"Söyle şimdi bana, o gece o kadınla halvet oldun mu!?"
Mustafa duydukları ile kocaman bir kahkaha koyuverdi. Aylardır o kadar neşeliydi ki kalbi dayanamıyordu bu mutluluğa. Alışık değildi ki, nasıl alışık olsundu hem?
Petridis dönmüştü, gönlünün sultanı şimdi ülkesinin de sultanı olmuştu. Oğlu mutluydu ya da oğulları mı deseydi? Hem oğulları sayesinde Kardelen'de kendini topluyordu. Dermiyan ise kızı ile yatışıyordu. Acı geçmiyordu, bitmiyordu veyahut da unutulmuyordu, hiçbir şekilde de azalmıyordu bunu tecrübe etmişti Mustafa ama bir noktadan sonra dayanma gücü veriyordu. Toplanıyorlardı. Bir şekilde bir uçtan tutup tekrar aile oluyor ve mutluluk için çabalıyorlardı.
Dış politika ile gerilen sinirler bile bu aileye etki etmiyordu zira iktidar, ordu ve diplomatik olan bu ülke artık hanedanı ile de daha da kuvvetliydi. Avrupa ve Doğu, Çariçe Petridis'in, Sultan Petridis olması ile büyük bir dedikodu tufanı ile sarsılmıştı. Olay tüm gerçekliği ile tüm dünyaya anlatılmıştı. İnana da vardı inanamayan da. Ülkesinde Petridis için ölüme gelecek de vardı onu öldürmeye gelecekte. Büyü diyorlardı, o cadı kadın ilk önce Rus Çarını şimdi de Osmanlı Sultanını büyülemişti. Korkuyordu halkın bir kısmı uydurdukları hurafeden zira Hünkarlarının sonunun Çar gibi olması onları geriyordu.
Bununla birlikte Şehzade Kuvars hala büyük bir çoğunlukta "piç" olarak itham ediliyordu.
İnsanlar konuşuyordu, ülkede, dünyada, karanlıkta ve aydınlıkta, zengin-fakir, dili olan herkes konuşuyordu çünkü konuşmak en kolayıydı, konuşmak her zaman yaşamaktan, yapmaktan daha basitti. Sekiz yıl boyunca iki insanın yaşadığı onca acıyı yalanlıyordu, bir çocuğun çocuk oluşunu unutuyordu, büyütün o zorlukları oyun gibi görüyorlardı ve dillerinde pelte ettikleri tüm o şeyleri yakıştırıyorlardı. İnsan yaşmadan bilmiyordu, öğrenemiyordu.
Şimdi o kadar insandan hangisine anlatsan aynı acıyı tadabilirlerdi içlerinde? Onlar da haklıydı kendilerince. Onlara göre sadece para ve zevkti iktidar, zorluk nedir bilmezlerdi, görmezlerdi.
Mustafa ve Petridis bunlara kulak asmıyordu elbet. Kulak asmayacakları kadar çok ayrı kalmışlardı zira.
Şimdi evliliklerinin tadını çıkarıyorlardı ve beklide yönetmenin de. Haremin başında hala Fatma Sultan duruyordu. Petridis zaten hiçbir vakit göz koymamıştı o makama. Ona göre değildi harem. Ha, isterdi ki şu şöyle olsun haremde, hala onun emri en üsteydi. Bu konuşulmasa dahi bilinen bir gerçekti.
Petridis bir sultan olarak devletin bu zamandan sonraki devrimlerinin başını çekiyordu.
Devrim değildi esasen bu, eski Türk geleneklerini devam ettirmekti Mustafa'ya göre. Divan eski benliğini kazanmıştı. Bir kurultay edası vardı her toplanış da. Padişahın hemen yanında hatunu vardı. Ona da danışılıyor ve onun da mührü alınıyordu. Kendi aralarında kararlaştırmışlardı, sefere beraber gidecekleri, bu belki bir devrim olabilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVERAN » Sultan Mustafa
Historical FictionSessizlik derler en büyük ihanetmiş. Ben sessizliği bu sarayda öğrendim Sultanım, tüm benliğime ihanet edilirken, ırkım benden medet umarken ben ise sessizliği öğrendim. Sustum. O ihtişamlı sarayın büyüsü sarmaladı beni, yakutların parıltısı, altınl...