Yİ/10. BÖLÜM

30.6K 1.1K 95
                                    

KEYİFLİ OKUMALAR ❤️

BÖLÜM ŞARKISI;BEYONCE-HALO

|YOLCULUK İSTANBUL|-10

Etraftaki hızlı ve telaş dolu karışık sesler, beynimin içinde ki alarmların sinyal vermeye başlamasını sağlarken aynı zamanda içinde bulunduğum rahatlığıma da engel oluyordu. Kapalı olan gözlerimi biraz daha kapatarak, uykunun tesiri olmuş bedenimi uykudan koparmak istemeyerek huzursuzca nefes alıp başımı iyice yastığa gömdüm. Gözlerim açılmak için direnirken vücudum tam tersine ihtiyaç duyup biraz daha dinlenmek istiyor, uyumak istiyordu. Ve seslerin iyice artmasıyla galip gelen yavaşça gözlerim açılmıştı.

Bulunduğum odanın tavanına öylece bakarken sakin ve uyku mahmurluğuyla kıpırdamak istemiyordum. Birkaç dakika sonra kendime gelirken kaşlarımı çatarak bu sesin nedenini merak etmeye başladım. Üstüme örttüğüm ince yorganı kaldırıp uykunun tesir etmiş olduğu uyuşuk bedenimle yavaşça yataktan çıktım. Çıkmamla içimdeki bu seslerle ilgili merakın son bulması için karşımdaki kapıya doğru yöneldim ve açtım.

Karşımda elinde bir çamaşır sepeti olan siyah kalem eteğiyle düz beyaz gömleği ve üstünde ki önlükle yukarıya çıkan bir kadını gördüm. Biraz daha dikkatlice bakınca anında zihnimde daha önce tanınmış simayla genç kadının bu evin yardımcılarından olduğunu anlamıştım. Fakat Necla hariç hiçbiriyle konuşma fırsatım olmamıştı. İçimdeki merak beni tekrardan kendini hatırlatır gibi dürterken, merdivenlere çıkmak üzere olan kadına doğru konuştum.

"Şey. Bakar mısınız?" diye sordum, karıncalanan boğazımla. Kadın sesimle beraber elindeki sepeti aldırmadan bana döndüğünde, bu kez boğazımı temizleyerek konuşmam devam ettim. "Bu seslerin nedeni ne biliyor musunuz?"

Yirmili yaşların sonunda olduğu belli olan kadının boya olduğu belli siyah saçları ona daha genç bir görüntü sunarken, hafif elaya kaçan sıcak bakan gözleri ve balık etli yapısından kaynaklanan tombul suratı ona tatlı bir görüntü veriyordu. Elindeki çamaşır sepetini yorgun bir ifadeyle bana bakıp yere indirdiğinde yüzünde bir gülümseme belirtip, bana cevap verdi.

"Akşam Antalya'ya gidileceği için büyük bir telaş var," dediğinde kaşlarımı kaldırdım.

"Neden ki?" diye sordum. Neticede bir valiz hazırlamak bu kadar telaş belirtemezdi. Bana anlayışlı bir gülümsemeyle bakıp cevap verdi.

"Çünkü Antalya'ya gidildikten sonra bütün çalışanlar izinli olacağı için evi son kez bir temizlikten geçiriyoruz."

Yüzüme samimiyetle yerleşen sıcak bir tebessümle, "Anladım, teşekkür ederim.'' dedim ve ne zamandır bu evde olup onunla tanışmamış olduğumuzu fark ederek, kendimi tanıtmak isteyerek devam ettim. ''Bu arada ben Destina Eylül,"

"Destina mı? Yabancı mısınız?" diye sordu, yüzüne ulaşan şaşkınlıkla bütün bedenimi inceleyerek. Ardından unutmuş gibi telaşla devam etti. "Ah! Bu arada bende Hülya, yaklaşık iki yıldır Baran Bey'in yanında yardımcısıyım."

Onun bu tatlı haline güldüğümde, başımı sağa sola sallayarak konuştum.

"Hayır, Destina isminin kökü Yunan, kesinlikle yabancı değilim." diye mırıldandım. "Bu arada sizce de sakıncası yoksa sizli bizli konuşmasak mı, çok resmi..."

"Ah! Tabii ki bu evdeki öbür çalışanlar pek senin gibi düşünmüyorlar, o yüzden düşünemedim kusura bakma." Dedi mahcubiyetle gülümseyerek.

"Önemli değil," Dedim ve ekledim. "Hülya abla?" kaşlarımı çatarak ufak bir tebessümle ona baktım. "Sanırım bu daha iyi..."

Hülya abla bana bakıp tam konuşacağı esnada bulunduğu merdivenlerden gelen tok adım sesleriyle her ikimizin bakışları da oraya dönmüştü. Baran bütün heybetiyle, siyah takım elbisesinin bile kapatamadığı aksine yakışıklılığını göz önünde bulunduracak fit bir vücuda yaraşır bir şekilde sert, tok adımlarla aşağıya iniyordu. Üstündeki takım elbise insanın nefesini kesebilecek kadar yakışmış, yüzündeki o sert keskin bakışları kısa bir an eline alelacele sepeti alan Hülya abladan sonra beni bulmuştu. Anında aklıma sabah gelen görüntülerle birlikte sinir krizi geçirmem gelince bir kez daha nedensizce titredim.

YOLCULUK İSTANBULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin