(Keyifli okumalar canlarım, satır arası yorum yapmayı unutmayın :)
Bir gece habersiz bize gel
Merdivenler gıcırdamasın,
Öyle yorgunum ki hiç sorma
Sen halimden anlarsın.-Cahit Külebi
|YOLCULUK İSTANBUL|-3
Kardeş...
Altı harf, bir kelimeden ibaret olan büyük bir bağ... Bu kelime benim için yılların hazin sonunu her daim umutla dolduran bütün kelimelerin baş yapıtıydı. Ben yıllarca kimsesizliğimi büyütmeye çalışırken bu kelimeyle var olanlar, işte onlar; kimsesizliğimle beraber beni de büyüttüler. Canım oldular, candaşım oldular. Her şeyden önce dünyanın bana gösterdiği kara bulutları kollarıyla örterek veya benimle altına girerek yoldaşım oldular. Bir söz vardı; beynimin yaralarının şefkatle sarıldığı, kör zihnimin en uçsuz aydınlığında beslenen benimsenmiş bir söz...
Kardeş olmak için illâ kan bağına ihtiyaç yoktur...
Öyle ki bazen en büyük darbeleri, en ağır yenilgileri en yakınımızdan yemiyor muyduk? Şayet ben...
Benimde vardı, hem de üç tane... üçü birbirinden güzel, üçü birbirinden özel. Tanrı'nın bana yazdırdığı kara defterin, aydınlık olan birkaç sayfaları onlarla tanıştığım anda başlamıştı. Bu belki de öksüz başımın, yetim bedenimin hissettiği açlığın buruk bir tesellisiydi. Her zaman gurur duydum, her zaman göğsüm kabarırcasına gurur duyacaktım.
Fakat şu an ki pozisyonlara bakıldığında; Merve ve Serap'ın her an üzerime saldıracakmış gibi duran Pınar'ın kollarından tutması, benim ise koltukta kendime yuva kurmuş, elimde ki küçük kırlenti önüme herhangi bir şeye karşı siper etmem bu duyguyu pek hissettirmiyordu. Pekâlâ, Pınar'ın bu denli korumacı olduğunu aynı zamanda ona anlattığımda da bu tepkiyi vereceğini biliyordum.
"Ulan ben seni bir daha bırakır mıyım dışarıya? Daha dün geldin sen, hangi ara kaçırıldın? Ne iş teklifi? Hadi iş bulmanı da geçtim, orada niye kalıyorsun?" diye hırçınca bağırdı Pınar. Normalde bu denli sinirlenmezdi ancak yüzlerinde ki telaşları hala elle tutulur cinstendi. Korkmuşlardı; fazlasıyla...
En son, orada Baran'ın cevabını beklediğimde 'ne duruyorsun burada şoförü bekletme' deyip umursamazca salondan çıkmıştı. Bende öylece bu kabalığına anlam veremeyerek şaşkınca birkaç saniye daha etrafıma bakıp, en sonunda evden çıkmıştım. Adresi alamadığımı fark ettiğim an tekrar inmek istesem de arabayı kullanacak olan adam bana Baran'ın adresi attığını söyleyerek geri çevirmişti.
Eve geldiğimde ise kapıyı açan ve ağlamaktan gözleri şişmiş Serap, yavaş yavaş salona girdiğimde sinirden gözü dönmüş ve sürekli bir şeyler mırıldanan Pınar ve hem onları sakinleştirerek hem de beni bir anne edasıyla bekleyen Merve, elbette beklediğim bir tabloydu.
Eve girdiğimde onların telaşlı olduklarını bilerek ne kadar sinirli oldukları da bariz ortadaydı. Buna bizzat şahit olmakla beraber yaşayacağım korkusu ve bir nebze olsun sakinleşmeleri umuduyla sesimi çıkarmadan içeriye, bir odaya yöneldim. Lakin her şey büyük bir komplo kurulmuş gibi devam etmişti. Çünkü Serap, bizzat kolumdan sert olmayacak bir vaziyette tutarak içeriye adımlatmıştı. Ve öfkelerinden bir gram dahi eksilmemiş olan arkadaşlarımın karşılarına çıkarılmıştım. Ben onun bu hareketine şaşkınlıkla bakarken o beni kızların karşısına oturtmuştu bile.
Serap; Manikürü bozulmasın diye bizimle sarılmayı bile göze alamayacak kadar narin yapılı kız!
Karşılarına küçük bir çocuk gibi başını eğerek çıkmış, suçluluğumu payidar kılarak onlara hızlı üstün körü, sonu bir an önce saadete gelecek şekilde anlatmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLCULUK İSTANBUL
Roman pour Adolescents"Sen..." dedi. Sesi tonlarca acının kefareti gibi omuzlarıma düştü. "Sen bu şehre hiç gelmemeliydin! " - Wattpad'da 'Yolculuk İstanbul' adlı ilk ve tek kitaptır!