra.” dediğinde derin bir nefes aldım. Böyle şeyler olur. Sadece sakin ol. Evet, sadece sakin olmam gerekiyordu. 

  Bu kadar ekşın cidden fazla gelmişti. Yorulduğumu anlayınca başımda dırdır eden iki kıza aldırmadan gözlerimi kapadım.

   Uyandığımda gitmişlerdi. Sağıma döndüğümde hafif bir çığlık atarak yattığım yerden doğruldum. “Ne arıyorsun burada?” diye bağırmaya başladım. 

   Bir süre sadece baktı. Sonra kafasını eğdi ve ellerini saçlarına geçirdi. “İyi misin diye merak ettim.’’ diye karşılık verdi Aras 

   “Alper seni burada görürse senin merak edenin olmayacak ama.”

    “Ne gibi?” diye anlamazlıktan geldi.

   “Seni öldürür.” dedim bağırarak. 

   “Ha-ha icabına bakarım.” Kahkaha patlattı.

   “Hem senin beni merak etmeye hakkın yok! Anlıyor musun beni? Şimdi çabuk terk et burayı. Mümkünse bir daha da sohbetimiz olmasın.’’ dedim parmağımla çıkmasını işaret ederken.

   “Hadi ama Alya.” derken kolumu tuttu ve beni kendine yaklaştırdı.

   Kollarından kurtulmak için çırpınıyordum ki odaya Alya girdi. LANET OLSUN! Bu sefer cidden çok kötü olacaktı. Gözleri yuvalarından çıkacak gibiydi. Bize bakıyordu.

   Hemen kendimi geri çektim ve Alper’e döndüm. “Beni merak etmiş, Alper. Sakin ol lütfen.”

   Alper içeri girip fermuarı kapattı. Sakince beni çekti ve ondan uzaklaştırdı. Sonra Aras’ın yanına geçti ve AMAN TANRIM! Ardı ardına yumruklar savuruyordu çocuğun suratına. Alper bir an altta kaldı ve suratına yumruk yedi. 

   “Alper yapma! Ne olur yapma!” diye bağırsam da kimse umursamıyordu. 

  Alper üste geçti ve Aras’ı yumruklamaya başladı. O kadar sert vuruyordu ki, benim canım acıyordu. Ağlamaya başladığımda Alper’i Aras’ın üstünden çekmeye çalışıyordum. Alper’i çektiğimde Aras ayağa kalktı ve suratına kocaman ve sert bir yumruk patlattı. O an Alper ile aynı anda küfür ettik. Alper tekrar Aras’ı bacağından tutup yere düşürdüğünde tekmelemeye başladı.

   Hıçkırıklarla ağlamaya başladım. “Vurma! Yeter Alper öldürecek misin?”

   Beni tuttu ve çadırın fermuarını açtı. Çadırdan dışarıya ittirirken bağırdı “Dışarı çık. Büyük ağacın yanında bekle beni.” 

   Onun dediğini yapmadım. İçeriye kulak verince yumruk sesleri ve küfürler duyuluyordu. Ağlayarak bağırıyordum. “Emre! Emre?” Etrafta Emre’yi göremeyince etrafıma bakındım. Çağatay! Ağlayarak kolunu tuttum. “Çağatay, onlar, içeride.” Nefesim daralınca yere çöktüm. 

   “Kimler Alya? Kimlerden bahsediyorsun?” dedi. Paniklediği belliydi. Yanıma çöküp beni sakinleştirmeye çalıştı. 

   “Al-Alper ve..” soluklandıktan sonra devam ettim. “Aras. Çabuk ol Çağatay, öldürecek onu.” 

   Çağatay ani bir hareketle beni bıraktı. “Koray! Buraya gel ve Alya’nın başında dur,” dedi ve çadıra doğru gitti. 

   Koray yanıma gelip yüzümü göğsüne yasladı ve sarıldı. Bana güven veren bir sesle “Sakin ol. Şşşt, sakin ol Alya bir şey yok. Çağatay gitti yanlarına.”  diye teselli ediyordu.

   Ona iyice sokulup “Tamam.” dedim ve çadıra baktım. Çağatay fermuarı açıp içeri girdiğinde Alper’in bağırma seslerini duyabiliyordum. İki dakika olmadan Alper’i dışarı çıkarttı. Alper onu bırakmasını söylese de “Yürü.” diye bağırıyordu Çağatay.

   Çınar koşarak geldi ve Aras’ı çadırdan çıkarttı. “Ne oldu?” diye bağırıp duruyordu. Aras iki metre önünde olan Alper’e küfür ediyordu. 

   Bir an Alper Çağatay’ın elinden kurtuldu ve Aras’ın üstüne koşmaya başladı.

   O an dışarı savurduğum çığlık kulakları sağır edebilecek düzeydeydi. Ahlamaya başladığımda Koray bana daha sıkı sarılıp sırtımı okşadı ve “Sakin ol.” dedi. Onu dinlemeyip deli gibi ağlamaya devam ettim.

   Giray ve Yekta o tarafa doğru koştular. “Neler oluyor?” diye bağırdı Yekta.

   “O piçi öldüreceğim!” diye haykırıyordu Alper.

   “Haydi, ne bekliyorsun?” diye bağırdı Aras.

   “Lan bak çok kö-“ derken Giray sözünü kesti ve Alper’i ittirdi. “Çağatay, onu uzaklaştır. Yekta sen de onunla git buradayım ben.” Çağatay ve Yekta zor da olsa Alper’i uzaklaştırdılar. Giray kaşının üstü ve dudağı patlamış olan Aras’ın yanına gitti ve onu bir kayalığa oturttu. Hırkasının ucuyla kanı temizliyordu ki Koray beni dürttü ve Alper’in yanına gidip gitmeyeceğimi sordu. 

   “Gitmek istiyorum.” dedim. Yerden kalktım ve Alper’in yanına doğru yürümeye başladık.

   Alper’in arkasında olduğum zaman kısık bir sesle “Alper.” diye seslendim. Arkasını dönüp bana baktı. Sadece baktı. Gözümden bir damla yaş daha düştü. Ama o sadece gözlerime bakıyordu. Bakışları anlamsızdı ama, sanki “kararsızım” der gibi bakıyordu. Ondan başka bir tepki gelmeyince beline sıkıca sarıldım. İtmeye çalışsa da beceremeyeceği bir şekilde. Yine tepkisiz kaldı. Ne itti, ne sarıldı. Sadece durdu.

   Sonunda sessizliği bozarak “Ne yaptınız?” diye sordu. Sesi titriyordu! Hayır Alper.

   Daha sıkı sarıldım. “Hiçbir şey. Yemin ederim ki hiçbir şey.”

   “Ne diye gelmiş?” 

   “Beni merak etmiş.”

   “O şerefsize ödeteceğim bunu. Bu, daha fragman. Anladın mı Alya? Herkes de görsün, Alper’in kızına yaklaşınca sonuç bu oluyormuş.”

   Hafifçe gülümsedim. “Alper’in kızı.”

   “Evet,” dedi Alper. “Alper’in küçük kızı.”

KAMPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin