#BÖLÜM ŞARKISI: Within Temptation- Frozen
(Keyifli okumalar, satır arası yorum yapmayı unutmayın :))
|YOLCULUK İSTANBUL|-7
Tabiata olan öfkesini ara ara verdiği şiddetiyle esen rüzgârı aldırmayan ıslak saçlarım, yağmur sonrasında ki ıslaklığın yaptığı ağırlığına rağmen arkamdaki ağaca savruluyordu. Akşama doğru daha da soğukluğunu hissettiren rüzgâr vücut direncimi düşürüyor, ciğerlerimin bayram ettiği toprak kokusuyla beraber beni mayıştırıyordu. Yağmur dinmişti, fakat hâlâ yağmurun izlerini taşır gibi olan ıslak kıyafetlerim ve şu an kenarında oturduğum ağacın yapraklarından direkt üstüme dökülen damlalar duruyordu. Soğumuş bedenim, içinde ki rüzgârlarını da estirmeye devam ederken saatlerdir aynı pozisyonda duran bedenimde buz tutmuş hareket dahi edemiyordu.
Beynimin içi düşüncelerimin istilasına uğramış, talan olmuş ve zedelenmiş kara görüntüler, yaşadıklarımın altında ezilmişti. Yaşadıklarımın her saniyesine ev sahipliği yapan duygularımsa ezikliği karşısında artık isyan bayrağını çekmiş, mağlup düşen omuzlarıyla bir köşeye saklanmıştı. Oluruna bırakmak istiyordu hislerim; burukluğu doruklara kadar ulaşmış, her şeyi es geçmek istiyordu. Öyle ki, kendimce kurduğum düşüncelerimin arasında İstanbul'a gelmiş olan Serkan'ı bir şekilde düşünmeyecek, karşıma çıkarsa gönderecektim. Bedeli ne olursa olsun, bir şekilde onu buradan, kendimden uzaklaştırmak zorundaydım, bunun için Baran'dan bile yardım isteyebilirdim.
Gözlerim, mayışmış olan bedenime itiraz edemiyor, kapanmamak için bir hayli zor duruyorken havanın kararmaya yakın olması kalbime korku sinyalini veriyordu. Bir an önce buradan gitmeliydim, istifa ettiğim eve, apar topar çıktığım eve... Derin bir nefes aldığımda içime yerleşmiş olan kasvet bulutlarını biraz olsun dağıtmak istedim, ancak nafileydi. Birkaç saattir o kadar düşüneceğim şey vardı ki, bu bana imkânsız geliyordu. Daha sonra ellerimi ıslak toprağa koyup destek alarak ayağa kalktım. Hareket etmemle birkaç saattir aynı pozisyonda olan vücut kaslarıma ani bir ağrı girdiğinde istemsizce yüzümü buruşturup, tutulan belimi gevşetmek için acıyla geriye doğru esnedim.
Az öncekine göre biraz daha gevşeyen vücudumu, hâlâ ağrıyan kaslarımla hareket ettirerek yavaş adımlarla yürümeye başladım. Sürekli karşıma çıkan ağaçlar artık yerini sabah gördüğüm asfaltla tamamlarken rahat bir nefes verdim. Geldiğim yolu, beynimde sabahki yaşadığım telaştan dolayı kesik kesik hatırlamaya çalışarak belirlediğim yönden ilerledim.
10-15 dakikalık bir yürüyüş sonrası ileride gördüğüm koşuşturan siyah takım elbiseli adamlara kuşkuyla baktığımda kaşlarımı da çatarak oraya doğru ilerledim. Yaklaşmamla benim geldiğim yöne doğru yaklaşan ve beni gördüğünde daha hızlanan adam karşıma geçtiğinde ilk önce kaşlarını çattı ve daha sonra hızla bana gelmeye başladı. Geldikçe tanıdık gelen simayla hatırlamak ister gibi gözlerimi kısıp dikkatle baktım. Ardından hatırladığım yüzle gözlerimi şokla açıp bir daha baktım. Adamın başındaki beyaz büyük bir yara bandı bana, hatırladığım kişinin yanlış olması için hiç yardımcı olmazken, İstanbul'a geldiğim ilk gün kafasını yardığım adam yanıma gelmişti bile.
''Neredesin sen kaç saattir?" diye dişlerinin arasından öfkeyle tıslayan adamla adımlarım durmuş, sadece başında ki beyaz bandına bakıyordum. "Baran abiyi nasıl haberdar etmeden gidersin?"
"Ha?" diye ağzımdan kaçan mırıltıyla başımı belli belirsiz sallayarak, karşımda bana öfkeyle bakan adama aynı dikkatle bakmaya devam ettim.
Ağzımdan kaçan şaşkınlık nidasını umursamadan kolumdan tuttuğunda, yüzünde ki öfkenin şiddetiyle ayaklarımı henüz hazır hissetmeden beni hızla ilerletti. Birbirine dolanmayı kıl payı es geçen ayaklarımla kendime geldiğimde, kaşlarımı derince çatarak ona baktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLCULUK İSTANBUL
Ficțiune adolescenți"Sen..." dedi. Sesi tonlarca acının kefareti gibi omuzlarıma düştü. "Sen bu şehre hiç gelmemeliydin! " - Wattpad'da 'Yolculuk İstanbul' adlı ilk ve tek kitaptır!