7. BÖLÜM
OK
Nerede yüreği tertemiz uyanık insan?
Nerede güzel düşünceler ardında koşan?
Herkes kendi kafasının kulu kölesi:
Hani Tanrı'nın kulu, nerede o kahraman-Ömer Hayyam
Has bahçeye kadar hoşbeş bir sohbetle giden iki kadın, Mustafa'nın oğulları ile kılıç talimi yaptığını görünce önce duraksadılar. Bu güzel görüntünün keyfini saniyelik de olsa çıkarttılar ve hemen ardından da kocaman gülümsediler. Çok güzel bir görüntü vardı ve neredeyse herkes durmuş onları izliyordu. Rahşa, pembe elbiselerinin içinde elleri çırparak zıplıyor ve tiz kahkahalar atıyordu babası ve kardeşlerini izlerken. Mustafa'nın kadınları da kurulan çadırda şerbetlerini içerken bir yandan sohbet ediyor bir yandan da oğullarını ve 'ortak kocalarını' izliyorlardı. Aslında her ne kadar iğrenç bir tabir olsa da ortadaki durumu en iyi bu açıklıyordu. Ortak koca! Şimdi bir çadırın içinde, üç kadın yan yana oturuyor, birbirlerine gülüyorlar ve önceden o ortak adamla geçirdikleri şehvet dolu geceyi yok saymaya çalışıyorlardı. Halbuki içten içe hepsi bir şekilde bağlıydı o geceye, o gecenin onlara verdi umuda. Ve şimdi her gece tek başlarına yataklarına yattıklarında gözlerini uyku girmeden doluyordu o anlar hayallerine. Bir ümit ile bekliyorlar, her an kapıdan girip onlara gelecek adamı. Bekliyorlar lakin bir bekleme ne kadar başarısız olursa öyle bekliyorlardı. Mustafa onlardan bir çocuk yapmasına rağmen ikinci bir geceyi hiç geçirmemişti onlarla. İmkansız mıydı? Değildi elbet, cihanın en körpe ucundan bir saraya sultan olmak kadar imkansız değildi ama gerçekler imkan ile boy ölçüşemiyordu bazen. Ümit vardı ama o adam yoktu.
Bunun getirdiği yoksunluk ile alışmışlardı yıllardır birbirlerine bu üç kadın. Artık adamdan bir geri dönüt alamayacaklarını anladıklarında birbirlerine düşman olmanın da bir anlamı kalmıştı ve şimdi, bu çadırda bu sayede gülüyorlar ve o meçhul geceyi geriye itebiliyorlardı.
Goncagül Sultanın oğlu Cihan en sonunda pes ederek elindeki minik tahta kılıcı yere attı ve koşarak babasının bacağına sarıldı.
"Yeter babaaa ben yoruldummm." Genç adamın kehribar rengi gözlerinden mutluluk uyku gibi akıyordu o anlarda. Üzerinde metalik mavi takımı vardı. Saçları kavuktan nasibini almamıştı bugün. Bu sayede orta uzunluktaki kıvırcık saçları kısrak gibi etrafta koşuşturuyor, bakanın bir daha bakmasına vesile oluyordu. Mustafa usulca kendini kuru çimenlere bıraktı ve kollarını açtı. Cihan ile Orhan yakında olduğu için hemen boynuna atlarken Rahşa çığlık atarak koşmaya başlamıştı. Minik kızının bu hali ile mümkünmüş gibi daha da gülümsedi adam. Kızı da kollarının arasına geldiğinde saçlarını usulca öptü ve güçlü kollarıyla onu da sarmaladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVERAN » Sultan Mustafa
Historical FictionSessizlik derler en büyük ihanetmiş. Ben sessizliği bu sarayda öğrendim Sultanım, tüm benliğime ihanet edilirken, ırkım benden medet umarken ben ise sessizliği öğrendim. Sustum. O ihtişamlı sarayın büyüsü sarmaladı beni, yakutların parıltısı, altınl...