#BÖLÜM ŞARKISI; RİHANNA-MAN DOWN
(KEYİFLİ OKUMALAR...)
|YOLCULUK İSTANBUL|-20
''Ya Baran!" diye bağırdım, isyan ederek. "Ne olur ya yemeyeceğim! Bıktım, içim dışım meyve oldu!''
Önümde ki ağzına kadar dolmuş, meyve tabağına bakıyor, bıkmış bir şekilde isyan ediyordum. Sabah akşam da meyve yenilmezdi ki! Üstelik meyve konusunda oldukça seçici bir insanken en sevmediğim meyvelerin neredeyse her gün önüme konulması da sanırım isyanımın cabasıydı. Kışları kivi, yazları ise erik, karpuz, kiraz ve çilekten başka meyve yemezdim. Ve hayat bir kez daha beni sevmediğini öne sürmüş, önümde duran oldum olası sevmediğim elma, portakal ve greyfurta yüzümü buruşturarak bakmamı sağlamıştı.
İki gün boyunca kaldığım hastaneden çıkalı dört gün olmuştu, moral ve keyif olarak çok iyiydim. Günümü sürekli evde şeylerle oyalanarak geçiriyordum. Hatta bu süre zarfında yardımcılardan, tanıştığım ve bir hayli sevdiğim Hülya ablayla ve hamileliğiyle daha çok ilgilenmiştim. Onun yiyebileceği şeyleri kendim hazırlıyor ve ona her konuda yardım etmeye çalışıyordum. Ah! Bir de hala karşımda önümdeki meyveyi yemem için bakan Baran vardı. Onunla bir günümü İstanbul'un güzel bir sahilini gezmek için ayırmış ve oldukça beğenmiştim. Artık soğuk davranmıyor, aksine sıcak bir şekilde ilgiliydi bana karşı. Bazen bu ilgisi fazla olunca boğulsam da onun ilgisinde bile boğulmak hoşuma gidiyor, şımartıyordu beni. Sanırım dört gündür İstanbul'a geldiğimden beri ilk kez ciddi anlamda nefes almanın keyfini çıkarıyordum.
Şimdi ise dört gündür yaşadığım dejavulardan birini yaşıyordum. Hastane tahlillerinin sonucu ertesi gün Baran'ın eline ulaştığında kansızlık belirtileri ortaya çıkmış, bunda doğru düzgün beslenmemem de sebebi olduğunu söylemişti. İstanbul'a geldiğimden beri zayıfladığımı bende biliyordum, kendimce zayıflıyorum diye seviniyordum. Fakat bu durum benim aksime Baran'ı hiç hoşnut etmemiş, her gün düzenli vitaminli ve kansızlığa iyi gelecek besinler yiyorum. Yemediğim zamanda Baran tarafından tehdit edilerek zorla yiyordum.
Aynı zaman diliminde her gün, günlük olarak yengemi, amcamı ve büyük bir nişan telaşı içinde olan kızları arıyordum. Amcam henüz o kadının oraya gelip onu hastanelik ettiğini bana söylememiş, normal havadan sudan arada da bu konuyla ilgili konuşuyorduk. Ona şu ana kadar görmediğimi söyleyerek bir yalan daha söylemiştim. Bilerek söylemiştim, çünkü eğer her şeyi anlatsaydım amcamın İstanbul'a geleceğini adım gibi biliyordum.
Zaten o günden sonra Dilara Atabey'i görmemiş ismini dahi duymamıştım. Sadece bir sabah uyandığımda Baran'a yaşlı adamın durumunu sormuş, iyi olduğunu öğrenmiştim.
Bir de günde bir saatten fazla telefonla konuşmama neden olan bir nişan telaşı vardı. Kızlar o günden beridir, üstüme gitmiyorlar, konuyu açma gereksinimi bile duymuyorlardı ki, zaten Merve'nin tek düşüncesi şu anda nişanıyken, öbürleri de onun telaşına kapılıyordu.
Bugün özellikle yengemi de aramıştım. En son İstanbul'a gelmeden birkaç gün önce olmuş olduğum reglim neredeyse yirmi beş gün gecikmişti. Özellikle hastalıkta, bu gibi özel durumlarda serum veya iğne hazırlayıp bana yapan yengem her türlü ağrıdan kurtarıyordu. Fakat şu an İstanbul'daydım ve burada hemşire olan yengemden uzaktım. Dediğine göre stresten olmadığım reglim, benimle inatlaşıyormuş.
Bunu duyduğum anda yüzüm gevşemiş, bu günler içerisindeki moral düzgünlüğü ile kasıklarımın üstünde kendini sürekli hatırlatan o kan topluluğunu hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YOLCULUK İSTANBUL
Novela Juvenil"Sen..." dedi. Sesi tonlarca acının kefareti gibi omuzlarıma düştü. "Sen bu şehre hiç gelmemeliydin! " - Wattpad'da 'Yolculuk İstanbul' adlı ilk ve tek kitaptır!