25. Bölüm
Misafir
Çünkü tutku istisnai bir duygudur, kıskançlık ise dünyadaki en istisnai tutkudur.
Dostoyevski
Kadın buzlu yolda kaymamaya özen gösterirken gözlerinin dolmamasına ve kalbinin donmamasına da dikkat ediyordu. Gittiği için kendinden şermende* duyuyordu fakat yapmalıydı. Mustafa'ya ne kadar bağlıysa görevine de bir o kadar sebattı*. Gecenin kamerine çevirdi yüzündeki tek açık yer olan mavi gözlerini. Yolunu aydınlatan tek şeydi bu saatte. Üzerindeki pelerin içindeki kürkten dolayı sürekli kayıyordu, neyse ki boynundaki ipler onu bu sıkıntılı durumdan kurtarıyordu. (1-Utanç duyulucak şey yapmak, 2- Bir davranış veya işte kararlık göstermek.)
Çaldığı/kısa süreliğine ödünç aldığı kayıklar ile Galata'ya ulaşmıştı. Şimdi ise Konstantinopolis'in engebeli ve dik yollarında Ortodoks kilisesine ulaşmaya çalışıyordu. Havada keskin bir soğuk vardı, öyle ki iyileşmiş olan fakat hala koca bir iz halinde duran –ki Mustafa'nın her sevişmelerine öperek özür dilediği ve en hassas noktası olan- yarası dahi acımış ve soğuktan nasibini almıştı. Sağ elini yarasının üzerine doğru bastırdı kalın giysilerinin içinden. Bir insan yarayı neden severdi? Ya da bir yara insanda ne kadar güzel bir anı bırakabilirdi? Petridis bu yarayı aldığı için tanrıya dua edecek hale geliyordu her Mustafa tenine değdiğinde. Kadın peçesinin içinden belli belirsiz gülümsedi. Daha sonra ise bu gece yanında bulunamadığı için, onu tadamadığı için kendine kızdı.
Galata'nın dar sokaklarındaki dik yokuş kadını epey yormuştu. Bir iki saniye durdu ve gözlerini tekrar tepeye çevirdi. Bu sefer maviler uzun bir kuleyi bulmuştu. Sarayda kendi odasının terasından da bu bina gözüküyordu fakat hiçbir zaman tam anlamı ile inceleyememişti, zaten bulanık görüyordu o kadar uzağı da. Daha önceki gelmesinde de pek bir aceleye getirdiği için her şeyi, dikkat etmemişti çok, fakat şimdi gurulu bir asker gibi dikilen kule onu adeta büyülemişti. Bu kuleyi duymuştu aslında. Adını şu an hatırlamıyordu evet ama namını çok fazla duymuştu. Dedikleri kadar varmış diye geçirdi içinden. Cidden asil bir yapıydı.
Kuleye ulaşmadan yaklaşık elli adım kadar önceydi kilise. Kadın daha sonra tekrar geleceğini biliyordu buraya, bu yüzden pek irdelemedi oraya gitmeyi. Hem gitse de yüksek ihtimalle içeriye giremezdi zaten. Ön kapısı ağaçlık olan kiliseden girmeden önce derin bir nefes aldı. Dine pek bağlı biri değildi Petridis fakat kendini papazlardan daha aziz görüyordu. Ona göre döneminde yaşayan her din adamı işi siyasete döken şarlatandan başka bir şey değildi. Bu karara varmak için de epey deneyimi olmuştu. * yaptıktan sonra dar kapısı olan kiliseden içeriye girdi. Onu karşılayan uzun ve aynı şekilde giriş gibi dar bir hol vardı. Daha önce cidden çok aceleye getirmişti her şeyi bu yüzden de hiçbir şeye dikkat etmemişti. Hızlı adımlarla ilerlerken yan taraflarda duran aziz ve tüccar mezarlarını gördü. Bu pek ilgisini çekmemişti fakat duvara gömülük durmaları ilginçti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEVERAN » Sultan Mustafa
Historical FictionSessizlik derler en büyük ihanetmiş. Ben sessizliği bu sarayda öğrendim Sultanım, tüm benliğime ihanet edilirken, ırkım benden medet umarken ben ise sessizliği öğrendim. Sustum. O ihtişamlı sarayın büyüsü sarmaladı beni, yakutların parıltısı, altınl...