Kadın havanın soğuğu ile titreyerek açtı gözlerini. Üzerindeki tilki kürkünden olma yorgan bacaklarının altındaydı. Gözlerini bir ikiz kez kırpıştırdı ve zangırdayan dişlerini bastırarak elini önüne düşmüş perçemine attı. Vücudu soğuktan adeta uyuşmuştu. Mustafa'nın sıcaklığının olmaması ne kadar tesirliydi üzerinde... Gözlerini kırık beyaz çadırda gezdirdi ve kurumuş boğazını azat etmek için bir iki kez yutkundu. Küçük çadırın üzerine vuran gölgelerden ve kırmızlıktan anlaşıldığı üzere dışarıda bir asker ateş yakıyordu. Kış şartlarına daynaklılıklarını artırmak için çıktıkları bu av olayı hepsi için çok çetin geçiyordu. Hükümdar dahi olmakla beraber herkes aynı şartta hayat sürdürüyordu zira savaş geldiğinde imtiyaz olmadı. Kendi çadırının sağ tarafında, Çelebi Menderes'in çadırının yanında olan Mustafa'nın çadırı ona pek uzak değildi uzak olmasına fakat kadın kimsenin diline düşmek istemiyordu, hele de askerler içinde olan otoritesinin sarsılmasından bilhassa kaçınıyordu, bundan mütevellitte sabaha kadar çok hararetli yattığı için üzeri açılıyor, sıcak bir bedene kavuşamayıp üşüyordu. Havanın keskin soğuğuna daha fazla tahammül edemeyeceğini anlayan kadın uyuşmuş vücudundun izin ver hızla ayaklandı. Sol elinde yastığının atında koyduğu mavi hançeri, sağ elinde ise kafası vardı zira ufaktan ufaktan vuruyordu baş ağrısı. Ayağı serili yorganlarda tökezledi, bir iki adım geri ileri duruştan sonra ancak dengesini bulabilmişti. Küçük çadırın içinde sadece bir yer döşeği ve giysiyle silahlarını koyacak yer vardı. Kadın iç gömleği ve onun üzerine giydiği kalın yünlü kırkası ile uyumuştu, yanında sadece deri donu olduğu için altına bir şey giyememişti yatarken. Soğuk bacaklarını kamçılıyordu. Dişleri ise ne kadar gayret ederse etsin tekrar birbirine vurmaya başlamıştı. Uzun saçları önünü görmede engel olduğu için tepesinde gelişi güzel topladı. Elini akşam yatarken yere fırlattığı yünlü çorabına gitti ve buzullaşmış ayaklarına soktu onları. Deri donunu da altına geçirdiği vakit soğuğu yedikten sonra çocuğu olmasından umudunu kestiği kasıklarına bel bağını sarmaladı. Kürkünü üzerine geçirmeden evel deri eldivenlerini ve pelerinini giydi. Normalde –saraya gelmeden önceki normalde- hep saçlarını örerdi kadın zira saçları da kendisi gibi asi bir yapıya sahipti ve onları ancak bu şekilde zapt edebiliyordu. Fakat şimdi bu geleneğini ancak savaş meydanlarında ve ava çıktığında sürdürebiliyordu. Saçlarını açtı ve uzun bir sür onları örmekle uğraştı.
Çadırın kumaşını kaldırırken belindeki kılıcı tutan kemerin, hemen altındaki bağına hançerini yerleştiriyordu kadın. Siyah sürme çektiği parlak mavi gözlerini etrafta gezdirdi. Askerler bir bütün halde değillerdi. Kimisi ateşin yanında dün avladıkları geyik-tavşan etini yiyor, kimisi ormandan odun topluyor, kimisi ise talim yapıyordu. Gözleri Mustafa'nın otağınının önünü aradı, maksadı onu görebilmekti. Fakat orada değildi adam. Derin bir nefes aldı Petridis, buranın havası ona iyi gelmişti. Saraydan – Devlet Sutlan'dan, cariyelerden, entrika ve dertlerden- uzaklaşmak ona iyi gelmişti. Bir haftalığına geldikleri bu av onun dayanma gücünü arttırmıştı adeta. Hele Maris'in de sarayda kalması onun için büyük bir lütuftu. Sanki Mustafa'yla beraber her şeyden kaçıp uzaklaşmış gibiydiler.
"Sürekli üşüyen bir insanın bu kadar soğukta kalması doğru değil."
Kulağının arkasından esen sıcak rüzgar ile gülümsedi kadın. Bu adam tam bir hınzır kediydi! Tek ayağından destek alıp kendi etrafında tam tur döndü kadın.
"Aaa öyle şey olur mu hiç hünkarım, biz buraya direncimiz artsın diye gelmedik mi zaten?"
Sürmeli gözleri ile daha da alımlı bir bakış sergiliyordu Petridis ve Mustafa bunun gayet farkındaydı hatta bundan büyük bir haz duyuyordu.
"Bana öyle bakma..."
Adamın gırtlağından gelen hafif iniltili ses ile daha da keskin bakışlar göndermeye başladı Petridis. Çadır onları kapattığı için ikisi de rahattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVERAN » Sultan Mustafa
Historical FictionSessizlik derler en büyük ihanetmiş. Ben sessizliği bu sarayda öğrendim Sultanım, tüm benliğime ihanet edilirken, ırkım benden medet umarken ben ise sessizliği öğrendim. Sustum. O ihtişamlı sarayın büyüsü sarmaladı beni, yakutların parıltısı, altınl...